English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ K ] / K

K traduction Turc

2,221,694 traduction parallèle
He said, "So, now, you're gonna be participating in your therapy."
"Artık sen de kendi terapine dâhil olacaksın" dedi.
And Sister Cathy played guitar, too, so I did a lot of practicing with her.
Ve Rahibe Cathy de gitar çalardı, beraber çok pratik yapmıştık.
She approaches the altar to become the spouse of God, promising to serve God faithfully until death.
Tanrı'nın eşi olmak için sunağa yaklaşıyor ve ölene dek Tanrı'ya sadık kalarak hizmet edeceğine yemin ediyor.
"I'd yell, too, but I took a vow of silence."
"Çığlık atardım ama sessizlik yemini ettim."
We had 51 girls that entered.
51 kız katılmıştık.
We'd get up in the morning at 5 : 15, we'd go to Mass, we'd have meditation.
Sabah saat 5 : 15'te uyanırdık, ayine giderdik, meditasyon yapardık.
We'd go to breakfast, and after breakfast, you would have your chore to do, whatever you were assigned.
Kahvaltı ederdik, kahvaltıdan sonra günlük işleri yapardık, neyle görevlendirildiysek.
We had what was called the Great Silence at night.
Akşamları büyük sessizlik denen bir şey yapardık.
We'd be sitting there. All of a sudden, you'd hear Maskell's voice :
Sırada otururken birden Maskell'ın sesini duyardık :
When you were called over the loudspeaker to report to Father Maskell, a dead silence would come over the classroom, and other, um, girls would look at you with sad eyes.
Rahip Maskell'ın ofisine gitmeniz anons edildiğinde sınıfa ölüm sessizliği çökerdi ve diğer kızlar size acıyarak bakardı.
So, it was as if Maskell became my protector.
Sanki artık Maskell koruyucum olmuştu.
And I could see the shirt and pants of the officer with the very bright light coming in the back.
Polis memurunun gömleğini ve pantolonunu görebiliyordum, arkadan çok parlak bir ışık geliyordu.
My father was an old-fashioned man who believed that girls really shouldn't go to college.
Babam eski kafalı birisiydi ve kızların üniversiteye gitmemesi gerektiğine inanırdı.
It involved incest, it involved bestiality, it involved girls having group sex, venereal disease, on and on.
Ensest, hayvanlarla seks, kızların grup seksi, zührevi hastalıklar, falan filan.
And I forgot to tell you about Marnie.
Size Hırsız Kız'ı anlatmayı unuttum.
Marnie was a movie that was part of the religion class curriculum.
ALFRED HITCHCOCK'TAN "HIRSIZ KIZ" Hırsız Kız din dersi müfredatında olan bir filmdi.
The whole point of it was, she had repressed memories.
Filmin konusu, kızın bastırılmış anılarıydı.
Sean Connery grew to love her despite her problems.
Sean Connery, sorunlarına rağmen kıza âşık oluyordu.
And then it all came out and...
Hepsi ortaya çıkınca şöyle diyorlardı :
" Yes, Marnie, I think you're gonna be all right now.
" Evet Marnie, bence artık iyileşeceksin.
The last time that I was called to his office, it was after school, and I was in the classroom with Sister Cathy and my sister was with me.
Ofisine en son çağrıldığımda dersler bitmişti, Rahibe Cathy ile sınıftaydım, kız kardeşim de bizimleydi.
We first got acquainted in the summer of'66.
1966 yazında tanışmıştık.
We were corresponding in letters by July of that summer.
O yaz temmuz ayında mektuplaşmaya başlamıştık.
We couldn't do that.
Bunu yapamazdık.
And when I came back in the fall of 1969 to start the senior year, she was not there and she was no longer on the faculty.
Ve son seneme başlamak için 1969 sonbaharında geri geldiğimde o orada değildi ve artık fakülteye dâhil değildi.
And it was not real clear to us what happened to her or where she went.
Ona ne olduğunu veya nereye gittiğini hiçbirimiz anlamamıştık.
He was upset because, uh, he...
Kızgındı çünkü...
Uh, he was, um... hurting the girls.
" Kızları incittiğini duydum.
He was making the girls do something they didn't wanna do.
