So lovely traduction Turc
1,052 traduction parallèle
No, it's so lovely here
Burası çok güzel.
Oh no, you look so lovely, Myra.
- Yok canım, çok güzel olmuşsun Myra. - Teşekkür ederim.
You're so lovely tonight!
Bu gece çok hoşsun!
- It's so lovely on a night like this.
Böyle bir gecede çok iyi olurdu.
I'm ashamed to say it but I had tears in my eyes. I was moved. So lovely!
Bunu söylemekten utanıyorum ama gözlerim yaşlandı.
You're both so young and so lovely... but of the three of us I'm to be the bride.
Her ikiniz de öyle genç ve güzelsiniz ki ama üçümüz içinden, gelin olacak olan benim.
Because your daughter, Rosa, was so lovely-looking.
Çünkü kızınız, Rosa, çok sevimli görünüyordu.
It's so lovely to fly!
Uçmak o kadar güzel ki!
And yet I wonder... ... is one so lovely quite mortal?
Ama yine de merak ediyorum bu güzellik nasil ölümlü olabilir?
These flowers are really so lovely. We thank you very much.
Bu çiçekler çok güzel -
I know you think it's a pity to keep anything so lovely... in such a filthy and torn condition.
Böylesine güzel bir şeyi pis ve yırtık halde tutmanın acınası bir durum olduğunu biliyorum.
It'd be so lovely to have a big fire the way we always used to on Christmas Eve.
Noel arefesi her zaman olduğu gibi büyük bir ateş yakmak hoş olur.
It's so lovely that you and Gil are getting married.
Gil'le evlenecek olmanız çok hoş.
I've never been inside, but it looks so lovely driving past.
İçeri hiç girmedim ama önünden geçerken güzel gözüküyor.
So young, so lovely.
Çok genç, çok tatlı idi.
And, anyway, you know, the main reason I think it's so lovely is because of the bubbles.
Bu kadar güzel olduğunu düşünmemin asıl nedeni kabarcıkları.
It sounds like si belle. "So lovely!"
Kulağa si belle gibi geliyor. "Çok güzel!"
So lovely, isn't she?
- Kıskanılası, değil mi?
" Megève can be so lovely at this time of year.
Megeve yılın bu zamanında çok güzel olur.
How fortunate we are, Miss Angelica, to gather so lovely a flower into our home.
Böyle güzel bir çiçekle evimizde bir araya geldiğimiz için çok şanslıyız Bayan Angelica.
It's so lovely.
Çok güzel.
This is so lovely, Renzo, unbelievable. - I —
Bütün bunlar inanılmaz güzel, Renzo.
It was so lovely.
Öyle güzeldi ki...
The music is so lovely.
Çok güzel bir müzik.
Nature's colors were so lovely, and there was no sound.
Doğanın renkleri çok güzelmiş ve etrafta hiç ses yokmuş.
Oh, that's lovely! And so cheap! It would be twice the price in Gibraltar.
Oh, bu çok güzel.
Well, I wouldn't dream of alarming you lovely ladies. So perhaps I'll have a class of bubbly after all.
Sizi korkutmak istemezdim sevimli bayanlar bu yüzden bir bardak kabarcıklı alayım bari.
It's all so lovely.
Bakın ta uzakta, şurada, şu tarafta.
No one smiles like you, has such lovely skin, smells so good...
Senin gibi güleni, böyle cildi, kokusu güzel olanı yok.
So lovely!
Eşlik ettim.
I can so just lie here on a lovely day like this.
Böyle nefis bir günde burada bal gibi yatabilirim.
Señores, I'm so happy to be with you lovely people and to tell you all about El Toro, who is like my own son.
Senyorlar, sizinle olmak ve oğlum gibi sevdiğim El Toro'yu anlatmak büyük zevk.
- So if you'll just keep your lovely seats.
Biraz yerlerinizde kalabilirseniz sevinirim.
Lovely, too, even if that stony face doesn't seem to think so.
Hem de, hoş, taş surat öyle düşünüyor görünmese de.
Lawrence, you have so much... you have your shop, all your lovely works of art.
Lawrence çok şeye sahipsin... Bütün sevdiğin eserlerin olduğu bir dükkanın var.
You look lovely, if I may say so.
Çok güzel görünüyorsunuz.
We call this particular one the Bitchi-Bashi because there's so much lovely stuff that goes over it.
Biz bu köprüye Bitchi-Bashi diyoruz. Çünkü oradan muhteşem yaratıklar geçer.
You must be so happy living in such a lovely place.
Böyle güzel bir yerde yaşadığın için çok mutlu olmalısın.
You'd never know the children, they're so grown-up and lovely.
Çocuklar ne kadar büyüdüler ve sevimli oldular bilemessin.
Miss Brown, if you don't mind my saying so, will make a lovely bride.
Bunu söylememi maruz görün, bayan Brown çok hoş bir gelin olacak.
It's a lovely day outside, so let's go outside and enjoy this Sunday for a change.
Dışarıda çok güzel bir gün var, şimdi dışarı çıkalım ve bu güzel günün tadını çıkaralım.
So may we take a quick look at the rest of your lovely home, Miss Welenmelon?
Güzel evinizin kalan kısımlarına çabucak bir bakabilir miyiz?
He'd probably turn some troopers out, so you could have a lovely room a bridal suite, for you and your lovely girl.
Güzel bir oda ayarlamak için birkaç eyalet polisini geri çevirirdi. Sevimli kızınız ve sizin için balayı odası.
Some lovely persons must have been so happy to see you again.
Bazı güzel insanlar, seni gördüklerine sevinmişlerdir.
With so many lovely women... and at my age...
Bu kadar güzel kadın varken üstelik yaşım da...
The water's lovely and green, and so clear you can see the bottom.
Oralarda su yeşil ve durudur. Su öylesine berraktır ki dibini görebilirsin.
He's so lovely and clever, you know.
Çok zarif ve zekidir.
And so he and I went for a swim in this lovely little creek.
Biz de o şirin koyda yüzmeye gittik.
So many lovely things have happened today.
Bugün bir sürü güzel şey oldu.
And it's your being young and lovely that makes you so dangerous.
Seni tehlikeli yapan genç ve güzel olman.
I thought he might try to stop the marching, so this seemed a lovely...
Dışardaki yürüyüşü engelleyebileceğini düşündüm, yürüyüş bana çok sevimli gelmişti...
lovely 1455
lovely to meet you 116
lovely day 58
lovely girl 49
lovely to see you 98
lovely man 18
lovely people 16
lovely to see you again 24
lovely woman 26
lovely spam 20
lovely to meet you 116
lovely day 58
lovely girl 49
lovely to see you 98
lovely man 18
lovely people 16
lovely to see you again 24
lovely woman 26
lovely spam 20