Elbow up traduction Turc
113 traduction parallèle
Elbow up here, like that.
Dirseğini de şöyle koy bakalım.
I want you to get the back elbow up.
Dirseğini kaldırmanı istiyorum.
- Keep your elbow up.
- Dirseğini yukarıda tut.
AII right £ ¬ bend your knees £ ¬ follow through... and give me some more stirring power £ ¬ and get your elbow up.
Birazda dizlerini bük... Ve bana biraz güçlü karıştırma göster Ve dirseklerini kaldır.
Okay, now, just remember, left elbow in, right elbow up, knees bent.
Unutma, sol dirsek içeride, sağ dirsek yukarıda. Dizlerini kır.
Back elbow up.
Arka dirsek yukarı.
- Elbow up. Keep it straight.
- Bileğini kaldır.
- Put your elbow up, son.
- Dirseğini daha yukarı kaldır oğlum.
- Keep the elbow up.
- Dirseğini yukarıda tut.
Keep your elbow up.
Dirseğini kaldır.
Elbow up, drive through the ball.
Dirsek havaya, topa doğru.
All right? Hold that elbow up.
Dirseğini yukarı kaldır.
Okay, just move your right elbow up by about 45 degrees.
Tamam, şimdi sağ dirseğini 45 derece kaldır.
- If you get sleepy stick your elbow out the window to wake you up.
- Uykun gelirse, dirseğini camdan dışarı uzat. - Kanını serinletip uykunu açar.
And just as I got there and bent down, he sort of pushed himself up on one elbow and fired at me point-blank.
Ben de ona doğru koştum ve ben tam yanına gidip tek dirseğimin üzerine eğilmiştim ki beni kendine doğru çekti boşluğumdan istifade edip bana ateş etti.
Keep up the elbow-nudging.
Dirseklemeye devam.
If I could only take it back, I'd cut off both my arms up to the elbow.
Eğer olanları geri alabilsem... iki kolumu da dirseğimden keserdim, doğru söylüyorum.
In other words, you want me at your elbow while you close up the range.
Diğer bir deyişle, çiftliği kapatırken sana destek olmamı istiyorsun.
He's got me up against the ropes and he's giving me the elbow... giving me the legs, and he's biting me, and I just cover up.
Beni iplere yapıştırdı ve dirseklerini, bacaklarını kullanmaya başladı. Beni ısırdı, ben sadece yüzümü korudum.
Up my sleeve I have a radio transmitter strapped above my elbow.
Giysimin kolunda, dirseğimin üstüne bağlı bir telsiz vericisi var.
The policeman wants to elbow me out of the way... and I'm being gentle about it because he doesn't want the sergeant to see... he picked up some guy by his neck and threw him in the backseat of a car.
Polis bir yandan beni itip kakıyor ve ben bir şey diyemiyorum çünkü komiserinin onu rastgele birini arabaya atarken görmesini istemez.
two hefty E.M. were along... they'd take him by each elbow and run him up to the door of the helicopter.
Sonra her biri bir kolundan tutup helikopterin kapısına doğru götürdüler.
- Why's your glove up to your elbow?
Eldivenin neden dirseğine kadar çekili?
- No, you stay away from me! Last time you shoved my arthritis clear up to my elbow.
Geçen sefer artridimi dirseğime kadar çıkarmıştın.
Elbow'em, then bite'em, then rip'em, then chew'em up.
Onları dirsekleyin, ısırın, yaralayın, çiğneyin.
You see, that's where they hang out, elbow each other, smoke cigars, and make up names for boobs.
Bilirsin, takıldıkları, didiştikleri, sigara içtikleri, kadın memelerine isim koydukları yer orası.
A little soap a little elbow grease ought to clean it right up.
Biraz sabunla fırçalarsak temizlenir.
But let's face it : you show up wearing a tweed blazer with elbow patches, and carrying a valise, I mean, I think the guilt here is 50-50.
Ama şu da var. Yünlü kumaş ceket giyiyordun, ceketin dirseğinde de yamalar oluyordu. El çantası taşıyordun.
turned blue all the way up to my elbow!
Benim dirsek için tüm yol mavi kadar açık!
The guy threw up his elbows to protect himself from Foreman and Foreman walked into his elbow.
Adam kendini Foreman'dan korumak için dirseğini kaldırdı ve Foreman'da dirseğine çarptı.
