English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ F ] / Full house

Full house traduction Turc

1,252 traduction parallèle
Full house.
Hiç yer kalmadı.
- I got a full house. - I got you beat.
- Bende fûl var.
All right. - Full house. - What the hell are you doing?
- Siz burada ne bok yediğinizi sanıyorsunuz?
It looks like a full house for Lamaze class.
Doğum öncesi psikolojik kontrol komitesi gibi.
I got a full house.
yükseltecek misin?
I got the full house.
Benimki ful.
- He's almost as bad as that guy on Full House.
- Neredeyse Full House'daki herif kadar kötü.
If a full house comes out with your trio or why not a run?
Eğer üçlünün yanında ful yapacak bir şeyler varsa ya da bir floş, neden olmasın?
You're under full house arrest.
Ev hapsindesiniz.
- Full house.
- Full.
Full house The next number is eight-0 Blind eighty
Eğer hazırsak hemen başlayabiliriz.
- Hi. - Another full house, I see.
Ev yine dolu.
Boy, Kitty, we got a pair to beat a full house, that's for sure.
- Ah Kitty bu çocuklarla sanki poker oynuyoruz.
Full house, aces over 10s.
Bir üçlü iki de as.
Full House.
Ful vale.
- I got crap. Full house, jacks over threes.
- Ben de bir bok yok.
Jeez, full house.
Tanrım, salon dolu.
We're gonna have a full house tonight.
Bu gece tıklım tıkış olacak. Kalabalık olacak.
Full house. Jacks and eights.
Vale ve sekizli.
And I had a full house.
Ve benim elimde 2 papaz 3 as vardı.
We had a full house.
Ev ağzına kadar doluydu.
Oh, there was a time when this house was full of young men.
Buraların genç erkeklerle dolu olduğu günleri bilirim.
- Full house, he's got.
Bende Floş Royal var.
His new, all-adult workforce now makes a decent wage, enjoys full medical benefits and in-house child care.
Onun yeni yetişkin işçilerine adil ve düzenli ödeme yapılıyor, hastalık sigortaları var, çocukları dahi işe getiriyorlar.
- A full house.
Ful.
Empty pool, empty house, full keg.
Boş havuz, boş ev, dolu fıçı.
I miss this house being full of noise.
Bu evin gürültüsünü özlüyorum.
And most of her limbs work, whereas I'm stuck in this thing day and night, in a house full of ramps.
Onun çoğu kasları çalışıyor, bense bütün gün rampalarla dolu bir eve kilitliyim.
Got a house full of women to support.
Bakması gereken bir ev dolusu kadın var.
Chelsea quit her job to work full-time decorating your house.
Chelsea senin evini dekore etmek için bütün gün çalışacağım diye işini bıraktı.
And we're selling the house full of bad memories.
O, kötü anılarla dolu olan evi de satarız.
The house will be quite full.
Ev tamamen dolu olacak.
He and Martha Stewart and Florence Henderson came over to the house last night, fixed me a lovely lobster Newburgh, gave me a full body massage with sacred oils from India, performed a four way around the world and then they packed my bags.
O ve Martha Stewart * ve Florence Henderson * dün gece evime geldiler,... bana sevimli bir Newburgh ıstakozu hazırladılar tüm vücuduma masaj yaptılar Hindistandan gelen kutsal yağla dörtlü grup yaptık sonra da çantamı topladılar.
Its presence infects the reality ofthe house, but it's not achieved full manifestation.
Onun varlığı bu evdeki bütün gerçekliği etkiliyor. Dünyaya tamamen geçmemesi gerekiyor.
Our house was full of music, lights, food, cousins.
Evimiz müzik, ışıklar yemek ve kuzenlerimle dolardı.
I'm not driving up to the house with a car full of naked people.
Bir araba dolusu çırıl çıplak insanla eve gidemem.
Everyone is giddy with anticipation for Jesus to come out because, as we all know, if Jesus comes out of his house and is not scared by his shadow, it means the next thousand years will be full of peace and love!
Burada herkes heyecanlı bir bekleyiş içinde çünkü bildiğimiz gibi isa evinden çıkar ve kendi gölgesinden korkmazsa..... bu yeni binyıl barış ve sevgi dolu olacak demek.
He used to run a full-time casino out of his house in Queens.
Queens'deki evinde bir kumarhane işletiyormuş.
Full house.
Ful.
New to this city... new at school... living in a house full of certifiable wackos... and I don't have any friends... at least, any I can trust.
Bu şehirde yeniyim okulda yeniyim delilerle dolu bir evde yaşıyorum. Hiç arkadaşım yok. En azından güvenebileceğim biri.
It's so good... to see a full house, in the Lord's house.
Tanrı'nın evini böyle tıklım tıklım görmek öyle güzel ki.
We had a house full.
Çok kalabalıktılar.
I rushed into Dr. Plicky's house, thinking if he knew... how easily the test could be gotten, he'd call the proper authorities... and launch a full-on investigation.
Dr. Plicky " nin evine koştum, testlerin bu kadar çabuk elde edebileceğini görürse, yetkililere haber vereceğini ve soruşturma açılacağını düşünmüştüm.
My early life was surrounded by a room full of unhappy women who were all bossed around by my grandmother, the heart of the house, the only woman I ever saw who peed standing up and talked to God at the same time.
Etrafım, evin kalbi olan ve hayatta gördüğüm, ayakta işeyen ve aynı zamanda Tanrıyla konuşan tek kadın olan büyükannem tarafından yönetilen bir oda dolusu mutsuz kadınla sarılmıştı.
My house is filled with love, and my life is full.
Evim sevgiyle dolmuştu ve hayatımdaki her şey tamamdı.
I can't take full credit, though. Patrick Swayze said it in Road House.
Patrick Swayze, "Road House" filminde söylemişti.
LOOK, THIS IS NO TIME TO BE HAVING THIS CONVERSATION, WITH A HOUSE FULL OF GUESTS... YEAH, AND SINCE WHEN
Buna izin vermeyeceğim.
" I HAVE A HOUSE FULL OF UNEATEN COLD CUTS
Tabii ki sana veya Brian'a çok önemli gelmiyor ama
Well, it's a house full of grown men... and I would think that one of you fully grown men... would know how to make a damn sandwich!
Bu ev yetişkin erkeklerle dolu. Bence o yetişkin erkeklerden biri lanet bir sandviç yapmayı biliyor olmalı.
Full house...
- Full house, jacks over tens!
Like there's a house full of valuable objects... out at the beach that you're not supposed to be in... but you are, and a burglary occurs.
"Sahilde değerli eşyalarla dolu, sizin gitmemeniz gereken bir ev var. Ama gittiniz ve soygun oldu." gibi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]