English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ M ] / Must i

Must i traduction Turc

46,580 traduction parallèle
[casting director] As vice principal of the school, I must insist that you stick to the guidelines of teacher conduct.
Müdür yardimcisi olarak davranis kurallarina uymanizi rica ediyorum.
But I must warn you, he is everywhere.
Ama seni uyarmalıyım, o her yerdedir.
And a penchant for spontaneous combustion, which, I must say, sounds painful.
Kendiliğinden yanmaya da meyillisin, ki bu çok acı vericiymiş gibi geliyor.
I realize how this must look.
Efendim. Bunun nasıl göründüğü biliyorum.
Must have had them dug up when I contacted his office this morning.
Bu sabah ofisiyle bağlantıya geçtiğimde onları araştırtmış olmalı.
Yeah, he must be up to 5,000 by now.
Evet, artık 5,000'i geçmiş olmalı.
I thought there must be a reason why it can't end yet.
- Henüz bitmemesinin vardır bir hikmeti diye düşündüm.
I must confess, you... left me quite curious the other night.
İtiraf etmeliyim, geçen gece beni oldukça merakta bıraktın.
And we wave good-bye to the other musicians, and I joke about what a drag it must be for Igor to haul that double bass home.
Birlikte diğer müzisyenlere veda ediyoruz, ben Igor'un o kontrbası eve götürmesi ne zordur gibisinden bir espri yapıyorum.
I can't even comprehend what these forests must have looked like.
Bu ormanların eskiden nasıl göründüğünü hayal bile edemiyorum.
I... Must be a mistake.
Ben... bu bir hata olmalı.
But I think we must separate the idea of violence in some of these neighborhoods from the everyday people who work and live there.
Ama bence şiddet fikrini her gün bu mahallelerde yaşayan ve çalışan insanlardan ayrı tutmalıyız.
What they did to you today, it was... I cannot think what you must be feeling right now.
Bugün sana yaptıkları, gerçekten şu an neler hissettiğini tahmin dahi edemiyorum.
I must go deeper. Go deeper!
- Daha derinlere gitmeliyim.
I think the photocopying places in Perugia must have made a fortune those days.
Herhalde o günlerde, Perugia'daki fotokopiciler servet kazanmistir.
They had shown me his text message and said that I had met him, and that I must have not remembered it because it was so traumatizing.
Bana mesajini göstermis ve onunla bulustugumu söylemislerdi, o kadar büyük bir travma geçiriyordum ki, herhalde hatirlamadim.
And I must say that... there were also problems with contamination in the laboratory.
Sunu da söylemeliyim ki... laboratuvarda da kontaminasyon sorunlari vardi.
I-I must have sent Peter 30 texts.
Peter'a otuz mesaj göndermiş olmalıyım.
This party must happen, and I am asking you for your help.
Bu parti olmalı ve senden yardım istiyorum.
I do not care how much space we must cross.
Ne kadar yol almamız gerektiği umurumda değil.
Now, I know it's difficult, but you really must give in completely.
Bunun zor olduğunu biliyorum ama tamamıyla kendini teslim etmelisin.
I must've missed that in the book on parenting you wrote.
Yazmış olduğun ebeveynlik kitabını okumamış olmalıyım.
It must've scared you when I was... laying in that hospital bed, huh?
Hastane yatağında yatarken... seni korkuttum sanırım, değil mi?
Apep must have been able to use the collider to create a space-time rift and bring Anubis back to life. This doesn't make any sense.
Apep, çarpıştırıcıyı uzay-zamanda bir açıklık yaratıp Anubis'i hayata döndürmek için kullanmış olmalı.
I can only imagine all the things he must have left behind.
Geride bırakması gereken her şeyi hayal edebiliyorum.
We must talk, You and I.
Konuşmalıyız, Sen ve ben.
I must be feeling a little better.
Biraz daha iyi hissetmem gerekir.
And I must ask my esteemed colleague where is her compression?
Sayın meslektaşıma sorarım kerameti yok mu?
Forgive the Shanghai summons, Dr. Reifler, but I have a matter of some urgency we must discuss.
Şangay mafyası tarzı getirildiğiniz için üzgünüm Dr. Reifler, Fakat aciliyeti olan bir mevzu hakkında görüşmemiz gerekiyordu.
But I must've picked it up on my route.
Ama yolumun üzerinden almış olmalıyım.
I must have gotten lost.
- Kayboldum heralde.
I must have gotten the dates wrong.
Tarihleri karıştırmış olmalıyım.
I must have passed out because I just remember waking up in that room.
Bayılmış olmalıyım çünkü sadece o odada uyandığımı hatırlıyorum.
Well I'm the only one here, so you must be talking to me.
Buradaki tek kişi benim, benimle konuşuyor olmalısın.
Piece of shit. I must be trippin'.
Siktir ya.
And so I just wonder what it must be like for you to not have any of those feelings about yourself.
Ve sonra senin kendinle ilgili bu duyguların olmamasının... sana nasıl hissettirdiğini merak etmeye başladım.
And because I've been chosen, I must do my duty.
Ben seçildim ve, görevimi yapmalıyım.
I imagine it must be difficult having such important husbands- - wanting to be supportive, of course, but then at home there's things they can't talk about, even to you.
Böyle önemli bir kocaya sahipken bunun ne kadar zor olduğunu hayal edebiliyorum... destekleyici olmanı istemek, tabi ki, ancak evde sizinle bile konuşamayacakları şeyler olması...
And now, I'm realizing that Doris must have orchestrated that meeting so she could follow me out there and learn the location of the site.
Aslında şimdi beni takip edip hapishanenin yerini öğrenebilmek için buluşmayı Doris'in organize ettiğini düşünmeye başladım.
I must've missed a memo.
Kesin bir şey kaçırdım.
I know how busy you must be since your schedule's been cleared of most every appointment.
Neredeyse tüm randevularını bitirdiğine göre ne kadar meşgulsün biliyorum.
I can't see it, it must be underneath the payload.
Göremiyorum, bombaların altında olmalı.
I must say, I'm getting some very mixed signals from you.
Senden çok karışık sinyaller aldığımı belirtmeliyim.
It must've been after I survived the attack.
Saldırıyı atlattıktan sonra olmalı.
I think something must have fed the computer faulty airspeed data.
Sanırım bir şey bilgisayarın hatalı hava hızı verilerini etkilemiş olmalı.
- I know how angry you must be. - When did you meet my mother?
- Ne kadar kızgın olduğunu biliyorum.
I must be misreading it and I...
Herhalde yanlis anliyorum ve...
She must be because I've rarely seen you for weeks.
O olmalı çünkü haftalardır nadiren görüyorum.
If General Onoda does not listen to reason, then I must speak to the Crown Prince immediately.
Eğer General Onoda sebebini dinlemezse, o zaman acilen Veliaht Prens ile konuşmak zorunda kalacağım.
Uh, I hope you don't mind me saying, but you must make a pretty good living to have an apartment like this.
Sormamın sakıncası yoksa, böyle güzel bir yerde yaşadığınıza göre oldukça iyi kazanıyor olmalısınız.
I know it's not my birthday, so this must be bad news.
Bugün doğum günüm olmadığına göre kötü bir haber olmalı.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]