Motive and opportunity traduction Turc
144 traduction parallèle
This Yankee lad had motive and opportunity and the rake ties him right up tight to the corpse.
Bu Yanki delikanlının sebebi ve fırsatı vardı ve tırmık onu cesete doğru sımsıkı bağlıyor.
The State will prove that the defendant had both motive and opportunity to commit this dreadful crime.
Eyalet, sanığın bu korkunç suçu işlemeye hem kendince gerekçesi hem de elverişli durumda olduğunu kanıtlayacak.
Motive and opportunity.
Nedeni ve fırsatı vardı.
Don't walk in here and talk about motive and opportunity.
Diane'i yıllardır tanırım. Buraya gelip de bana sebep ve fırsattan bahsetme!
- Motive and opportunity.
- Motivasyon ve Fırsat.
No, it's just that Liz and I were running through the facts of the case... you know, motive and opportunity...
Hayır, Liz ve ben o gün olan olayları gözden geçiriyorduk... Bilirsin, motivasyon ve fırsat...
Each person here had both the motive and opportunity to kill Monsieur Roger Ackroyd and, because he knew too much, Monsieur Parker.
Burada bulunan herkesin Bay Roger Ackroyd'u öldürmek için nedeni ve imkânı vardı. Bay Parker'ın da çok şey bildiği için öldürüldüğü gibi.
Motive and opportunity.
Fırsat kolla ve saldır.
With murder, you start with motive and opportunity.
Cinayetleri, kazanç ve çıkar ilişkilerine göre inceliyorsunuz, değil mi Tom?
Well, now we've got motive and opportunity.
Cinayet sebebimiz ve fırsatımız var.
You had motive and opportunity.
Sebebin ve fırsatın vardı.
Motive and opportunity, liz.
Motivasyon ve fırsatlar, Liz.
He's got motive and opportunity so all we need is a single smudge in the bag.
Kitabı çalmak için hem sebebi hem de fırsatı vardı. Çantaya bulaşmış boya lekesine ihtiyacımız var.
Because he was the one with motive and opportunity.
Sebep ve imkân sahibi tek kişi o. Avukatlık dili.
Motive and opportunity.
- Cinayet sebebi ve fırsatı çıkıyor.
It's what I heard. So, motive and opportunity.
Gerekçe ve fırsatı vardı.
Then he comes home for lunch - - motive and opportunity.
Sonra öğle yemeği için eve geliyor - güdü ve fırsat.
it's about trying to find someone who had motive and opportunity to kill all 18 of our victims.
Bu 18 kurbanımızı öldürmek için fırsatı ve güdüsü olan Birini bulmak için.
We were looking for someone who was Part of the campus, who had motive and opportunity and injected himself Into the investigation.
Kampüste çalışan, soruşturmaya dahil olma sebebi ve imkanı olan birini arıyorduk. Yani akıl mı yürüttünüz?
With any murder case, we look for means, motive and opportunity.
Her cinayet dosyasında biz ; donamım, itici güç ve imkan ararız.
You only need two things - a motive and an opportunity.
Sadece iki şeye gereksinmen vardı - gerekçe ve fırsat.
You had the same motive and the same opportunity.
Senin de aynı nedenin ve fırsatın vardı.
Means, opportunity, and motive.
Araç, fırsat, ve neden.
To my mind, you had the means, the motive, the opportunity, and what is more, the disposition to kill.
Niyetiniz vardı, sebebiniz vardı, fırsatınız vardı ve dahası... - Onu öldürme isteğiniz vardı.
- is motive, method and opportunity.
- Tanrı aşkına!
All of us had the opportunity and a motive.
Hepimizin imkânı ve sebebi vardı.
Because of his post, she was the only person what had a motive, and the opportunity of poisoning the sherry.
Görevi gereği, şeriye zehir koymak için hem sebebi, hem de fırsatı olan tek kişi oydu!
Captain, I have established motive, method and opportunity.
Kaptan, nedeni, yöntemi ve fırsatı sergiledim.
That was the motive. And he had the opportunity.
Sebebi ve fırsatı vardı.
It had a motive and there was the only one that had opportunity.
Hem sebebi hem de fırsatı vardı.
Donald Fraser has a good motive for the murder. And the opportunity.
Donald Fraser'ın cinayet için sebebi ve imkanı varmış.
He had the motive and the opportunity.
Gerekli motivasyonu ve elverişli zamanı var.
They all have the computer skills the opportunity, and the motive, to carry out these attacks.
Hepsi bu saldırıları düzenlemeye fırsatı ve motivasyou olan kişiler.
So we've got motive, means and opportunity, but we don't have a killer.
Tamam, her şeyi bulduk. Cinayet sebebi, vesilesi ve olanağı. Bir katil eksik.
So we've got method and opportunity, but not motive.
Yani biz meoda ve uygun zamanlamaya sahibiz, ancak nedenimiz yok.
He had motive, he had opportunity... and he had an animus for the victim... which was confirmed even by his own testimony.
Kurbana olan nefreti... düşmanlığı... tanıklığı esnasında da ispatlandı.
Who had motive, means and opportunity... and was identified by the only witness at the scene.
Nedeni, amacı ve fırsatı olan da o ve bir de olay mahalinde onu teşhis eden bir tanık.
I'd call that motive - and opportunity.
- Bunu inceleyeceğim.. fırsatları da...
They had opportunity and motive.
Fırsatları ve istekleri vardı.
Well, he's got the motive, the opportunity, and the money.
Aslında sebebi, fırsatı ve parası vardı.
We don't know that for sure... but the opportunity and the motive was there.
O kadar emin değiliz ama fırsatı ve nedeni vardı.
Opportunity, means and motive, Dr. Howell.
Fırsat, .. para ve motivasyon, Dr. Howell.
And you are the only one left with the motive, means, and opportunity.
Cinayet sebebine, araçlara ve fırsatına sahip olan tek sen kaldın.
You know, it's funny, most of the time I'm staring at a crime and I'm looking for motive, means and opportunity.
Çok garip. Normalde bir davaya baktığımda bir gerekçe, vasıta ararım.
You have means and opportunity, you now have motive.
İmkanlarınız ve fırsatlarınız vardı şimdi de gerekçeniz var.
Who had the opportunity and motive? "
Yapmak için kimin olanağı ve gerekçesi vardı?
"And yeah, I just look around looking for" "who had the motive, who had the opportunity, who had the equipment," "who had the will..."
Ve evet, ben sadece, kimin gerekçesi olduğunu, kimin olanağı bulunduğunu, kimin gerekli donanıma sahip olduğunu ve kimin böyle bir niyeti olduğunu, araştırmaya bakarım. "
We will present evidence of motive, evidence of means, and evidence of opportunity.
Cinayet nedeni, cinayet aleti ve bununla ilgili fırsatlara dair kanıtlar sunacağız.
I mean, all we've got is motive, means and opportunity.
Elimizdekiler topu topu sebep, amaç, fırsat.
No, Ms. Parsons still had the motive, the opportunity, and her fingerprints were in the victim's blood on the murder weapon.
Hayır, Bayan Parsons'un parmak izleri cinayet aletinde, kurbanın kanı üzerindeydi ve bunu yapmak için niyete ve fırsata sahipti.
You know that car gives you opportunity and your brother's death, that gives you motive.
Arabanın sana fırsat verdiğini biliyorsun. Kardeşinin ölümü de sana dürtü veriyor.