To get there traduction Turc
17,604 traduction parallèle
I have to get there now.
- Acil gitmeliyim.
And I have precious little time to get there.
Oraya varmak için de çok az zamanım var.
Mother has forbidden us from trading with the Keeper, but I could tell you how to get there.
Annemiz onunla alışverişi yasakladı ama nerede olduğunu söyleyebilirim.
This is the only way to get there.
Oraya giden tek yol burası.
I need to get out there!
Dışarı çıkmam gerek!
What if there was another way to get into the building?
Peki ya binaya girmenin başka bir yolu varsa?
What if there was another way to get into the building.
- Ya binaya girmenin başka yolu varsa.
There's three levels of hell to get through before they can get into this lab.
Buraya ulaşmadan önce, üç cehennemi aşmaları gerek.
There's no plan to get us out of here, he's freakin'delusional.
Bizi buradan çıkaracak bir plan yok, o hayalperestin biri.
But maybe Deputy Earp over there might want to give me a little underdoggy, get the breeze going?
Ama belki oradaki Şef Earp, konuşmanın devam etmesi için bana küçük bir kucak dansı yapmak isteyebilir.
I can get from here to there on my own horsepower,
Ben kendi beygir gücümle bir yerden bir yere gidebilirim.
And if we don't get to the bottom of it, there's gonna be more students like Eric Cartman wandering the hallways with no connection to the rest of the world.
Ve bizler bu durumun köküne inmezsek, Eric Cartman gibi bu koridorlarda gezen başka öğrencilerin de dünya ile bağı kopacak dd
For in Denmark, there is one thing we have known for centuries... To get a troll to come out of hiding, you must say its name.
Danimarkada yüzyıllardır bildigimiz tek bir sey var ki o da bir trolü saklandıgı yerden cıkarmak icin adını soylemek gerektigidir.
Dinesh, I have a few premium chain insults that I'm going to lay on you when we get in there.
Dinesh, oraya vardığımızda sıralamam için zincirle ilgili sağlam hakaretlerim var.
Should be enough to get you there.
Oraya gidene kadar yeterli olur bu sana.
I knew I had to get out of there.
O an gitmem gerektiğini anladım.
Um, okay. Why don't you put it on that pile over there? And I'll get to it when I have some free time.
Tamam, şu yığının üstüne koy müsait bir zamanda bakarım.
Richard, there's a three to four percent chance that this is going to get out on its own, but there is 100 percent chance that if you issue a press release no one will ever take me seriously again.
Richard dörtte üç ihtimalle bu iş kendi kendine tatlıya bağlanacak. Ama basın bildirisini yayınlarsan % 100 kimse beni bir daha ciddiye almayacak.
Babe, there's no way to get to Mars right now.
Bebeğim, şu anda Mars'a gitmemizin bir yolu yok.
When all the skin on your penis is drying out from working so hard to get elected, there's only one thing that can fix it, isn't there?
Seçilmek için çok çalıştığından penisinin üstündeki deri kuruduğu zaman, bunu sadece tek bir şey düzeltebilir, değil mi?
Girls get you to feel for them, make you think they're the best thing in the world, and then they leave, move on to the next thing, and you're left there, crying, with your heart covered in poop.
Kızlar onları düşünmeni ister, dünyadaki en iyi şeyler olduklarını düşünmeni isterler, ve sonra giderler, sonraki hedeflerine geçerler, ve sen yapayalnız kalırsın, ağlayarak, kalbin bokla kaplanmış bir halde.
If it's such a wonderful place out there, why are you all clamoring to get in here?
Dışarıda öyle harika bir yer varsa, buraya gelmek için tüm bu telaşınız niye?
The records you didn't get to yesterday are over there.
Dün alamadığınız albümler şu tarafta.
Dr. Lin, we need to get back in there.
Dr. Lin, işleme devam etmeliyiz.
But there is a way to get it all.
Hepsini almayı da deneyebilirsin.
We just go down there, get some food and help returning to civilization.
Aşağıya inip biraz yiyecek ve medeniyete ulaşmak için yardım alalım.
There's guards sniffing around not too far from the hangar, and if you think you're gonna search that whole place before they get to you, you're mistaken.
