What time was that traduction Turc
869 traduction parallèle
- What time was that?
- Saat kaçta?
- What time was that?
- Saat kaçtı?
- It reminds me of that other time. - What time was that?
- Bu bana eski bir anı hatırlattı.
What time was that?
Ne zaman oldu bu?
And what time was that?
saat kaçtı?
What time was that?
Saat kaçtı?
- What time was that?
Saat kaçtı?
What time was that reservation for, Mr Johnson?
Rezervasyon saat kaçaydı, Bay Johnson?
What time was that?
- Saat kaçta oldu bu?
What time was that, would you know?
Saat kaçtı, biliyor musunuz?
You got to Mr. Janus', at what time was that, sir? 8 : 30, 9 : 00. Something like that.
Şey, anlamam çok güç, efendim, çünkü benim karım olsaydı ve onu kaçıran adam da saat 5 : 00'te orada olmamı söyleseydi, oraya mutlaka zamanında varırdım.
What time was that?
O sırada saat kaçtı?
What time was that?
O ne zamandı?
What time was that?
Binayı terkediyordum, Düşündüm ki.. - Kaç da ayrıldın?
If that man was dangerous and if he held a weapon at me would you run to save me again like the last time? What if he had a gun in his hand?
Tehlikeli biri olsaydı ve silahla saldırsaydı geçen seferki gibi beni korumak için önüme mi atlayacaktın?
And the way he answered this was to say, well, what must have happened to this grey rock is that it must have been deposited on the sea bed at one time and it must then have been twisted and brought up so that it's sitting vertically and it must then have been eroded off, so it must have been land.
Ve bu gri kayaya ne olmuş olabileceğini, şöyle açıkladı bu kaya bir zamanlar deniz yatağında birikmiş olmalıydı ve sonra bükülmüş ve yukarı çıkmıştı bu yüzden dikey duruyordu ve sonra da aşınmış ve toprağa dönüşmüştü.
I realized then for the first time that what you were doing was right and that we were wrong.
O gün ilk kez, senin yaptığının doğru, bizimkinin ise yanlış olduğunu fark ettim.
Last time we used battleships was in the Spanish-American War and what did we get out of that?
En son savaş gemisini İspanya-Amerika savaşında kullanmıştık. Peki bundan ne elde ettik?
Every time I tried to think of that song. What was it?
Ne zaman o şarkıyı hatırlamaya çalışsam.
- What? Well, it struck me that Mr. Morgan was looking absent-minded most of the time.
Bay Morgan'ın sık sık dalıp gittiği dikkatimi çekti.
- You will. When you come to the ticket window, try to relive that other time with Edwardes. Try to repeat what was said then.
- Hatırlayacaksın gişeye gelince, o anı tekrar yaşamaya çalış söylenenleri tekrarlamaya çalış.
Mr. Roark, I was away at the time of that campaign but my editor was doing what I had taught him.
Bay Roark, o kampanya yürütülürken ben seyahatteydim ama editörümde ona öğrettiklerimi aynen uyguladı.
And what made it even tougher was that she was around all the time... hovering over me, afraid I'd do injury to her precious brainchild.
Onun, biricik çocuğuna zarar vermemden korkarcasına başımın üzerinde dikilmesi işi daha da zorlaştırıyordu.
What was the condition of the Thunder at that time?
O sırada Thunder'ın durumu neydi?
Then think, if that baby was born what a time we'd have with all that evidence against us.
O halde, eğer bu bebek dünyaya gelirse bize karşı ellerine geçecek kanıtları bir düşün.
And, uh, what if he could prove that he was at that movie at the time the girl was killed?
peki ya kızın öldürüldüğü sırada sinemada olduğunu kanıtlarsa?
What I was sore at was that crackbrained idea of yours that seemed to be taking up all of your time, your energy and interest and attention, so you had no time to concentrate on anything else!
Kızdığım şey senin bu çatlak fikrindi bütün zamanını, enerjini, ilgini ve dikkatini alıyordu, bu yüzden başka bir şeye konsantre olamıyordun!
When the smoke cleared and what was left of the division limped off they again told Huxley that he must find the elusive Japanese garrison who, this time, were hidden in 45 miles of island atolls.
Duman dağılıp, bölümün kalanı geri döndüğünde Huxley'e yine atik Japon garnizonunu bulması söylendi ki bu sefer adanın 70 kilometre içindeki bir gölde saklanıyorlardı.
But when I think back about it now I realise that, all the time I was talking, the thing that was really in my mind was to remember not to ask what it was her boss Rappalo was so sorry for.
Ama şimdi düşününce fark ediyorum da tüm o konuştuğum süre boyunca aklımdaki tek şey, patronu Rappalo'nun ne için üzgün olduğunu sormamaktı.
What I was thinking that time was even sillier.
