No time at all traduction Turc
363 traduction parallèle
I could break him down in no time at all.
Onun kabuğunu anında kırabilirim.
In no time at all!
Hemen başlıyorum!
No time at all.
Sadece birkaç gün.
I'll have you outta here in no time at all.
Seni hemen buradan çıkaracağım.
I'll get my work cleaned up in no time at all.
İşlerimi yoluna koyacağım. Hem de hiç zaman kaybetmeden.
It'll be out of the fixing bath in no time at all now.
Birazdan banyodan çıkartacağım.
There's no time at all.
Hiç zaman yok.
Why, you can get onto it in no time at all.
Gördün mü? Çabucak kavrayacaksın.
But in no time at all, you'll be soldiers.
Gözünüzü açıp kapayıncaya kadar asker olacaksınız.
Have you in port in no time at all now.
Göz açıp kapayana dek limandayız.
We'll take care of that in no time at all.
Hiç vakit geçirmeden ilgileneceğiz.
- No time at all.
- Uzun sürmez.
Letty will have breakfast for you in no time at all.
Letty sana kahvaltı hazırlar şimdi.
In no time at all, you'd have nothing left to shoot... nothing left to fight, nothing left to flatten.
Hiçbir zaman vuracak birşey... kavga edecek bir şeyin olmazdı.
In no time at all, you'll have a big place of your own.
kendi büyük bir yere sahip olacaksın.
But I'm proud to recall that in no time at all with no other recourses but my own resources with firm application and determination...
Hiçbir zaman başka kaynaklarım yok ama kendi kaynaklarımı hatırlayıp, kararlılıkla uygulamaktan gurur duyuyorum...
We'll have a beautiful one-woman show for you in no time at all.
Tüm zamanların en güzel kadınını göstermeye gidiyoruz.
No, no, no, 50, 75, 100 dollars a bout in no time at all.
Hayır, çok kısa sürede 50, 75, 100 dolar kazanırsın.
She's hobbled his excellency in no time at all.
Ona ayak bağı olacak hiç zamanı yok, hepsi bu.
You'll be back in your civvy job in no time at all.
Hiç vakit kaybetmeden sivildeki işine geri dönmüş olacaksın.
We'll have the CP for you in no time at all, Lieutenant.
CP siperini de kısa sürede aştık, Teğmen.
I learned all of Hélène in no time at all.
Helen'in tamamını anında ezberledim.
They weigh more than any of us. We'd sink in no time at all.
Bizden daha ağırlar batarız.
Now, Miss Reed will fill you in, and we'll be ready in no time at all.
Bayan Reed sizi bilgilendirecek. Hemen hazır oluruz.
we'd have ourselves a fine family in no time at all.
Neden kısa zaman içerisinde kendimize güzel bir aile kurmayalım?
I got it from the captain himself that we ain't gonna be gone no time at all.
Şimdi Bayan Rawlings, Yüzbaşıdan bizzat duydum ki asla gitme durumumuz yokmuş.
- But I'm too young for marriage, sir. In no time at all, you'll be too old.
Ama ben evlenmek için çok gencim efendim.
Take me no time at all to prove that you aren't Maggie, and you killed your sister.
Senin Maggie olmadığını ve kardeşini öldürdüğünü anında kanıtlarım.
Absolutely no time at all...
Hemen olur...
A shot in his back, then you would have him out of the way in no time at all.
Arkasından bir kurşun, sonra da bir daha onu yolunun üzerinde hiç görmezsin.
They can stick them together in no time at all.
Kısa sürede kurabiliyorlar.
These fingers of mine can earn the cost of the medicine in no time at all.
Bu ellerim sayesinde..... ilaç parasını istediğim an bulabilirim.
In no time at all the three were tied to the roasting spit.
Göz açıp kapayana kadar, üçü de kızartma şişine geçirilmişlerdi.
I'll have you a regular scout in no time at all.
Seni kısa sürede sıradan bir izci yapabilirim.
You tell us where we can find Benesch, you'll see the rest of the show in no time at all.
Benesch'in yerini söylersen çabucak filmine devam edebilirsin.
No... but I got an idea he was laughing at us all the time.
Hayır... Ama tüm bu zaman süresince bize güldüğüne eminim.
Where it begins is at a time infinitely far back, when there was no life at all on Earth.
Başlangıcı, zamanın çok geçmişlerde, Dünya'da yaşam olmadığı bir zamandaydı.
No hair at all. Cried all the time. And if anyone touched her, she'd shiver like a wet dog.
Saçları dibinden kesilmişti ve hiç durmadan ağlıyordu, birisi ona dokunduğunda ise, köpek yavrusu gibi titriyordu.
What I was sore at was that crackbrained idea of yours that seemed to be taking up all of your time, your energy and interest and attention, so you had no time to concentrate on anything else!
Kızdığım şey senin bu çatlak fikrindi bütün zamanını, enerjini, ilgini ve dikkatini alıyordu, bu yüzden başka bir şeye konsantre olamıyordun!
- Oh, no. All the time he was flirting with me at Ord he's had some little wench waiting for him here.
Hayir. burada kendini bekleyen biri oldugu halde benimle flört etmeye devam etti.
Does it happen all the time? They stop at midnight, and they dont start again until... 6 : 00 in the morning. No.
Her zaman mı oluyor?
Not now, ever or at no time. There's no Zelda, all right?
Ne şimdi, ne de bundan önce.
And you have no recollection at all of what happened... where you were or what you did between the time... you were playing in the backyard with Bonnie and the next morning?
Olanlarla ilgili hiçbir şey hatırlamıyor musunuz? Arka bahçede oynadığınız zamanla ertesi sabah arasında, nerede olduğunuzu ya da ne yaptığınızı?
But this is the first time I've been in a town where there's no girls at all.
Ama bu, hiç kız olmayan bir kasabaya ilk gelişim.
First, at no time in these proceedings has Defense Counsel been able to convincingly explain the most damning fact of all.
Birinci olarak, bu duruşmanın hiçbir evresinde, Savunma, ikna edici bir açıklama yapamadı Bunlardan daha kötüsü de.
Might have two wives at the same time, but no watch. Bless them all.
Şu iki karısı olup bir saati bile olmayan insanları kasdediyorum.
Captain Crane, if we waste any time at all here there may be no survivors left anywhere in the world.
Kaptan Crane, biraz daha zaman kaybedersek, dünya üzerinde kurtarılacak başka kimse kalmayabilir.
Mrs. Godwin, i have no doubt... no doubt at all i'll be seeing you again in time at the end of that road.
Sana bir şey göstereyim.
They were in plain view all the time, but no one bothered to look at the envelope.
Hep gözümüzün önündeydiler, ama kimse zarfın üzerine bakmadı.
We've no reason to suppose that we all ended up in the cases at exactly the same time.
Sonumuzun aynı anda kabinlerde bitmesini varsaymak için nedenimiz yok.
I have no precious time at all to spend,
Geçirecek değerli zamanım yok benim