On my terms traduction Turc
333 traduction parallèle
G. And anyone in my path doesn't stay there lon or if he does, he stays there on my terms, and my terms are chimneys in the centry, where i need them.
Ve çıkarsa benim kurallarım geçerlidir. Ve ihtiyaç duyulan yerde baca dikmek benim kuralımdır.
A toast to love on my terms.
Kendi kurallarıma uygun aşka içelim.
On my terms, Ficco, not yours.
Senin değil, benim koşullarımla Ficco.
Nobody else has a right to them except on my terms.
Benim şartlarımla olmadıkça kimse onları kullanamaz.
I said to the world, this is what I am, take me or leave me so that it was always on my terms they had to accept me.
"Ey dünya, ben böyleyim. İster kabul et, ister etme," diyordum. Böylece beni hep kendi koşullarımla kabul ediyorlardı.
I'll take it, but only on my terms.
Seni götüreceğim ama benim şartlarımla.
You tell Mr. Darcey he's got a deal, but on my terms.
- Arkadaşınız Bay Darcey'e söyleyin. Anlaşma tamam, ama benim şartlarımla.
On my terms, Darcey?
Benim şartlarımla mı?
On my terms.
Benim şartlarımla.
If you do go back now, it will be on my terms.
Eğer geri döneceksen, benim şartlarım altında olacak.
I want to make this exchange on my terms not his.
Bu değişimi onun değil, benim kurallarımla yapacağız.
We can co-exist but only on my terms.
Beraber var olabiliriz, ancak sadece benim şartlarımla.
Our dear lady magistrate from Bellignano I'll give you a purifier, but on my terms.
Bellignano'nun sevgili hakimesi sana bir arıtma sistemi vereceğim ama başka türlü.
I've tried to find him on my terms.
Onu kendi şartlarımla bulmaya çalıştım.
I want happiness now, on my terms.
Hemen şimdi mutlu olmak istiyorum. Benim tarzımda, başka türlü.
- Then it's on my terms.
- O zaman benim dediğim olacak.
I could sleep with you, as long as it was on my terms.
Benim kurallarıma uyduğu sürece, seninle sevişirdim.
I'm having the best time, on my terms.
Kendi çapımda en iyi zamanım bu.
All I'm sayin'is if I do play next year, it's gonna be on my terms, not theirs.
Demek istediğim şu ki, gelecek yıl oynarsam, kendi şartlarıma göre, onlarınkine göre değil.
I just wanted it on my terms.
Sadece kendi şartlarımda olmasını istedim.
- But if I do, it's gonna be on my terms.
Ama öleceksem, kendi şartlarımda öleceğim.
I'll be there but on my terms.
Ben orada olacağım. Ama benim şartlarımla.
- If he'll stay on my terms.
- Eğer şartlarıma uyarsa.
I've lowered myself as much as I could go to fit you on your level... but you're telling me that that my worth has gone down? Then do you want to renegotiate our terms?
Kendimi alçaltıp senin seviyene indiğimi sanıyordum ama şimdi ise değerim düştüğü için yeni bir anlaşma mı istiyorsun?
My family's always been on good terms with your predecessors, terms of mutual respect and friendship.
Ailemin, seleflerinizle her zaman iyi zamanları olmuştur. Karşılıklı saygı ve dostluk dolu dönemler.
My dear fellow, we were hardly on speaking terms.
Onunla pek konuşmuş sayılmayız.
My associates and I were on excellent terms.
İki suç ortağım ve ben, mükemmel anlaşıyorduk.
To raise the 100,000 lira I gave you, I had to mortgage my house on very unfavorable terms.
Sana verdiğim 100,000 lirayı denkleştirmek için uygun olmayan şartlarda evimi ipotek ettirmek zorunda kaldım.
I can be approached but on my own terms.
Eğer ben istersem... bana yaklaşılabilir.
You must have noticed, my daughter and my wife are not on good terms.
Kızım ve karımın arasının iyi olmadığın fark etmişsinizdir.
What if If I do succeed, and there's very little likelihood, it will be on my terms, is that clear?
Paolo, Papa'yı görmeme yardım et. Başarırsam, ki bu küçük ihtimal, benim kurallarım geçecek, anlaşıldı mı?
