Only the best traduction Turc
1,212 traduction parallèle
Well, I'm only the best because I work with the best.
En iyisiyim, çünkü en iyilerle çalışırım.
Only the best.
Sadece en iyisi.
- Only the best.
- Sadece en iyi.
Only the best damn ballplayer west of the Bronx.
Bronx'un batısındaki en iyi oyuncu.
But it was months of carefully selecting only the best drippings to prepare meals for ll Duce.
Fakat şölen yemekleri hazırlamak için en iyi damlaların seçildiği aylardı.
He's only the best ballplayer anywhere around here. Ever.
Buralarda gelmiş geçmiş en iyi top oyuncusu.
Jamal, Mailor-Callow is not only the best prep school in the city it's one of the finest private schools in the East.
Mailor-Callow sadece şehrin en iyi hazırlık okulu değil... aynı zamanda Doğu Kıyısı'nın en iyi özel okullarındandır.
Only the best go there.
Sadece en iyileri seçer.
When Dr. Simon said, "Only the best go to Mailor" he neglected to mention that our excellence extends beyond the classroom.
Dr. Simon Mailor'a en iyilerin kabul edildiğini söylerken... iddiamızın dersliklerin dışında da devam ettiğini söylemeyi unuttu.
Only the best for my bestest little brother.
Sadece benim harika küçük kardeşim için.
I'm only the best in the Western world.
Ben sadece batı dünyasının en iyisiyim.
It's only the best show on television.
Televizyonun en iyi şovu.
They only got the job because they were black... not because they were the best.
Ama ise sadece siyah diye alindilar. En iyi olduklari icin degil.
He's your best friend and the only limo driver in town.
O senin en iyi arkadaşın ve kasabadaki tek limuzinin sürücüsü.
He was my best friend, the only thing I ever loved.
Benim en iyi arkadaşımdı, tek sevdiğim şeydi.
He recruited only the strongest best-conditioned and what he considered the best-looking young men...
Sadece en güçlü, en formda ve en iyi görünümlü delikanlıları alıyordu :
Not only do they date, but they usually get the best guys.
sadece randevulaşmazlar, genelde en iyileri kaparlar.
If I'm the best, it's only because you made me the best.
En iyi bensem, sen beni en iyi yaptığın içindir.
In the event of nuclear war, we can only save our best and brightest.
Nükleer savaşta, ancak en iyi ve zeki olanımızı kurtarabiliriz.
Fireworks will not only go on, but be the best ever.
Gördünüz mü? Gölde havai fişek olayı devam etmekle kalmayacak, belki de en güzeli olacak.
It's the best way and the only way we will allow you to take the Ke.
Bu en iyi yol ve sizin de Ke'yi almanıza izin vereceğimiz tek yol.
Seems like the only person who doesn't know Grace Adler Designs is her best friend!
"Grace Adler Dekorasyon" u bilmeyen en iyi arkadaşım gibisin. Dur da kendimi tanıtayım.
And though you might not understand the reason, you have to trust that someone who loves you that much is only trying to do what's best for you.
Ve nedenini anlayamamana rağmen... seni bu kadar fazla seven birine güvenmek zorundasın... sadece senin için en iyisini yapmaya çalışıyordur.
My best friend... who I trusted with all my heart, lying to me, betraying me, stealing the only man I've ever loved... while I played the poor, pitiful, little sidekick.
En iyi arkadaşımdı. Kendisine bütün kalbimle güvendiğim biriydi. Bana yalan söyledi, ihanet etti ve sevdiğim tek erkeği benden çaldı.
They will only take the very best.
Yalnızca en iyi olanı alacaklar.
Only with the best
Sadece en iyiyle.
- The only best day of the year It's Christmas
- Benzersiz. Yılın en güzel günü. Bugün yılbaşı.
These are neither the best nor the only way,
Bu bir film için tek yol değil ama,
Okay, the best I can figure is some demon has cast a spell, and I'm the only one who can sort of see it because my power lets me see things that have happened in different times.
Tamam, en iyi tahminim bir iblisin büyü yapmış olması, ve bunu fark edebilen tek kişi benim çünkü benim gücüm değişik zamanlarda olan olayları görmemi sağlıyor.
Only they use the very best beans.
Sadece en iyi kahve çekirdeklerini kullanırlar.
