Not the same traduction Turc
7,626 traduction parallèle
- Claire, he's not the same person.
- Claire o artık aynı kişi değil.
It's not the same.
Bu aynı şey değil.
Well, that's not the same thing, is it?
Eh, bu aynı şey değil, değil mi?
It's not the same.
Aynı şey değil.
- No, you're not the same.
- Hayır, sen öyle değilsin.
You're not the same as before.
- Eskisi gibi olmazsın.
It's not the same code?
Ayni kod degil mi?
But it's just not the same.
Aynı gelmiyor ama hiç.
You'll see it's not the same.
Aynı şekilde olmayacağını göreceksin.
It's not the same.
Aynı şey değil ki.
But knowing the difference is not the same thing as re-creating it.
Evet ama aradaki farkı bilmekle tekrar yaratmak aynı şey değil.
We've... We've done our best for Christmas and... for Rebecca and everything, but... it's not the same.
Noel, Rebecca ve her konuda elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz ama aynısı olmuyor.
Trust me, that is not the same guy that I shared a room with in college.
Güven bana, o benim üniversitede aynı odayı paylaştığım adam değil.
- It is not the same as marriage.
- Evlenmekle aynı şey değil ama.
It's not the same thing.
İkisi aynı şey değil.
My friend, you are not the same man since you got back, and you're bringing me down.
Dostum, döndüğünden beri aynı adam değilsin. - Benim de enerjimi alıyorsun.
We're not the same people anymore.
Artık aynı insanlar değiliz.
Those boards are not the same boards that are on that floor now.
Fotoğraftaki kalaslarla döşediğin kalaslar aynı değil.
They're not the same, okay?
Aynı şey değiller, tamam mı?
It's not gonna be the same. No.
- Aynı olmayacak ama.
And not all looking for the same thing.
ve herkes farklı bir şeyler arıyordu.
- Yeah. I'm not making the same rookie mistake I made last year.
- Geçen yılki amatör hatasını bir daha yapmayacağım.
Not similar, the same.
Benzer değil, aynı.
I'm not running a charity here, except the one where I donate my old towels to poor people with the same initials as me.
Burada babamızın hayrına iş yapmıyoruz eski havluları baş harflerimiz aynı olan fakirlere bağışladığım zaman hariç.
Unfortunately we have already had our first fall, killed by a coward who deserves the same fate, but... That is not up to me.
Malesef şimdiden ilk kaybımızı verdik aynı kaderi hak eden bir korkak tarafından öldürülerek, ama buna ben karar vermeyeceğim.
Because you not wanting to be around isn't the same as me...
Çünkü senin beraber olmak istememenle benimki aynı değil.
I just need to figure out what we're all about so that the same bad choices are not repeated.
Ne durumda olduğumuzu anlamam lazım böylece aynı kötü seçimler bir daha tekrarlanmasın.
Kill the fascists, so that you and the enemy are not on the same ground.
Faşitleri öldür ki, topraklarımızda kalmasınlar.
Not that I doubt my obvious superior navigation skills, it's just that dirt roads tend to look the same when you haven't slept...
Üstün yol bulma yeteneklerimden şüphe ettiğimden değil ama insan uykusuz olunca toprak yolları birbirine karıştırıyor.
But while there's breath in my lungs they're not going do the same to you.
Fakat nefes aldığım sürece seni bu şekilde kullanamazlar.
I got my daughter the same one as a reward for getting straight Aâ s last semester.
Geçen sömestirde iyi not aldığı için - aynısından kızıma hediye almıştım.
Not always the same, but usually... usually in the usual way.
Her zaman aynı değil ama genelde... Genelde genel yoldan olur.
That's not the same as a gun range, silly.
O atış poligonu demek değil ki şapşal.
- Gavin Hopkirk did not kill Lynda Mann or Dawn Ashworth, but what we do know is that it was, indeed, the same man who raped and murdered both girls.
Gavin Hopkirk ne Lynda Mann'i ne de Dawn Ashworth'u öldürdü ama şu anda kesin olarak bildiğimiz şeyse iki kıza da tecavüz edip öldüren erkek aynı kişi.
We share the same scars, but it's important that you know that we are not them.
Aynı yara izlerini paylaşıyoruz ama aslolan bizim onlar olmadığımızı bilmeniz.
I'm not even sure it's the same thing.
Aynı şey olduğundan emin değilim.
I made the same pledge, but I'm not as good as steve was.
Ben de aynı sözü verdim ama Steve Rogers kadar iyi değilim bu konuda.
You wouldn't put two pitbulls in the same pen, And expect them to get along and not fight.
İki pitbullu aynı yuvaya koyup anlaşmalarını kavga etmemelerini bekleyemezsiniz.
Anyway, this is not about him, except to say that we wanted the same things.
Her neyse, konu o değil, ama onunla hayattan beklentilerimiz aynıydı.
I'm not sure that's quite the same thing.
Bunun aynı şey olduğundan emin değilim.
Barbara : At the same time, you do have some differences, and they are not small ones, which means you're both going to have to be willing to make some big compromises.
Aynı zamanda, faklılıklarınız da var, ve hiç de ufak değiller, ve bu da ikinizin de bazı büyük tavizler vermeniz gerektiği anlamına geliyor.
I'll admit, you know, maybe Lolly and I don't share the same taste in film, but you know, it's not like we have to have everything in common.
Kabul ediyorum, belki de Lolly ile filmden aynı tadı alamıyor olabiliriz ama bu her şeyimizin benzer olması gerekiyor demek değil ki.
I've been honest with you this whole time, but I feel like I'm not getting the same from you.
Sana karşı her zaman dürüst oldum, ama aynı şeyi senden görmüyorum gibi.
Sometimes, me and Iris have these moments, and when I'm looking into her eyes, it's hard not to think that she's feeling the same way I do.
Bazen Iris ile öyle anlar yaşıyoruz ki gözlerinin içine baktığımda benimle aynı duyguları paylaştığını düşünmemek oldukça zor oluyor.
So he may not be the same person you remember.
Her zaman tanıdığınız kişi olmayabilir.
We were in the same sorority. The chicks who banished her for not being a model sorority girl.
Örnek kardeşlik üyesi olmadığı için kovulan kızlar.
She used the same code word from yesterday, the exact thing I asked her not to do.
Dün ki kelimenin aynını kullanmış yapmamasını söylediğim tek şeyi.
There are batches of murders with the same time pattern, almost, but not exactly, every two years.
Tam olarak değil ama neredeyse iki yılda bir, aynı zaman kalıbında cinayet dizileri mevcut.
I'm not about to be the man to drag us back into the same situation with little more to go on than the speculations of a Pinkerton man.
Pinkerton'nın adamının spekülasyonlarından daha öteye gidemeyecek şeylerle bizi aynı duruma geri sürüklemek üzere olan adam değilim ben.
I can assure you... Mr. Siringo, he is not looking back at you the same way you are looking at him.
Seni temin ederim ki Bay Siringo senin ona baktığın şekilde o sana bakmıyor.
I can assure you Mr. Siringo is not looking back at you the same way you are looking at him.
Seni temin ederim ki Bay Siringo senin ona baktığın şekilde o sana bakmıyor.
not the same thing 25
not the other way around 149
not them 143
not theirs 49
not the car 19
not the whole time 20
not the time 34
not the first time 27
not then 69
not the only one 18
not the other way around 149
not them 143
not theirs 49
not the car 19
not the whole time 20
not the time 34
not the first time 27
not then 69
not the only one 18