English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ I ] / It has to stop

It has to stop traduction Turc

261 traduction parallèle
It has to stop.
- Durdurulur.
Well, it has to stop sometime in any marriage.
Her evlilikte böyle şeyler olur.
It has to stop, I can't stand this.
Bu böyle gitmez, buna dayanamam.
It has to stop.
Bitmeli.
- It has to stop. - Mr. and Mrs. Johnson.
Buna bir son vermek lazım.
But it has to stop sometime.
Ama zamanı gelince durması gerekiyor.
It has to stop, Stromwell.
Bu bitmeli, Stromwell.
It has to stop now.
Artık bitmeli.
If it's anything I hate, it's women's bodies being exploited. It has to stop for all our sakes.
Nefret ettiğim bir şey varsa, o da kadınların bedenlerinin teşhir edilmesi.
It has to stop.
Bu böyle devam edemez.
It has to stop!
Bu sona ermeli!
It has to stop.
Artık bitmeli.
I think your friend should think about all the people she's gonna hurt... and tell this younger man, whoever he is, I don't wanna know... that it has to stop.
Arkadaşın sonunda herkesi inciteceğini bilmeli... ve şu genç adama söyle, her kim ise, bilmek istemiyorum... buna bir son vermek zorunda.
You're right, it has to stop.
Haklısın, buna son vermeliyiz.
- Meaning that tonight was a night of firsts, and there's no reason that it has to stop.
- Anlamı şu. bu gece ilklerin gecesiydi. Ve bitmesi için hiç bir sebep yok.
- Tonight was a night of firsts, and there's no reason that it has to stop.
Bu gece, ilklerin gecesiydi ve bitmesi için hiç bir sebep yok.
It has to stop.
Durmalı.
- It has to stop now.
- Hemen bitmek zorunda.
For an end to slavery and exploitation. We're fed up! We're treated worse than animals, it has to stop.
Seçilenler ne yapıyorlar? "Elimizden geleni yapıyoruz, ama durum karışık" diyen teknokratların arkasına sığınıyorlar.
All these secrets from me, from the children. It has to stop.
Benden ve çocuklarımdan, sakladığın bu sırlar artık bitmeli.
It has to stop.
Bitmek zorunda.
My God, it has to stop.
Tanrım, bitmek zorunda.
It would be easier to stop Karswell's demon... than a woman who has her mind made up.
Karswell'in iblisini durdurmak kararını vermiş bir kadını durdurmaktan daha kolaydır.
Only I don't know exactly what it is that has to stop.
Ama nasıl çözülecek bilmiyorum.
The mission, should you decide to accept it, is to stop Belzig and prevent the over $ 3 million which he has appropriated from falling into the hands of his new Nazi Party.
Kabul edersen görevin Belzig'i durdurmak ve eline düşen 3 milyon dolar parayı yeni Nazi Partisi için kullanmasını önlemek.
Your mission, Dan, should you decide to accept it, is to stop Lowell before he has a chance to sell the patents, and make sure he does not remain in control of the company.
Görevin Dan, eğer kabul edersen Lowell'a patentleri satma şansı vermeden durdurmak ve şirketin kontrolünün artık onda olmadığına emin olmak.
It has only one hand, not nor is it tied to stop!
Firması, kravatı var ama sadece tek elle olmuyor.
it took a while for your meat to stop being tough, your chips to stop being greasy, the wine vinegary, for these pejorative adjectives, which at first evoke the sad fare of the soup-kitchens, to lose little by little their meaning, and for the sadness, the misery, the poverty, the need, the shame that has become inexorably attached to them - this fat become-chip, this hardness-become-meat, this bitterness-become-wine - stop hitting you, stop leaving their mark on you.
Etinin sertliğini, patatesinin yağlılığını şarabının sirkevari tadını, ilk başta aşevlerini çağrıştıran bu küçültücü sıfatların ve onlarla birlikte anımsanan üzüntü, sefalet, fukaralık, ihtiyaç utancın yavaş yavaş anlamlarını yitirmesi patates kızartmasına dönüşen yağın, ete dönüşen sert şeyin şaraba dönüşen bu sirkevariliğin seni etkilemeyi bırakması üzerindeki etkisini yitirmesi biraz zaman aldı.
