Columns traduction Turc
587 traduction parallèle
And when the great columns of the movement... sweep through Germany today... then I know that you will close ranks... and we know that Germany lies in front of us...
Hareketin büyük sütunları... bugün tüm Almanya'ya yayıldı... o zaman biliyorum ki safları sıklaştıracaksınız.. ve biliyoruz ki, Almanya önümüzde duruyor...
Then drum will join drum... flag will join flag... group will join group, Gau to Gau... and after that, this earlier divided people... will follow these sacred columns of the Nation.
Sonra davul davula karışacak... bayrak bayrağa... grup grupa katılacak, bölge bölgeye... ve bundan sonra, daha erken ayrılmış insanlar... bu ulusun kutsal sütunlarını takip edecekler.
The columns are closed tightly
Kuyruklar sımsıkı birbirine yanaşmış,
Comrades shot by the Red Front and the Reactionaries March in spirit together in our columns
Kuzey Cephe yandaşları ve gericiler tarafından vurulan yoldaşların ruhları bizlerle birlikte yürüyor.
Comrades shot by the Red Front and the Reactionaries march in spirit together in our columns
Kuzey Cephe yandaşları ve gericiler tarafından vurulan yoldaşların ruhları bizlerle birlikte yürüyor.
There's a magnificent hospital with marble floors and columns.
Mermer zeminli ve sütunlu muhteşem bir hastane var.
If the gossip columns link your name with a man's now... don't you see that it's going to make you light, cheap?
Dedikodu köşelerinde adının bir adamla geçmesi... seni basit ve ikiyüzlü gösterecektir. Anlamıyor musun?
Leave four columns open on the front page tomorrow.
Yarın başsayfada 4 sütun boş bırak.
You disgrace to the noble architecture of these columns.
Bu sütunların asil mimarisi için bir utançsın.
If you do, I'll print in my columns you're suspected of smuggling in a pearl necklace.
Sen hiçbir şeysin o zaman. Dua ettiğin yok, perhiz yaptığın yok.
That window up there, glowing in red and blue with the setting sun breaking through and how the light floats around the tall columns.
Şu yukarıdaki pencere, akşam güneşinin kırmızı mavisiyle ışıldıyor,... ve ışık nasıl da duruyor upuzun kolonların etrafında.
After seeing your columns and your transports I'm here to tell you that this brigade is through with inefficiency as of today.
Birlik düzeninizi gördükten sonra bu tugayın bugünden itibaren şekle gireceğini söylüyorum.
Mm, movie columns, gossip columns, football.
Sinema sayfaları, dedikodu sayfaları, futbol.
I've just received information that my advanced columns have reached objective Y.
Az önce ileri hatlarımın Y hedefine ulaştığı haberini aldım.
He may be lying about German columns in the neighbourhood, but we can't tell.
Alman birliklerinin varlığı hakkında yalan söylüyor olabilir, ama... belli olmaz.
Never seen you take an interest in the society columns before.
Daha önce sosyete sütunlarıyla ilgilendiğini hiç görmedim.
Page one ; two columns square
Sayfa 1'de, 2 sütun kare şeklinde.
The name Lacenaire has been in the crime columns.
Lacenaire adı gazetelerdeydi.
Advancing columns struggled to get through the returning crowds.
İlerleyen diziler, kalabalığın içine dönmek için mücadele ediyorlardı.
For days on end, endless columns took their turn to cross the bridges, columns of men who were henceforth free.
Son günlerinde, sonu görünmeyen yürüyüş kolları, karşıya geçmek için yönlerini köprülere çevirdiler. Sıra sıra insanlar, bu andan itibaren özgürdüler.
The Belgians, for the last time in columns of three, set off towards the aeroplanes.
Belçikalılar, üçlü sıradaki son zamanlarında uçaklara doğru yol alıyorlar.
That was a magnificent work. There were massed columns of Apaches in their war paint and feather bonnets and here was Thursday, leading his men in that heroic charge.
Kalabalık sıralar halinde savaş boyaları ve tüyleriyle Apaçiler ve adamlarının başında o destansı hücumu yöneten Thursday.
They'll bind you between the two sacred columns and scourge you.
İki sütunun arasına gerip kırbaçlayacaklar seni.
Does the house of the temple stand on two columns?
Tapınak iki sütunun üzerinde mi duruyor? Çabuk ol Samson!
Two columns so close I may be bound between them?
İki sütun. Aralarına gerilebileceğim kadar yakınlar mı birbirlerine?
The house of this temple stands on these columns?
Bu tapınak bu sütunlar üzerinde mi duruyor?
" Miss Harrington had much to tell and these columns shall report her faithfully
" Bayan Harrington'un söyleyecek çok şeyi vardı, ve bu köşeden onun..
Struggle to insinuate my name into the columns of the Gazette?
Ödün mü kopsun, bir Allahın aptalı gazeteye tenkit yazacak diye her gün?
You showed me a snapshot of a place with columns... and I pulled you down off them columns and you loved it.
Üzerinde sütunlar olan bir yer vardı, seni çekmiştim ve sen buna bayılmıştın.
- Over two columns?
- İki sütundan fazla mı olacak?
- Three columns, first page.
- Üç sütun, ilk sayfada.
Frankly, I consider that an item for the gossip columns, not for Her Majesty's police.
Açıkçası böyle bir şeyle dedikodu sütunları ilgilenir... Majestelerinin polisi değil.
And a pair of thighs, brigade, two columns.
Komutan hele bacakları bir sütun.
A second German wedge is reported 14 miles west of Malmedy where tank columns cut the road to Bastogne.
İkinci bir Alman bölüğünün, Malmedy'nin batısından 14 kilometre uzakta tankların Bastogne'ye giden yol kesiminde olduğu bildirildi.
The columns and the wolves were after me night and day
Köse yazarları ve basının kurtları gece gündüz peşimdeydiler.
The gossip columns had been full of rumours
Dedikodu sütunları haftalardır söylentilerle dolup taşıyordu.
To think I planted three nice items in the columns about you today.
Bugün köşe yazılarına seninle ilgili üç övgü sıkıştırdım.
Don't you people ever read the society columns?
Sosyete haberlerini okumuyor musunuz?
Shake the temple's columns
Tapınağın kolonlarını sarsın
Now, Mr. Tuttle, who gave you this statement which later appeared in the columns of your newspaper?
Şimdi Bay Tuttle, gazetede yer alan demeci size kim verdi?
Columns!
Yan kollar!
Bind him between the columns.
Onu sütunlara bağlayın.
Pleasures, such as Kyle Hadley's guided tour through the gossip columns, around the world in 80 headlines.
Eğlenceler, Kyle Hadley'in rehberliğinde dünyanın her yerindeki... 80 puntoluk dedikodu yazıları seyahati, mesela?
The gossip columns say they're in Acapulco.
Dedikodu yazıları Acapulco'da olduklarını söylüyor.
( Burnside ) Palm Beach, where the sun spends the winter... and people spend fortunes to be in it... and in the society columns.
Palm Beach, orada olmak için güneşin kışı... ve insanların bir serveti harcadığı. Ve sosyete sütunlarında olmak için.
Well, sir, I just checked columns and columns of figures which people had checked before me and other people checked them after I had checked them.
Şey, efendim, benden önce kontrolden geçmiş ve benden sonra kontrolden geçecek olan çizelgeleri kontrol ediyordum.
I read the columns and the society things.
Sosyete haberlerini okuyorum.
Just read the obituary columns.
Sadece ölüm ilanlarını oku.
Look at these columns!
Şu sütunlara bakın!
Columns headed east.
Doğu'ya.
Two columns?
İki sütun mu?