English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ I ] / Isn't it so

Isn't it so traduction Turc

1,760 traduction parallèle
But in this world, in this world there's so much of what looks like love, and sounds like love, and it calls itself love but it isn't.
Ama bu dünyada... bu dünyada aşkı andıran o kadar çok şey vardır ki aşka benzerler, kimilerine aşk gibi gelirler ama öyle değildirler.
Oh, yeah. Isn't it pretty to think so?
Tabii, düşüncesi bile pek hoş, değil mi?
- That sofa isn't so nice, is it?
- Şu kanepe eskimiş gibi duruyor, değil mi?
So, there is no reason for you to stay here any longer, isn't it?
Yani, burada daha fazla kalman için hiçbir neden yok değil mi?
So that's it, isn't it?
Buraya kadar yani, bitti?
My husband says it isn't safe, so we need to find somewhere else to stay.
Kocam güvenli değil diyor, bu yüzden kalacak başka bir yere ihtiyacımız var.
And it better say something more interesting than what I've heard so far,'cause you and a mate attending to a local you've become friendly with from fuck-or-fight Friday isn't... what I want is a decent explanation -
Bu gece duyduklarımdan daha geçerli bir şey olsa iyi olur. Çünkü senin ve arkadaşının buralı birkaç serseriyle kavga ettiğinin bilinmesi kimseye bir şey kazandırmaz. Tek istediğim bu yerin neden terk edildiğiyle ilgili düzgün bir açıklama.
So while I appreciate the cash, it isn't going to be enough.
Parayı aldıktan sonra, bunun yeterli olmayacağını anladım.
So, uh... this class is pretty lame, isn't it?
yani.. hmm. Bu sınıf biraz gıcık dimi?
But you know, isn't it weird that the rent for a great place like this is so cheap?
Evet, ama böylesine güzel bir yerin kirasının bu kadar ucuz olması garip değil mi?
I'm beginning to think it isn't so simple as just another accident on a country road.
Köy yolunda basit bir araba kazası olduğundan kuşkulanmaya başladım.
Well, even if he isn't, Vicki's bringing him into it, so let's do it.
Şey, eğer o değilse bile, Vicki onu işin içine sokuyor, o yüzden yapalım şu işi.
- So cute, isn't it?
- Çok şirin, değil mi?
So why isn't Tali just rushing them? Finishing it?
- Neden yüklenip işi bitirmiyorlar?
Yeah, look, so, it's really great to see you, but this isn't going to work.
Evet, seni görmek harika ama bu yürümez.
It's so obvious, isn't it?
- Evet. Çok belli, değil mi?
It's called "Doodon." Doodon is so cool, isn't it?
Adını Doodon koydum. Doodon onaylanmıştır.
The world is so twisted, isn't it?
Ne deli bir dünya.
So this isn't her blood here? It's someone's blood.
- Bu onun kanı değil yani?
Okay, so maybe bowling isn't my calling but it is one of the last doctor-approved exercises left.
Belki bovling benim isteğim değildi, ama doktorun da onay verdiği egzersizlerden geriye bir tek bu kalmıştı.
This isn't so bad, is it?
O kadar da kötü değil, değil mi?
It's so pretty, isn't it?
Çok güzel bir şey, değil mi?
So don't say it isn't a big deal.
"Önemli değilmiş" deme.
" It isn't easy to tell you this, so that's why I'm writing.
" Bunu sana anlatmak zor olduğu için, yazmaya karar verdim.
His talent... Isn't so trivial that you can judge it without reading it
Onun yeteneğini yazdıklarını okumadan yargılamanın ne anlamı var...
Maybe it isn't so bad if they did.
Belki de böylesi daha iyidir.
Say it isn't so.
Onlar şeytan.
So it's illogical for him to leave this to us, isn't it? Yeah.
Herkes beni kıskanacak.
This so-called movie house. It's pathetic, isn't it?
Sinema salonu dedikleri bu yeri görmüştüm, zavallı bir yer, değil mi?
I feel like I've lost so much. I thought having this baby would change things... but now that it's gone... This isn't the life that I wanted.
O kadar çok şey kaybetmişim ki, sanki bu bebeğe sahip olmak onları değiştirecekti, ama artık o da gittiğine göre istediğim hayatın bu olmadığı açık.
It's so boring there, isn't it?
- Çok sıkıcı bir yer, değil mi?
It's so hard to tell somebody who isn't around anymore to go to hell.
Bir ölüye cehennemin dibine kadar yolun var demek zor.
So it's all out in the opennow, isn't it?
Yani, şimdi her şey açığa çıktı, değil mi?
The mangoes'so sweet, the women so... well, if it isn't the entertainer.
Mago da öyle, kadınlar da... Oo komedyenimiz gelmiş.
It's so hard not to think of christopher as a child, isn't it?
Christopher'ı çocuk olarak düşünmek çok zor, değil mi?
Your being here isn't charity. We pay you good money to help us. So when I ask you to do something, I want it done.
Yardımseverliğinizden dolayı burada değilsiniz bize yardım etmeniz için size iyi para ödüyoruz yani birşeyin yapılmasını istediğimde o yapılmalı!
So... I take it this isn't the first time your husband's hit you?
Pekala.. anladığım kadarıyla bu, kocanın seni ilk kez dövmesi değil.
So this is really about you, then, isn't it, Sam?
O zaman burada konu aslında sensin, değil mi Sam?
So you're gonna take a hit of this or Clayton's gun, and Clayton's not afraid to shoot someone, isn't it?
YA BUNUN YA DA CLAYTON'UN SILAHININ TADINA BAKACAKSINIZ, VE CLAYTON KIMSEYI VURMAKTAN KORKMAZ, DEGIL MI?
It makes me think everything isn't so fixed.
Bu sayede her şeyin tekdüze olmadığına inanıyorum.
I feel most at one with myself when I'm preaching so isn't it best to focus all my energy on that? I want to be a pioneer.
Bir öncü olmak istiyorum.
I told him off, so it won't happen again. It's broken, isn't it?
Onu fırçaladım, bir daha yapamaz, sigorta mı atmış?
- It's so sad, isn't it, Bob?
- Çok üzücü, değil mi Bob?
It isn't so bad, Maggie.
O kadar da kötü değil, Maggie.
I know! It's so exciting, isn't it?
Biliyorum, çok heyecan verici değil mi?
Their idea of what makes a man a man is so utterly, utterly wrong, isn't it?
Bir adamın diğerine şey yaptığı fikri tamamen yanlış, değil mi?
A lozenge that'll make me forget they're putting on a magic show, the kind of show my dad put on, so what they're pulling out of their magic hats isn't a rabbit, it's my childhood trauma.
Sihirli bir pastil, bana onların babamın yaptığı gibi bir sihir gösterisi yapacağını unutturabilirdi, bu yüzden şapkadan çıkarttıkları tavşan değil, benim çocukluk travmam.
The patient isn't here, so can't I just have it?
Hasta burada değil. Ben alsam olmaz mı?
I could be in better shape but my physical condition isn't so bad that it worries me.
Vücudum daha biçimli olabilir ama fiziksel durumum beni endişelendirecek kadar kötü değil.
So That's good news, isn't it?
Yani bu iyi bir haber, öyle değil mi?
So, a parole officer and a personnel officer, that's kind of the same thing, isn't it?
- Şartlı tahliye memuruyla personel subayı aynı şey değil mi?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]