Travelling traduction Turc
1,893 traduction parallèle
Travelling without a security detail - an easy target.
Güvenlik kayıtları olmadan seyahat ediyordu. Yani kolay bir hedef.
I prefer travelling in a Non-AC compartment.
Ben aç olmayan bir kompartımanında yolculuk yapmayı tercih ederim.
I am not travelling alone for the first time!
Ben ilk kez yalnız yolculuk yapmıyorum!
A girl travelling alone is like an open treasure box!
Yalnız bir kızın bunu yapması hazine dairesinin kapısını açık bırakmak gibidir!
A girl travelling alone is like an open treasure box!
Bir kızın, yalnız seyahat etmesi hazine dairesinin kapısını açık bırakmak gibidir!
A girl travelling alone is like an open treasure box.
Bir kızın yalnız seyehat etmesi o şekilde.
We had been travelling so much around the world and wanted to come back to Iceland and make the last concerts here in Iceland.
Dünyanın her yerinde konserler veriyorduk ve son konserlerimizi dönüp İzlanda'da vermek istedik.
So, rather than taking 75,000 years, a signal travelling from the marble in Manhattan to the the one in DC, would only take 4.5 years.
Yani 75000 yıl yerine sadece 4.5 yılda Manhattan'dan Washington'a ulaşıcaklar.
A signal travelling from the marble in Manhattan to the one in Rio, would take 100 years to make the journey.
100 ışık yılı uzaklıktaki yıldıza da, yani Rio'ya doğal olarak 100 yıl da ulaşacaklar.
When a moth thinks about travelling vertically upwards, a ladder is just the last thing they would think of.
Bir güve yukarılara doğru gezmeyi düşündüğünde merdiveni kullanmak aklına gelebilecek son şeydir.
Man, our victim was travelling with a lot of stuff - clothes and personal items.
Kurbanımız çok fazla eşyayla seyahat ediyormuş. - Kıyafetler, kişisel malzemeler.
Well, she was travelling with a lot of personal stuff - photo albums, clothes...
Çok fazla kişisel malzemeyle seyahat ediyordu. Yani fotoğraf albümleri ve daha fazla kıyafet -
- No plan on travelling?
Yolculuk ayarlaması yok mu?
Check the departures and find out who she was travelling with.
Tamam. Yolcu listelerini kontrol edip kiminle gittiğini bulun.
Frank Lowell, travelling as an American.
- Frank Lowell, Amerikalı olarak seyahat ediyor.
The courier carrying the circuit boards was travelling on an American passport. Frank Lowell.
Devre kartlarını taşıyan kurye Amerikan pasaportuyla seyahat ediyor, Frank Lowell.
I've been travelling for three days, a time difference of 11 hours ahead of London, and out there, for me, is one of the most alien landscapes in the world.
Üç gündür yollardayım Londra'yla aramızda 11 saatlik bir zaman farkı var. Dışarıda benim için Dünya'daki en tuhaf manzaralardan biri var.
Travelling alright, Chloe?
Seyahat tamam mı, Chloe?
Instruments underneath the Argentiere reveal that it's travelling at half a metre a day.
Argéntiere'in altındaki aygıtlar günde yarım metre hareket ettiğini gösteriyor.
That's been travelling in the ice now for perhaps the past thousand years.
Muhtemelen son bin yıldır bu buzla beraber taşınmış.
This isn't water travelling, it's just energy.
Burada yolculuk yapan su değildir. Enerjinin ta kendisidir.
That's because air travelling over the Gulf Stream picks up heat and moisture from the sea, and the Scillies are the first landfall for that warm, wet air.
Çünkü Gulf Stream'in sürüklediği hava akımı denizden topladığı nem ve sıcağı da beraberinde getirir. Scilly adaları bu sıcak ve nemli havanın ulaştığı ilk yerdir.
You get some idea of how powerful the Gulf Stream is by travelling around the world on the same latitude as the Scillies.
Aynı enlemde yolculuk ederseniz Gulf Stream'in gücü hakkında daha iyi fikir edinebilirsiniz.
Travelling alone?
Yalnız mı seyahat ediyorsun?
In the summer of the same year, one of Niels Bohr's protegees, Werner Heisenberg, was travelling to an obscure island off the north coast of Germany.
Ayni yilin yazinda, Bohr'un elemanlarindan biri, Werner Heisenberg, Almanya'nin kuzey sahili açiklarindaki gözlerden uzak bir adaya gidiyordu.
