You in there traduction Turc
46,166 traduction parallèle
Yes? - Okay. I'll see you in there.
- Pekâlâ, orada görüşürüz o hâlde.
If you're expecting to waltz in and become the next grand concert pianist, be advised, there is no affirmative action at Carnegie Hall.
Elini kolunu sallaya sallaya gelip ünlü bir konser piyanisti olmayı umuyorsan bil ki Carnegie Hall'da pozitif ayrımcılık geçmez.
I spoke to your aunt and I know you're in there!
Teyzenle konuştum ve içeride olduğunu biliyorum!
You sounded great in there, though.
Çok güzel söyledin ama.
♪ See you out there In your three-piece suit ♪
Üç parçalı takım elbisenle Seni gördüm
There are two things I want you to keep in mind,
Aklınızda tutmanızı istediğim iki şey var.
Something in there just to get you started.
Yeniden başlayabilmen için ufak bir şey.
So you gotta stand up for yourself... because once you're marked in there... it will never end.
Kendin için dirençli olman lazım. Çünkü bir kez işaretlendin mi asla sonu gelmez.
Girl got shot last night out in South Bay... and someone reported you were there.
Dün gece bir kız körfezin güney kısmında vurulmuş. Birinin söylediğine göre sen de oradaymışsın.
All right, so you'll be safe there till tomorrow and then in the morning we can figure out how best to deal with your brothers.
Pekala, yarın sabaha kadar orada güvende olacaksın ve sabahları kardeşlerinizle en iyi nasıl başa çıkacağınızı bulabiliriz.
- Nola, take your ass in the goddamn room and don't you come out of there!
- Nola, kıçını lanet odasında al ve orada çıkma!
In all of this dirty city, there is no-one that I can trust, do you understand?
Bu pis şehrin tamamında güvenebileceğim kimse yok, anlıyor musun?
Well, about a year ago, a gentleman comes in, sat right there where you are now, and says, " How about old Horace Delaney,
Bir yıl kadar önce bir beyefendi içeri girdi şu anda oturduğun yere oturup şöyle dedi...
"Oh, Lorna, it is in a moment " that I would leave this cursed house by the river " and go to the Americas with you and live there, naked and savage,
"Lorna, bir anlığına nehir kenarındaki bu lanet evi terk edip seninle Amerika'ya giderek çıplak ve vahşi bir şekilde yaşamak istiyorum."
You live in the East, I live in the West, there are no practical difficulties.
Sen doğuda yaşa, ben batıda yaşayayım. Bunu yapmak zor olmaz.
Open the door, we know you're in there!
Açın kapıyı, içeride olduğunuzu biliyoruz!
Come out, or I will come in there and drag you out.
Dışarı gel yoksa içeri gelip seni dışarı sürüklerim.
There are boys in the chorus too, Sir, if you prefer.
İsterseniz koroda erkekler de var efendim.
You mustn't go in there. You've no idea what's waiting for you.
İçeri girmemelisiniz, sizi neyin beklediğinden haberiniz yok.
You're dreaming if you think we're gonna go in there and clean this up nicely.
Elçiliğe girip ortalığı kimsenin burnu bile kanamadan temizleyeceğimizi sanıyorsan hayal görüyorsun.
Do you think there could be a situation like the situation in Tehran, where the hostages are held for months?
Acaba sizce rehinelerin aylarca tutulduğu.. ... İran benzeri bir senaryo söz konusu olabilir mi?
Steven, I know you're in there!
Steven, içeride olduğunu biliyorum!
How far in there did you go?
Ne kadar ilerledin peki?
Rodney, it's a million-in-one shot, But if it's in there, you got... You gotta promise me.
Rodney, milyonda bir ihtimal ama kutunun içindeyse bana söz vermen gerek.
I mean, I know you have your own world of questions to ask in there.
Yani, soracak bir dünya sorunuz olduğunu biliyorum.
Cutter, I need you, Song, Carroll and Trey, head over there and get us in, all right?
Cutter. Sen, Song, Carroll ve Trey, oraya gidin ve bizi içeri sokun. Biz de sizi koruyacağız.