It's almost incredible, isn't it, to think that this huge tree has walked over 2000 miles across this inhospitable terrain to stop here, maybe just to take in water before the 2000 miles on to Cape Town
İnanılmaz, değil mi? Bir düşünün, bu koca ağaç bu zorlu coğrafyada 3.000 km. Yürüdü ve yaşadığı yer olan 3.000 km.
It's alf's way to get you to stop being mad.
Birbirinize sinir olup kavga etmenizi önleyebilmek için Alf'in bulduğu kendine has yöntemi.
Marcie, I only want your happiness, preferably at your own house, because, you see, now I have healthy kids, a happy husband, and it has just got to stop.
Marcie, ben sadece mutluluğunu istiyorum. Tabii kendi evinde. Çünkü, sağlıklı çocuklarım, mutlu bir kocam var ve buna bir son verilmeli.
Ergo, she has to stop it.
Dolayısaıyla da buna bir son vermek zorunda.
What good is knowing it if he can't stop? I know, but he has to.
- Söyledim size, deniyor ama bırakamıyor.
Stop screwing around, everything has to go perfect, as we planned it!
Aylaklığı bırakın, her şey planladığımız gibi mükemmel bir şekilde gitmeli.
Someone has to stop it.
Biri buna engel olmalı.
You know, your man has the head of a fly and he's chasing his wife all over the place, she's trying to hide the jam so as he won't get stuck in it... – I have to stop you there.
Biliyorsun, senin adamda sinek kafası var... her yerde karısının peşine düşüyor, kadın da... kocası reçel kavanozuna düşmesin diye reçeli saklamaya çalışıyor... - Orada dur bakalım.
Someone has to stop them before it's too late.
Çok geç olmadan durdurulmaları gerekir.
Trying to stop it has become an obsession and many of our politicians and scientists have never developed compassion for the people who keep us alive.
Onu durdurabilmeyi başaran herhangi bir politikacı veya bilim adamı, bu güne kadar başarılı olamadı
Someone has to stop it.
Birinin bunu durdurması gerek.
And my other sister has it hard too because her husband wants her to get a better job and stop making hobbies.
Ve diğer ablam için de zor. Çünkü kocası onun daha iyi bir iş bulup, hobi edinmekten vazgeçmesini istiyor.
There has to be some way to stop it.
Bunu durdurmanın bir yolu olmalı.
Whatever this object is, it has the ability to stop the heart instantly.
Bu nesne herneyse, kalbi anında durdurma yeteneğine sahip.
If Price World did come here... with the one-stop shopping and the low, low prices, it would threaten to put every merchant in this town out of business, as it has in so many communities across this country.
Eğer Dünya Piyasası buraya geldiyse... tek noktadan alışveriş, düşük fiyatlar, bu, bu kasabadaki her tüccara işsiz kalma ihtimalini doğuracaktır, birçok topluluğun ülkenin dört bir yanında yaptığı gibi.
It's a facility that has over 15 different agencies... state and local... that participate in gathering intelligence... and making sure that information gets out... to people in the field that need it to stop drug trafficking.
Eyaletlerde ve yerelde on beşten fazla ajansa sahip ve hepsinin beraber... bilgi topladığı ve bu bilgileri.... uyuşturucu trafiğini durdurmak için... ihtiyacı olanlara ulaştırmasını sağlayan bir bölümdür.
It has come to our attention that Your Honor, while in private practice, previously represented the town of Seal Beach... in their stop-work suit against the police department of Seal Beach.
Sayın hakim, özel çalışmalarınız sırasında... bir ihtiyatı tedbir davasında... Seal Beach polis teşkilatını temsil ettiğinizi keşfettik.
vegetation has restorative power so it's our one quick stop chance to get him back to full fighting strength
Stark dedi ki, uh... bitki örtüsünün ayıltıcı gücü varmış böylece bizimki... bu kısa molamız süresince toparlayıp, tam kuvvetini yeniden kazanacak
HARASSED, CALLED NAMES, AND NOTHING HAS BEEN DONE TO STOP IT.
Taciz edilmiş... ve bunu durdurmak için hiç bir şey yapılmamış.
Well, now that the car has come to a stop it's safe for me to unfasten my seatbelt.
Araba durduğuna göre, kemerimi çıkarmam güvenli demektir.
Somebody has to stop him before it's too late.
Çok geç olmadan birisinin onu durdurması gerek.
Please do not exit the raft... until it has come to a complete stop.
Lütfen tam olarak durmadan saldan inmeyiniz.
Whatever it is, somebody has to stop it.
Her neyse biri onu durdurmalı.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]