Etrafta gezen korumalar var hangardan çok uzakta değiller ve eğer onlara yakalanmadan tüm mekanı aramayı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
You got to get that watch and amscray out of there,'cause if he's half the paramour I am, he could be gone for hours.
- İğrenç.
Hey, hey, you want to get a pic - for, like, the haters out there? - Oh, yeah, come on.
Hey, çekemeyenler için bir fotoğraf çekelim mi?
There's nothing to get through, Stefan.
Atlatacak bir şey yok Stefan.
So, opportunity arose to get outta there and come off to these parts.
Bize oradan çıkıp, buralara gelme fırsatı doğdu.
Alls that's left to do is go over there and get him, tie him to a table, cut his freakin'balls off, and, over and over, stab him in the face with a screwdriver.
Geriye sadece oraya gitmek onu bir masaya bağlamak, taşaklarını kesmek ve tekrar tekrar suratına tornavida saplamak kaldı.
There was a time I used art to deepen my understanding of the human condition, so Francis Bacon revealed a depth of suffering that I couldn't comprehend, or a Dylan ballad helped me get inside what it meant to live as so many
İnsan olma halini daha iyi anlamak için sanattan istifade ettiğim bir zaman oldu. Francis Bacon'ın açığa vurduğu ıstırap, benim kavrayamayacağım derinlikteydi. Yahut bir Dylan balladı pek çok kişi gibi varoluşsal bir sürüklenme içinde yaşamanın ne anlama geldiğini idrak edebilmeme yardımcı oldu.
We have to get in there.
- Oraya girmek zorundayız.
I didn't just get the shit kicked out of me by Bruce Lee over there, so that you could bullshit me to death.
I sadece bok oraya Bruce Lee tarafından bana çıkartılmamış alamadım Böylece ölüme beni palavra olabilir.
Do-do you want to get some food? There's a great fondue place that-that delivers right around the corner.
Hemen köşede eve servis yapan harika bir fondü mekânı var.
There are other ways to get out of this building but I walked by your patio.
Bu binadan çıkmanın başka yolları var ama ben senin bahçenden geçtim.
Get up to the scaffold, there's empty pitchers to be collected.
İnşaat alanına git, toplaman gereken testiler var.
But there's there's kegs to get ready and glasses to wash.
Ama önce fıçıları hazırlayıp bardakları yıkamalıyım.
There's no guarantee they'll be alive when you get to them.
- Bulsak bile hayatta olmayabilirler.
It's the only way to get them out of there.
- Onları çıkarmanın tek yolu bu.
I mean, you know, two more referrals and I get to have my birthday party there.
Yani iki kişiyi daha katılmaya ikna edersem doğum günümü orada kutlamama izin veriyorlar.
My guy says there's a lot of money to be made for anybody who's willing to... How shall we say... Get their hands a little sticky.
Adamım bu işe el atacak biri varsa bu işte kazanılacak çok para var diyor.
I just know that I was trying to get the hell out of there.
Sadece buradan kurtulmaya çalıştığımı biliyorum.
And I've got to get back out there, or she will kill again.
Ve oraya geri dönmeliyim yoksa tekrar öldürecek.
It took a few times - for us to get it right. - Stop there!
Doğru şekilde yapmak için birkaç deneme yapmak zorunda kaldık.
Cole : We'll have to get jobs there. Get to know people.
Burada işe girip çalışanlarla tanışmalıyız.
I... I totally get it. I'm totally down with me time as long as it's not code for "There's something I have to tell you."
Sana zaman vermekle ilgili sorun yok tabi bu'sana birşey söylemem gerekiyor'demek değilse.
There's no choice if we want to get away.
Kaçmak istiyorsak başka seçeneğimiz yok.
If you can get through it, there's a massive pump at the bottom of the ship that connects to the sea.
Yapabilirsen, geminin altında denize bağlanan kocaman bir pompa var.
You need me to get back there and work on your son. Right?
İçeriye dönmem ve oğlunuzla ilgilenmem lâzım, tamam mı?
to get married 39
to get by 20
to get back at me 18
to get 23
to get in 18
to get out 26
get there 58
therese 78
there 14012
theresa 292
to get by 20
to get back at me 18
to get 23
to get in 18
to get out 26
get there 58
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
there you are 4720
therefore 1419
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there you are 4720
therefore 1419
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22