Guy probably has his arm around her right now, holding her close, nudging her titty with his elbow, talking about the deep significance of his music, while she looks up at him with her big brown eyes.
O kadar da mühim değil. Büyük ihtimalle şu anda ona sarılıyordur, onu kendine çekip dirseğiyle göğüslerine dokunuyordur.
I have a little something up my sleeve... and I'm not just talking about the wart on my elbow.
Dilimin altında bir bakla olduğu doğru ama öyle yutulması kolay olan türlerden biri değil.
I know you're an elbow-thrower like Lambier without the post-up moves.
Bill Lambier gibi dirsek attığını biliyorum ama onun gibi sıçrayamıyorsun.
You're still late getting that glove back up after dropping the elbow.
Kollarını düşürdükten sonra kaldırmakta hâlâ gecikiyorsun.
Is your elbow playing up?
Dirseğin mi ağrıyor?
And on that night, the 5 dollars was mine if I could ram... my little fist up his ass and wring it all the way to the elbow.
O gece küçük yumruğumu deliğine sokup dirseğime kadar çevirip sıkabilirsem beş dolar benimdi.
Mama couldn't make it. You know, her rheumatoid arthritis... started flaring up in that left elbow.
Bir anne-bir kadın sol dirseğini kaldırınca ne demektir, biliyor musunuz?
It's a shattered elbow and my ligaments are all torn up.
Hayır, dirseğim parçalandı ve bütün bağlarım koptu.
You go in up to your elbow, it's ass.
Dirseğini yükselt, orası kıçı.
You will be up to your bloomers in broken-elbow junk.
Bir sürü ıskarta robotun olacak.
Roll up both sleeves past the elbow.
Kollarınızı dirseklere kadar sıyırın.
You gotta get your elbow and your arm up through the loop.
Dirseğini ve kolunu ilmekten Geçirmelisin.
Hey, I was elbow-deep in his stomach, and I walked it up here.
Hey, midesine dirseğime kadar girdim, ve buraya kadar geldim.
Each victim has virtually the same wounds - both throats cut, a vertical gash up one arm from wrist to elbow, and a vertical gash down one leg from crotch to upper thigh.
İki kurbanda da adeta aynı kesikler var. İkisinin de boğazı kesilmiş, kollarında dirsekten bileğe kadar bir bacaklarında ise kalçadan kasığa doğru kesikler var.
- All the way up to the elbow.
- dirsekleri hep yukarıdaydı.
I miss her laughter, her voice, the sound of her scratching her dry elbow skin all the way up- -
Gülmesini ve sesini özledim. O kuru dirsek tenini yukarı kadar kaşıma sesini...
You have a concussion, two cracked ribs, a bruised ankle, torn ligaments in both your knee and elbow, and a gash the size of Yonge Street running up the length of your forearm, and you're whimpering about a little needle.
Beyin sarsıntısı geçirmişsin. İki kaburgan çatlak, ayak bileğin zedelenmiş, dizinde ve dirseğinde bağlar kopmuş. Dirseğinle bileğin arasında Yonge Caddesi büyüklüğünde bir yarık var ve ufak bir iğne için mızmızlanıyorsun.
But the feather, it only works up to your elbow.
Tüy sadece dirseğine kadar işe yarıyor.
It must've jumped to his organic computer. Well, he was in it up to his elbow.
Organik bilgisayarına zıplamış olmalı.
So a little elbow grease, and she's polished right up, back to her former glory.
Biraz cilayla ve parlatıldıktan sonra eski günlerine geri döndü.
This guy knocks my elbow, I wind up spilling my drink all down my chest, and this Parvati girl, she just starts licking it, Iicking it off of my chest, right there in the middle of the dance floor.
Adamın biri koluma çarptı birden bütün içki göğsümden aşağı döküldü ve Parvati denen kız, yalamaya başladı dans pistinin tam ortasında bütün göğsümü yaladı.
upsy 47
uppercut 41
upstate 42
upham 30
upper east siders 33
up you go 144
up next 81
up yours 130
upside down 57
up top 130
uppercut 41
upstate 42
upham 30
upper east siders 33
up you go 144
up next 81
up yours 130
upside down 57
up top 130
up to you 126
up against the wall 84
up guy 119
up and at' em 72
up call 187
up the stairs 74
up north 49
up we go 50
up high 87
up now 50
up against the wall 84
up guy 119
up and at' em 72
up call 187
up the stairs 74
up north 49
up we go 50
up high 87
up now 50