English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ L ] / Left face

Left face traduction Turc

442 traduction parallèle
Left face!
Sola dön!
Left face.
Sola dön.
Company, left face!
Bölük, sola dön!
Left face!
Geri dön!
Left face!
Sağa dön!
Left face!
Sola dön.
- Left face!
- Sola dön!
Left face!
Sola... Dön!
Company, left face!
Takıım, solaa dön!
Company, left face!
Takım, sola dön.
Left face.
Sola dön!
If you face the rising sun, your right hand is north, your left hand is south.
Eğer yüzünü doğan güneşe çevirirsen, sağ elin kuzeyi, sol elin güneyi gösterir.
And about the only fun you have left is pretending that there ain't any facts to face.
Ve sana kalan tek eğlence yüzleşecek gerçekler yokmuş gibi davranmaktır.
For example, you're walking along, minding your own business, you're looking neither to the left nor to the right, when all of a sudden you run smack into a pretty face.
Örneğin,... sen işlerini düşünerek yürüyorsun. ne sağına ne de soluna bakıyorsun. Aniden güzel yüzüne bir tokat yiyorsun..
I thought it was written all over my face when I left Berlin in'02.
1902'de Berlin'den ayrıldığımda surat ifademden anlaşılıyor sanıyordum.
Don't forget, I never saw your face after you left.
Unutma. Oradan ayrıldıktan sonra yüzünü hiç görmedim.
She left no note, didn't even pack a bag, no explanation, she just started to walk to the village from our house in broad daylight and simply vanished from the face of the Earth.
Hiçbir not bırakmamış, çanta bile hazırlamamış, bir açıklama yok, güpegündüz evimizden köye kadar yürümeğe başlamış ve yeryüzünden yok olup gitmiş.
She was desperately afraid of the bombing, and I left her to face it alone.
Bombadan çaresizce korkuyordu ve onu terkettiğim için buna yalnız maruz kaldı.
The look of horror on Mother's face as we left the house.
Evden çıkarken annenin yüzünde korku dolu bir bakış vardı.
Some gentleman offered me an impertinence. I left it in his face.
Bana terbiyesizlik eden bir beyefendinin suratında bıraktım.
Right, left, face.
Sağa, sola dön.
Face left.
Sola dön.
Detail, to the left, face!
Manga, sola dön, İstikamet cepheniz!
Everything that ever walked or crawled on the face of the earth... swum the depths of the ocean... soared through the sky has left its imprint here.
Dünya yüzünde yürüyen ya da emekleyen okyanusların derinliklerinden yüzüp gelen gökyüzünde uçup gölgesi buraya düşen her şey burada.
I can't face the others, knowing you left because of me and they knowing it too.
Benim yüzümden gittiğini ben de onlar da bilirken kimsenin yüzüne bakamam.
Graziano misses with a left to the head takes a left jab to the face, a hard right.
Graziano başına sol vurdu ama ıskaladı. Yüzüne bir sol yedi, sert bir de sağ.
Left, face!
Sola dön!
As soon as they got back to New York, she left him alone to face the consequences.
New York'a geri döner dönmez, Alice sonuçlarla karşı karşıya gelmesi için onu yalnız bıraktı
You left him back there on his face, didn't you?
Onu orada cızlamı çekmiş olarak Bıraktın, değil mi?
When I saw Monique's face, when I left her mother at the villa or when I got back.
Monique'in yüzünü gördüğümde mi? Annesini villada bırakıp çıktığımda mı? Yoksa geri döndüğümde mi?
Soon there'll be more and more and one day this face will begin to decay and there'll be nothing left to make a man grovel, to make him want to...
Zamanla o çizgiler çoğalacak ve bir gün yüzün çökmeye başlayacak. Ve bir erkeği kandıracak, onda istek uyandıracak bir şey kalmayacak.
There'll be few of us left to face Adonijah and his Egyptians by tomorrow.
Yarın Adonijah ve mısır'lılarla savaşacak çok az adamımız var
I couldn't, wouldn't face the horror of the truth even that last day in the Encantadas when Sebastian left me and spent the whole blazing equatorial day in the crow's-nest of the schooner, watching that thing on the beach until it was too dark to see.
Yapamadım, Sebastian beni bırakıp, tüm o kavurucu ekvatoral günü göremeyecek kadar karanlık olana dek yelkenlinin gözcü yerinde sahildeki o şeyi, izleyerek geçirdiği Encantadas'taki o son gün bile gerçeğin dehşetiyle yüzleşemedim.
I left him there on his face right there in front of the saloon. I left him there, bleeding to death with my bullet in him.
Onu orada barın önünde yüzükoyun yerde yatar vaziyette bıraktım.
AND HAPPEN TO HAVE THE SAME MOLE ON THE LEFT SIDE OF YOUR FACE.
Sırf fotoğraftaki birine benziyorum diye mi?
Last time I slammed the door in his face and left him outside for two days.
Geçen sefer kapıyı suratına çarptığımda onu iki gün dışarıda bırakmıştım.
She had enough strength left to spit in my face.
Suratıma tükürecek kadar gücü kalmıştı.
Just that you show me often the left side of your face when your right is even better.
Sürekli bana yüzünüzün sol tarafını çeviriyorsunuz oysa sağ tarafı daha da güzel.
It's the first time I've scraped my face since I left my regiment.
Alayımı bıraktığımdan beri ilk defa sakalımı kesiyorum.
You should have seen how I made a sucker out of old Stripes with that left up in his face.
Solumla çizgilinin suratına indirdiğim yumrukları görmeliydin.
There are multiple gunshot wounds on the left side of the face the left side of the neck at about the left upper thorax.
Yüzün sol tarafında, boynun sol tarafında... ve sol göğsün üstüne doğru birçok kurşun yarası var.
There are multiple surgical incisions about the left side of the face.
Yüzün sol tarafında çok sayıda cerrahi müdahale var.
Left, right, left right. What an asshole. About face!
Kızı olsa bile zaten tüm verirdi!
You see, the men left to face the gigantic fish that has settled in the cascade downstream.
Dev gibi bir turna balığı. Herkes o balığı yakalamanın peşinde.
Ever since you left, I've dreamt of coming face to face with you. I've never asked myself whether it would be easy to kill you.
Gidişinizden beri, karşınızda olmayı öyle çok bekledim ki sizi öldürmenin kolay olup olmadığı sorusunu kendime hiç sormadım.
Your anger is only natural, but my son left home very young and had never seen your face.
Öfkeniz çok doğal ama... oğlum çok gençken evden ayrıldı ve yüzünüzü hiç görmemişti.
I'm always left with egg on my face.
Hep suratıma yumurta yemiş gibi oluyorum.
Besides, no one had enough humanity left to recognize anyone's face.
Ayrıca, çoğumuz insanlıktan uzaklaşmış tanınmayacak haldeydik.
The crown of thorns on his divine head, his face cov ered with spit, his body trampled... And then... crucified like a thief, his side pierced with a spear, left all alone.
O'nun ilahi başına dikenli taç kondu, yüzü tükürükle kaplandı, vücudu ayaklar altında çiğnendi... ve sonra... bir hırsız gibi çarmıha gerildi, bir mızrakla göğsü delindi, herkes onu terketti.
Suddenly, in 22 of April, I believe. It left the military conference with the face total petrified
Aniden, Nisan'ın 22'sindeydi sanırım askerî toplantıdan geldiler.
Hitler seated in the left side of the sofa, with the onward inclined face e hanging for the right.
Hitler kanepenin solunda oturuyordu. Yüzü yavaşça öne düşmüş ve sağa doğru sarkmıştı.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]