The only thing you're best at is shovelling camel dung.
En iyi olduğun kesin, ama deve pisliği küremekte.
- whose allegiance to the truth is at best questionable. - Mr. Rodman... it's a shame that your client didn't use as much sense... in choosing what he planted... as he did in choosing his attorney, but, lately, the only variation...
Bay Rodman... müvekkilinizin ne ekeceğini seçerken gösterdiği özeni... avukatını seçerken göstermemesi... çok utanç verici.
And that is why the only men that get through my course... are the very, very best.
Ve bu yüzden benim kursumu geçebilenler, sadece en iyilerdir.
Maybe I only wanted to believe the best about you.
Belki senin hakkında hep en iyisine inanmak istedim.
You're not only the person I love, you're also my best friend... and I want to spend the rest of my life with you.
Sen yalnızca sevdiğim kişi değil, aynı zamanda dostumsun ve hayatımın geri kalanını seninle geçirmek istiyorum.
.. not only my best friend, but you're also the person that I... want to spend the rest of my life with.
Yalnızca dostum değilsin..... sen aynı zamanda hayatımın sonuna kadar... beraber olmak istediğim insansın.
You are prepared for this. We are the best team here... and the only way we won't win is if we defeat ourselves.
En iyi takım biziz, yenilirsek tek müsebbibi de kendimiz olacağız.
And he found a way... not only to become a great defensive player... but the best defensive player in the NBA
Ve bir şekilde... Harika bir savunmacı olmakla kalmadı... N.B.A.'in en iyi savunma oyuncusu oldu.
Not that there is actual truth in the ambiguity of human memory Her best and only means of survival depends on her destruction and renewal of memory
İnsan hafızasının muğlaklığında esas gerçekler bulunmadığından değil, ama onun için en iyi ve tek hayatta kalma yolu hafızasının yıkımı ve yenilenmesine bağlı.
He was still maybe my best friend and the only childhood friend that I kept.
O belki de hala benim en iyi arkadaşım ve çocukluktan kalan tek arkadaşım.
It's not the best way to travel faster than light, it's just the only way.
Işıktan hızlı yolculuk yapmanın en iyi yolu değildir. Sadece tek yoldur.
It's best we know only what we need to without forgetting the important part we play in the whole.
En iyisi sadece gerektiği kadarını bilmemiz. Önemli parçaları unutmadan, en iyi oyunumuzu çıkaralım.
Look, the only thing you're responsible for is helping me have, arguably, the best summer of my life.
Bak. Sorumlu olduğun tek şey tartışmalı bir şekilde en iyi yazımı geçirmemde yardımcı olman.
Because right now you've gotta walk through that front door and tell your best friend that the only girl in the universe he can't live without- - ls the same one that I can't live without.
Çünkü şu anda o ön kapıdan girip, en iyi arkadaşına onun evrende onsuz yaşayamayacağı tek kızın... Benim onsuz yaşayamayacağım kızla aynı kişi olduğunu söylemeliyim.
- l only want the best for her.
- Onun için en iyisini istiyorum.
Only your best friends in the whole world!
Tüm dünyadaki en iyi arkadaşların!
We'd only go into the city on Sundays, in our best clothes.
Sadece Pazar günleri, en güzel giysilerimizi giyip şehir merkezine inerdik.
Believe me, we only have the children's best interest at heart, Ms. Klein.
İnanın, tek endişemiz onun iyiliği Bayan Klein.
My three get the best of everything. The only thanks I get is a daughter... who spends her last dime on a cookie-cutter condo.
Üç kızıma da her istediklerini verdim ama teşekkür edecek yerde tüm paralarını alelade bir eve harcıyorlar.
Only the master of the court, Volcano's best is worthy of you.
Sadece Volkan Lisesi'nin en iyisini hak ediyorsun.
When the attraction is only sexual, the best way to extinguish it is... ... to go to yourself with him in mind.
Sadece cinsel istek duyuyorsan, bundan kurtulmanın yolu onu düşünerek kendine gitmektir.
only then 35
the best is yet to come 22
the best 484
the best man 19
the best of the best 22
the best part 21
the best part is 19
best wishes 40
best 297
bester 33
the best is yet to come 22
the best 484
the best man 19
the best of the best 22
the best part 21
the best part is 19
best wishes 40
best 297
bester 33