O anda aklıma gelenler oldukça saçma şeyler.
What if I said there was a real future in this, and that for the first time in my life, I feel that I have, sort of, found myself?
Farzet ki bunda gerçek bir gelecek olduğunu ve hayatımda ilk kez bir şekilde kendimi bulduğumu hissettiğimi söyledim?
That's what I was told to holler every time.
Her seferinde böyle bağırmam söylendi.
What were you doing all that time while I was missing you?
Ben seni özlerken, sen onca zaman ne yapıyordun?
I want the colonel to know that what happened tonight, the way it happened, was so quick that I hardly had time to marshal my forces.
- Kulak misafiri oldum, efendim. Albay'ın bilmesini isterim ki, bu gece olanlar müdahale etmeme fırsat vermeyecek kadar ani gelişti.
No, what was Melies doing at that time?
Hayır, o sırada Méliès ne yapıyordu?
All those years after Mama died, all that time I was growing up what was I?
Annem öldükten sonraki o yıllarda, bütün o zamanlarda, büyürken nasıldım ben? Bilmiyorum.
And the whole time I knew that I should remember something something someone had said but I had forgotten what it was.
Ve tüm bu zaman boyunca birisinin söylemiş olduğu birşeyi hatırlamam gerektiği aklımdaydı ama ne olduğunu unutmuştum.
And that you were right, it was time for you to accept that you are what you are.
Ve haklıydı da. Bu artık, kendini olduğun gibi kabul etme vaktin.
What was the condition of the murdered one at that time?
O anda öldürülenin durumu neydi?
What I did was, I computed the time on my watch, the 26-and-a-half minutes that it would take me to seduce her.
Yaptığım iş, 26,5 dakikalık süreyi saatimde hesaplamaktı, bu süre... -... bana kızı ayartmam için lazımdı. - 26,5 dakika mı?
Yeah, that's it, and he asked me what time it was.
Tamam, öyleydi. Bana saati sordu.
E to see it, on this day strange, limpid and empty, the desert beaches, an immense barbed wire for all the side, at the time, I felt that it was a species of symbol of what the people felt,
Sonra orayı tuhaf, parlak, boş bir biçimde gördüm. Sahiller terkedilmişti, her yerde dikenli tel örgüler vardı. Sonra birden bu durumun, insanların savaşa girmek üzere hazır olduğunu gösteren bir tür işaret olduğunu hissettim.
It was in December of 1937, in Nanking, that the Japanese had committed, what it was until a time, one of the biggest atrocities of this century, when they had massacreed more than 200 a thousand Chinese the cold blood.
Japon ordusu, aralık 1937'de Nanking'de yüzyılın, o anına dek yapılan en büyük kıyımını gerçekleştirmiş 200.000'den fazla Çinliyi gözünü bile kırpmadan kılıçtan geçirmişti [4].
What time did you say that was?
San Quentin'den salıverilmiş, iki hafta önce gasp suçundan 5 yıl yattıktan sonra.
I was just trying to say that I don't know what time I'll be back.
Sadece, ne zaman döneceğimi bilmediğimi söylemeye çalışıyordum.
What did you mean when you said that time was on the side of Queen Zenobia?
Zamanın Kraliçe Zenobia'nın yanında olduğunu söylerken ne kastettiniz?
Those 15 years... what do you think I was doing all that time?
O 15 yılda onca zaman benim ne yaptığımı düşünüyordun?
Astrologers studied the motions of the planets and asked what had happened last time that, say Venus was rising in the constellation of the Goat?
Astrologlar gezegenlerin hareketlerini izleyip, meselâ "Venüs Keçi Takımyıldızından yükseldiğinde geçen sefer ne olmuştu?" dediler.
What if our time traveler had persuaded Queen Isabella that Columbus'geography was wrong?
Eğer zaman yolcumuz Kraliçe Isabella'nın fikrini değiştirebilirse Columbus coğrafyası hatalı mı olur?
It is about 50 kilometers west of what was once one of the great cities of the world, Alexandria. In Alexandria, at that time there lived a man named Eratosthenes.
Burasinin batisinda 50 kilometre ileride, bir zamanlarin en büyük sehirlerinden birisi olan, ve Eratosthenes isimli adamin yasadigi, eski Iskenderiye sehri var.
Now, we have achieved that time... with talk peace, with eloquence. What we needed was time.
İhtiyacımız olan şey zamandı!
what time 422
what time do you get off 21
what time is it 1638
what time do you have 26
what time did you get home 22
what time is it now 72
what time do you call this 24
what time did you leave 21
what time you got 28
what time was this 58
what time do you get off 21
what time is it 1638
what time do you have 26
what time did you get home 22
what time is it now 72
what time do you call this 24
what time did you leave 21
what time you got 28
what time was this 58