You know, you're out there, you're getting shit done in like a totally non-square way.
Dışarıya çıkıp geleneksel olmayan yollardan bir sürü şey hallediyorsunuz.
Ryan, you alright in there buddy?
orada iyi misin kanka?
Can you imagine my surprise when I walked in there and saw the wedding pictures on the mantle piece?
Şöminenin üstünde sizin evlilik fotoğraflarınızı gördüğümde ne kadar şaşırdığımı biliyor musun?
You know, there's a lot of things you can get involved in.
Katılabileceğin bir sürü şey var.
Why don't you go ahead and I'll meet you there like in five minutes?
Neden sen önden gitmiyorsun? Ben de beş dakika sonra gelirim.
You get in there and get the camera.
Sen içeri gir ve kamerayı al.
Turns out it's actually harder to have a part-time job versus a full-time job because in addition to doing all that work, you're out there scouring for another job.
Fark ettim ki tam zamanlı işe kıyasla yarım zamanlı iş kat kat daha zor. Çünkü onca işinin arasında bir de başka iş aramakla uğraşıyorsun.
You're telling me there's a body in the woods?
Ormanda bir ceset mi olduğunu söylüyorsun?
I'm sorry, but you don't get points for that if you're the one that put her in there in the first place.
Kusura bakma ama onu oraya sen soktuysan, saygısını kazanamazsın.
There is a wagon in the load-out that'll take you north to Calcedon,
Boşaltılmış bir araba var Bu seni kuzeye Calcedon'a götürecek.
But if you are to meet the witches in battle, then I should be there.
- Eğer ki cadılarla savaşta karşı karşıya gelirsen ben de orada olmalıyım.
Sir, you can't go in there.
- Efendim, oraya gidemezsiniz.
To be my partner in this, there are things that you are better off letting me worry about.
Bu işte ortağım olmak için, görmezden gelmenin daha iyi olacağı şeyler var.
I know it's hard, but, really, if you try, can you remember if there was anyone new in her life, on the social networks, in class, - or anyone in the town?
Biliyorum zor ama hatırlamaya çalışın, sosyal medyada, sınıfta veya şehirde hayatına giren yeni biri olmuş muydu?
- I hope you got closure in there.
- Umarım duygudaşlık kurabilmişsindir.
We're on and off these bikes every half an hour, so you can go in there and unload.
Yükünü boşaltman için yarım saatte bir motosikletten iniyoruz.
That in your file, there's no mention of you killing TJ, Brill, or Stevens.
Dosyanda TJ, Brill veya Stevens'ı öldürmenden bahsedilmiyor.
Yeah, there's no point in me doing this without you, you know?
Bunu yapmanın benim için, sen olmadan bir anlamı yok.
There may be one way in which you can obtain permission.
Belki izin almanın bir yolu olabilir.
There's nothing to interest you in here.
Burada sizi ilgilendiren hiçbirşey yok.
We'll bring him down to the ICU in a couple of hours and you can visit him there.
Birkaç saat içinde yoğun bakımdan çıkarırız. O zaman ziyaret edebilirsiniz.
You can go in there, honey, I'm with you.
- Eve girebilirsin, tatlım. Ben yanındayım.
Oh, there's like a dozen in there, but we can always get you more.
Burada 12 tane falan var ama sana daha getirebiliriz.
And maybe he's interested in you now, but he's out there.
Ve belki şimdi sana ilgi duyuyor ama o dışarıda.
Also, you lost something vital in there, not just time.
Ayrıca, orada sadece zaman değil çok önemli bir şey daha kaybetmişsin.
you inspire me 23
you interested 92
you inspired me 36
you invited me 32
you insult me 33
you in position 17
you in or out 26
you in 251
you invited him 23
you in here 72
you interested 92
you inspired me 36
you invited me 32
you insult me 33
you in position 17
you in or out 26
you in 251
you invited him 23
you in here 72
you in a hurry 21
you included 30
you in the back 16
you in trouble 32
you insisted 18
in there 594
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
you included 30
you in the back 16
you in trouble 32
you insisted 18
in there 594
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60