He lives traduction Turc
5,840 traduction parallèle
- He lives in a men's shelter.
- Barınakta yaşıyor.
He lives in a tree house in the woods.
Ormanın içindeki bir ağaç evde yaşıyor.
He lives in Morckhoven Avenue.
Morckhoven bulvarında yaşıyor.
He lives just up the road around 8 miles.
- Yolun 10 km ilerisinde yaşıyor.
- He is Bjarne... He lives in the real world, right?
- Bu Bjarne ve gerçek dünyada yaşıyor öyle değil mi?
Well, let's hope he lives.
- Umalım da ölmesin.
It's not whether he lives, it's whether he'll talk.
- Yaşayıp yaşamaması önemli değil. - Önemli olan konuşması.
'He lives an ordinary life.'
'Sıradan bir hayat yaşar.'
It's not like he lives a risk-free lifestyle.
Risksiz bir hayat yaşamıyor sonuçta.
Don't ask me where he lives.
Bana nerede yaşadığını sormayın.
And he lives in a friggin'castle.
Kahrolası bir kalede yaşıyor.
When we find where he lives or kills them, that page will be there, I guarantee it.
Nerede yaşadığını bulduğumuzda bu sayfa da orada olacak. Emin olabilirsin.
Hold on a second. So you're telling me that he lives all on his own?
Onun tek başına yaşadığını mı söylüyorsun yani?
Come on, he lives on the third floor.
Hadi. Üçüncü katta oturuyor.
Did you and Sarah figure out where he lives?
Sarah ile sen, onun nerede yaşadığını çözmüş müydünüz?
He lives for this stuff.
Bu tür şeyler için yaşıyor o.
Because he lives in California.
Çünkü California'da yaşıyordu.
He lives in Canarsie.
Canarsie'de yaşıyor.
He lives in California now.
Şimdi California'da yaşıyor.
If he lives.
Tabii ölmezse.
He lives all the way uptown.
Şehir dışında yaşıyor.
Lucy, do you know where he lives?
Lucy, nerede yaşadığını biliyor musun?
But he lives in Colorado.
Ama zaten Colorado'da yaşıyor.
He lives in you.
İçinizde yaşıyor.
He has a daughter... April. She lives in San Antonio.
San Antoinio'da yaşıyor.
He lives in Arlington.
Arlington'da yaşıyor.
Yes, well, the closest guy, oh, my God, you have to meet him, he lives in a tree house that he built right by here.
Evet. Yakınlarda biri var. Onunla tanışmalısın.
He ruined people's lives.
İnsanların hayatını mahvetti.
But be assured : Blackbeard lives, and he will come for this chronometer, and when he does, you will execute him.
Ama sundan emin ol ki Karasakal yasiyor ve bu kronometre için gelecek, geldigi zaman da...
- He's seen me through nine lives.
- Bana dokuz canımda da destek oldu.
He probably still lives in his folks'basement.
Büyük ihtimalle ailesinin bodrum katında yaşıyordur.
He's this old man who lives on an island.
[Eylül] Adada yaşayan ihtiyar.
And then he said, "fashion isn't important compared to saving lives."
O da dedi ki, "Hayat kurtarmakla kıyaslanınca moda önemli değil."
His daughter lives right here in New York, but he's too scared to even call her.
Kızı dibinde, New York'ta yaşıyor ama onu aramaya bile korkuyor.
And one of them lives in Chislehurst, so he can't be too late, either.
Ve bir tanesi de Chislehurst da yaşıyor, Yani zaten o da çok geç kalamaz.
- He still lives at home.
- hala ailesi ile yaşıyor.
"lurks in the background of his victims'lives until he's ready to kill them."
Onları öldürmeye hazır olana kadar kurbanlarının arkasında saklanır.
Fear now lives in San Francisco, CA and captains US-based team, Evil Geniuses.He no longer trains alone.
Fear şu anda San Francisco, Kaliforniya'da yaşıyor ve ABD takımı Evil Geniuses'a kaptanlık ediyor. Artık tek başına antreman yapmıyor.
How would he know, if they were living separate lives?
Farklı hayatlar yaşıyorlarsa eğer nereden biliyor saat takmadığını?
He who lives by the sword, dies by the sword...
Kılıç ile yaşayan kimse, kılıç ile ölür...
The second option is impossible without knowing where he's holding them - - and also risks their lives.
İkinci seçenekte onları nerede tuttuğunu bilmeden gitmek hayatlarını riske atmak olur.
I think he still wants to save lives.
Bence hala hayat kurtarmak istiyor.
I think he still wants to save lives.
Hala hayat kurtarmak istediğini düşünüyorum.
Because he was saving lives.
Çünkü hayat kurtarıyordu.
- Who's the nephew? - He lives here.
- Yeğeniniz kim?
But be assured : Blackbeard lives, and he will come for this chronometer, and when he does, you will execute him.
Ama şundan emin ol ki Karasakal yaşıyor ve bu kronometre için gelecek, geldiği zaman da...
And as we fled for our lives, he burnt it all to the ground and with it, he assumed, Marcel.
Bizler hayatımızı kurtarmak için kaçarken o da her şeyi yerle bir etmek için yaktı. Marcel de orada öldü sandık.
He could ruin our lives. He could...
Hayatımızı mahvedebilirdi.
They were shipping an early test for pancreatic cancer that was going to save lives, and he said, "This is why what Aaron did was so important." Because you never know, right?
[Aaron Swartz, Jack Andraka'nın devrimsel kanser testininin önünü nasıl açtı]
He and I spent our lives tilting at the very same windmills.
Hayatlarımızı aynı yel değirmeninde sallanarak geçirdik.
He always calls 911, allows first responders a chance to save their lives.
Her zaman 911'i arayıp ilk müdahale ekibine hayat kurtarmak için bir şans veriyor.
he lives there 19
he lives here 59
lives 106
livestock 18
lives alone 37
lives are at stake 17
he likes you 223
he lived 21
he likes me 76
he lies 39
he lives here 59
lives 106
livestock 18
lives alone 37
lives are at stake 17
he likes you 223
he lived 21
he likes me 76
he lies 39
he likes it 89
he lied 153
he lied to me 77
he lied to you 43
he liked it 29
he likes her 22
he liked you 28
he likes that 24
he listens to you 23
he lied to us 40
he lied 153
he lied to me 77
he lied to you 43
he liked it 29
he likes her 22
he liked you 28
he likes that 24
he listens to you 23
he lied to us 40