Where are you travelling to?
Nereye gidiyordun?
Well, like you, I'm also travelling to a wedding, but if... by chance... you were to tell me that your name... is Pampinea Anastasi then... my life would be complete.
Evet, ben de senin gibi bir düğüne katılmak için gidiyorum ama eğer şimdi sen bana adının Pampinea Anastasi olduğunu söylersen o zaman hayatım tam olacak.
The police now believe the man is travelling with a female accomplice.
Polis, adamın bir suç ortağıyla yolculuk ettiğine inanıyor.
It's been travelling 22 years to get here. And now it's here.
Buraya gelene kadar gezmediği yer kalmadı ve şimdi burada.
Yeah, well, travelling's overrated, trust me.
Evet, inan bana seyahat etmek, büyütülecek bir şey değil.
But even if he were guilty and his customers were defrauded, isn't it better that Mr Minton, as a resident of Los Angeles, receive the money, thereby keeping it in the community, as opposed to some gypsies or travelling Mexicans, who would have taken the money out of the community?
Ancak suçlu olmuş olsaydı ve müşterilerini dolandırmış olsaydı bile, Bay Minton'ın bir Los Angeles sakini olarak, parayı alması ve bu topluluk içinde tutması, bazı çingenelerin ya da gezgin Meksikalıların, parayı alıp bu toplumun dışına götürmesinden iyi değil midir?
Travelling puts a strain on a new relationship.
Seyahat etmek yeni ilişkilere farklı bir boyut kazandırır.
To remind me of a revelation I had while travelling.
Bana seyahatim sırasındaki esin kaynağımı hatırlatması için.
- So, you're out travelling?
- Yani seyahat ediyorsunuz, öyle mi?
Travelling men of Ireland, the first of three fights left.
İrlandalı gezginler, son üç dövüşten ilki.
Sons and daughters of the Travelling tradition, let the Puck begin!
Göçmenlerin küçük kızları ve erkekleri, hadi Puck başlasın.
Assuming no change in wind conditions, my figures indicate that this storm, and the tidal surge travelling with it, will reach southeast England and the Thames Estuary at high tide.
Şartların değişmediğini göze alırsak.. Benim modellemelerim gösteriyor ki... Bu fırtına, gelgitle yükselen dalgalarla birlikte...
The surge is growing in size and is travelling up the Estuary at a height of 4 to 6 meters.
Daların 46 metreye ulaşacağın tahmin ediyoruz.
My guess is, we're travelling through a circuit of planets, cut off from the rest of the Gate system by a deliberate alteration of the DHD program.
Tahminim, DHD programında kasıtlı olarak değiştirilerek diğer geçit sistemleriyle teması kesilmiş olan bir gezegen çemberinde dolaşıyoruz.
Bhaskar was travelling by this bus!
Bhaskar bu otobüs ile gidecekti!
uncle, are you travelling by air for the first time?
Amca, uçak ile ilk defa mı seyahat ediyorsun? - Neden?
I hate travelling without it.
Onsuz yolculuk etmekten nefret ediyorum.
I see you're travelling alone.
Yalnız başına seyahat eden bir hanımefendi.
The first one was a part of a band of travelling entertainers.
İlki eğlence sektöründe turnede olan biriydi.
That must have been something, travelling the country first class.
Ülkeyi birinci sınıfta dolaşmak harika bir şey olmalı.
- Stop fucking travelling with the ball.
- Topla gezmeyi bırak.
I am about to take you on a journey into the mind, a journey travelling by brain, as we make contact with the other side.
Sizi zihnin içine bir yolculuğa götürmek üzereyim, beyinle yapılan bir yolculuk, diğer tarafla iletişime geçtiğimiz.
Remember when we loved travelling like this?
Bu şekilde yolculuk etmeye bayılırdık hatırlıyor musun?
I thought it'd take you back to when even you didn't dream about travelling as much as you actually did.
Bunun seni seyahati hiç düşünmediğin hatta hayal bile etmediğin ama gerçekte yaptığın zamanlara götürmesini istedim.
I don't know yet, Lisa, I'm still travelling on the fucking buzz.
Henüz bilmiyorum, Lisa. Hala kendime gelmeye çalışıyorum.
- What about travelling back tomorrow? We could have dinner.
Yarın gidiyor olsaydınız akşam yemeği yiyebilirdik.