As for my own view, uh, I thought through as best I could... the meaning of Southeast Asia to the United States in the 1950s, Looking backward and looking forward... in terms of what I know about the dynamics of societies and so on.
Tamamen benim bakış açımla, elimden geldiğince derinlemesine düşündüğümde Güneydoğu Asya'nın Amerika Birleşik Devletleri için 1950'lerdeki anlamı bu zamanın gerisi ve ilerisi değerlendirildiğinde toplum dinamikleri ve bu gibi şeyler bazında önemliydi.
I'm not on good terms with my sister.
Kız kardeşimle yıldızımız barışmaz da.
But you see, the only thing I can really speculate on, Nurse Ratched, is the very existence of my life - with or without my wife - in terms of the human relationships, the juxtaposition of... one person to another, the form, and the content. Perhaps.
Ne var ki, hakkında gerçekten fikir yürütebileceğim tek şey, Hemşire Ratched yaşamımın varoluşu.
Though my daughter lives in my house, we are not on friendly terms.
Kocası öldükten sonra kızımla aynı evde yaşamamız, aramızın iyi olduğu anlamına gelmez.
- Either you will agree to my terms or I will destroy your companions on the Moon.
Biz üzerimize düşeni yaptık Taybor. Maya'yı geri ver.
I'll come to death on my own terms.
Kendi vaktimde ölümle yüzleşeceğim.
I wish to conduct my life on my own terms and in surroundings with which I can identify.
Hayatımı kendi kurallarıma göre yönetip araştırma yapabileceğim bir ortamda yaşamak istiyorum.
I intend to live it out on my own terms or I ain't gonna live at all.
Ya istediğim gibi yaşarım, ya da hiç yaşamam.
And what you call being on "good terms" with my father has nothing to do with her, luckily.
Ayrıca babamla aramın iyi olması ne demek. O aramıza giremez çok şükür.
And in'66 I renewed my lease on my own terms.
Ve 66'da iyi kazanmaya başladım.
I want to live my life on my own terms.
Hayatımı, olduğum gibi yaşamak istiyorum.
It's my understanding that you've agreed on all the terms.
Anladığım kadarıyla bütün koşulları kabul ediyorsun.
I wanna be a rock star someday but on my own terms.
Bir gün rock yıldızı olmak istiyorum ama benim şartlarım altında.
It will be on my turf and my terms... and I will wait for the right moment and I'll say...
Çimenlerin üzerinde olacak ve birkaç dakika bekleyim söyleyeceğim ki...
I suspect Mr Elliot also wishes to be on good terms with my sister, Elizabeth.
Bay Elliot'un ayrıca ablam Elizabeth ile de ilişkisini geliştirmek istediğinden şüpheleniyorum.
I came to this on my own terms.
Buraya kendi isteğimle geldim.
And I feel justified lying in your arms...'cause I got here on my own terms, and I have no question there was someplace I didn't look.
Kollarında yatarken haklı olduğum kanıtlandı. Buraya kendi isteğimle geldim. Bakmadığım yer kalmadığından eminim.
I want to make the final transition on my own terms.
Son yolculuğuma kendi şartlarımla çıkmak istiyorum.
If you'd accepted my brother, you'd be now on the point of marriage, and Henry would not be on terms with Mrs. Rushworth.
Eğer kardeşimi kabul etseydin, şimdi evlenmene ramak kalmıştı. Henry de Bayan Rushworth'la birlikte kaçmayacaktı.
I felt that we weren't going to lose out on this opportunity in terms of my leadership and what I had to do on the court.
Benim liderliğim ve sahada yapmam gerekenler açısından... bu elverişli durumda kaybetmeyeceğimizi hissediyordum.
on my way 423
on my own 134
on my way home 17
on my knees 31
on my birthday 34
on my back 22
on my face 19
on my side 16
on my desk 26
on my life 45
on my own 134
on my way home 17
on my knees 31
on my birthday 34
on my back 22
on my face 19
on my side 16
on my desk 26
on my life 45
on my honor 27
on my way out 19
on my mark 91
on my 37
on my word 25
on my command 56
on my go 16
on my count 157
on my signal 49
terms 32
on my way out 19
on my mark 91
on my 37
on my word 25
on my command 56
on my go 16
on my count 157
on my signal 49
terms 32