Kızlara istemedikleri şeyler yaptırıyormuşsun. "
Cathy's dilemma was that we are not in touch with where these girls are coming from.
Cathy'nin ikilemi, bu kızların düşünce yapısını tam olarak anlayamamamızdı.
We're protected behind this convent thing, which limits our understanding of what a teenage girl is going through.
Manastır dediğimiz şey bizi koruyor ve genç bir kızın yaşadıklarını anlamakta zorlanıyoruz.
Two days before Sister Cathy disappeared, a friend and I went to her apartment, casually, for a visit... and we talked shortly.
CARRIAGE HOUSE SİTESİ KASIM 1969 Rahibe Cathy'nin kayboluşundan iki gün önce bir arkadaşımla öylesine evine ziyarete gittik, onunla kısaca konuştum.
We didn't talk in-depth because my friend didn't know what was going on.
Detaylı konuşmadık çünkü arkadaşım neler olduğunu bilmiyordu.
Cathy and I were supposed to get together the day after she was actually killed.
Cathy'yle öldürüldüğü günden bir gün sonra buluşacaktık aslında.
But I look back now and say, if at that time she was aware... of priests sexually abusing the girls at Archbishop Keough, then maybe that's what she wanted to talk about.
Ama şimdi düşünüyorum da, eğer Başpiskopos Keough'daki rahiplerin kızlara cinsel tacizde bulunduklarını biliyorduysa, belki de konuşmak istediği konu buydu.
We leave his room.
Odasından ayrıldık.
I remember walking through the corridor of the school... and we go out, and we get in a car.
Okul koridorundan geçip, dışarı çıkıp arabasına bindik.
And now the abuse became worse than it had ever been.
Ve artık tacizleri eskisinden daha da beter olmuştu.
Mom, go back out and come in with Dad.
Anne, dışarı çık ve babamla tekrar gir.
It was either going to the school and doing something with the church.
Ya okula giderdik ya kilisede bir şeyler yapardık.
It was church friends, prayer groups, and the kids would play.
Kilise arkadaşlarımız, dua gruplarımız vardı, oyun oynardık.
Our understanding was, is that the strength came from God and our relationship with each other through God and the church.
Gücün Tanrı'dan, Tanrı ve kilise yoluyla kurulan ilişkilerden geldiğine inanırdık.
It was just understood.
Bunu anlamıştık.
We were in my dining room and she was asking about me going to a reunion.
Yemek odamdaydık ve mezunlar gecesine gelmemi istiyordu.
And at the end of it... was a memory that I had always had a part of it... but not the whole part.
Ve hepsinin sonunda her zaman bir kısmını hatırlayıp bir türlü tamamını hatırlayamadığım bir anım vardı.
It was as if a 14-year-old came in and sat down next to me and started telling me what happened to her.
Sanki 14 yaşındaki bir kız gelip yanıma oturmuştu ve bana başına gelenleri anlatıyordu.
And I, as a grown woman, was condemning myself because I'm looking at this girl and I'm saying the same thing that I'm sure many of other people who are hearing this story said.
Ve yetişkin bir kadın olarak kendimi kınıyordum çünkü o genç kıza bakarken eminim bu hikayeyi dinleyen birçok kişinin sorduğu soruyu soruyordum kendime.
We were friends.
Biz arkadaştık.
In 1982, two years later, he was sent to Holy Cross parish in Baltimore... and he was there in'92 when Jane Doe came forward.
1982'de, yani iki yıl sonra, Baltimore'daki Holy Cross Kilisesi'ne gönderilmiş. 1992'de gizli tanık ortaya çıktığında orada çalışıyormuş.
So, we found a lawyer, Steve Tully, and the church was paying his fee, and so, it was a mutual...
Biz de Steve Tully diye bir avukat bulduk, ücretini kilise ödüyordu, yani aynı taraftaydık.
" Oh, no.
" Yazık.
kirk 488
kira 426
kevin 3129
king 803
kimi 17
karim 97
kari 82
katya 295
kabul 16
killer 452
kara 878
kita 48
kilo 89
karen 2147
karina 53
kelly 1572
kale 98
kinder 18
kids 3937
karma 273
katy 190

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]