Pus traduction Turc
372 traduction parallèle
Even the birds are still.
Kuşlar bile sus pus oldular.
After having opened my heart to you... it makes me a little self-conscious to see you there not saying anything.
Kalbimi sana açmamdan sonra seni orada sus pus görmek beni biraz mahcup ediyor.
First you chatter like a magpie, now you're sulking like a schoolgirl.
Önce ağustos böceği gibi car car susmadın, sonra da sus pus somurtup durdun.
All of a sudden, you get quiet.
Birdenbire sus pus oldun.
Mists gather here, and sea fog, and eerie stories.
Pus, deniz sisi ve gizemli hikayelerin toplandığı bir yerdir burası.
Marullus and Flavius, for pulling scarves off Caesar's images, are put to silence.
Marullus'la Flavius, Sezar'ın heykellerinden çelenkleri kaldırdıkları için sus pus edildiler.
May your throat choke in pus and may you die a long, painful death.
Dilerim boğazın irinle tıkanır ve uzun ve acı bir ölüm tadarsın.
Aren't you going to say anything?
Böyle sus pus duracak mısın?
You live in a pus-hole, you act accordingly.
Bir cerahat kuyusunda yaşarsan, ona göre de davranırsın.
How the hell can we, with you spewing pus all over the room?
Sen bütün iltihaplı sivilcelerini odanın her yerine akıtırken nasıl olacak bu?
A vast bowl of pus.
Dev bir irin çanağı.
They were forever shushing one another.
Sürekli olarak birbirlerine sus pus işareti yapıyorlardı.
We've just had the outside painted with warm pus.
Dışarıyı irinle boyattık.
And finally, in the disgusting objects international At wembley tonight, england beat spain By a plate of braised pus to a putrid heron.
Son olarak, bu akşam Wembley'deki uluslararası iğrenç nesnelerde İngiltere, İspanya'yı çürük balıkçıla karşı bir tabak haşlanmış irinle yendi.
- I that pus, mom.
- Bulunsun, anne.
To me it's like a boulder... a vast bowl of pus. But I can see it.
Ama görebiliyorum.
There's mist there which I think is causing the twits a bit of trouble.
Sanırım budalalar pus yüzünden zorluk çekiyorlar.
On the river hung the morning mist.
Pus daha kalkmamış nehirden.
( man # 3 ) There were men with terrible ulcers, and the only treatment they had was dropping maggots onto the ulcers and letting the maggots eat out the pus and clean the ulcers out.
İltihaplı, berbat yaraları olan adamlar vardı ve tek tedavileri o yaraların üzerine kurtçukları atıp iltihapları yemelerini ve yarayı temizlemelerini beklemekti.
As for the rest of them... they're a lot of filthy, black-souled sluts... with pus-filled sores that...
geri kalanlarında olduğu gibi... Kara kirlenmiş ruhlarıyla... günahları irin gibi akanlardan değil...
You stupid, stuck-up, toffee-nosed, half-witted... upper-class piles of... pus!
Seni salak, kokuşmuş, şeker burunlu, yarım akıllı yüksek tabaka irin parçası!
'Yeah, but there's a kind of mist that could be poison.
Evet, ama zehir olabilecek bir pus da var.
Laudable pus.
Azıcık irin.
Merely laudable pus.
Sadece azıcık irin.
All we need is some rabid bat pus to make a serum.
Tüm yapmamız gereken biraz kuduz fare irini alıp, ondan serum yapmak.
Rabid bat pus... and let's put in a little rat piss for good luck.
Kuduz fare irinini... biraz da fare sidiğiyle karıştıralım, daha iyi olsun diye.
Sometimes the dark mist creeps into my brain like a night fog.
Kimi zaman kara bir pus, gece sisi gibi beynime sızar.
He sat in the sand, and pus flowed from him.
Kuma oturunca bacaklarından irin boşaldı.
Pus is forming in the wounds.
İltahaplanma var.
Now, when they look down at you, they are struck dumb.
Sana baktıklarında... sus pus oluyorlar.
Pus-breeding bags of shit.
Çürümüş bok çuvalları.
You want me to salute that pile of walking pus?
Bu yürüyen irin torbasını selamlamamı mı istiyorsun?
Come on, you pus-brained bag of shit.
Gel hadi, irin beyinli, bok torbası seni!
You pus fuck! You fuck!
Amına koduğumun irin torbası!
You pus fuck!
Amına koduğumun irin torbası!
You pus fuck!
Amına koduğumun irin...
Big Head Li oozes yellow pus all over.
Koca Kafalı Li, dört bir yana sarı sarı cerahat akıtır.
Like all bloody veins and pus?
Kanlı damarlar, irin falan mı var?
- You slime ball in a sea of pus!
Sen pisliğin içinde yüzen iğrenç bir mahluksun.
No, pus bomb, you can't.
Şey, niye bizim böyle kasetlerimiz olamıyor, Peg?
This is a business, not a home for irresponsible pus brains!
Burası iş yeri, sorumsuz cerahat beyinliler için ev değil!
When the wound is festering, I think there is a whole lot of pus.'
Gördüğünüz gibi beyler, yara kuruyor.
"Creswood's a maggot pus wad."
"Creswood bir larva irini topağıdır."
Otherwise, you feel like your gut's full of pus.
Yoksa bağırsaklarına irin dolmuş gibi hissedersin.
It's not that awful, disgusting, pus-filled hump at all.
Kızdığın şey, o iğrenç, irin dolu kambur değil.
Pus had formed under the thread. After the thread was removed, the skin slipped back.
Dikişin altı cerahat toplamış, ve deri tekrar geriye kaymıştı.
But you said you'd help us with the Shakespeare and the pus.
Ama bize yardım edeceğini söylemiştin Shakespeare ile ilgili.
I gotta put cotton in it to stanch the flow of pus.
İltihabın akmasını önlemek için içine pamuk koymam gerek.
Full of pus.
İrin dolmuş.
- Much less often than you think.
Pus çok iç karartıcıydı.
The pus was everywhere.
Her yerde olabilirdi.