English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ Y ] / You read that

You read that traduction Turc

3,275 traduction parallèle
- Logically. Did you read that?
Bunu okudunuz mu?
You read that in a book, or is that what your five minutes practicing law have to say?
Bunu kitapta mı okudun yoksa beş dakikalık hukuk çalışman mı öyle diyor?
Did you read that part?
O kısmını okudun mu?
"Did you read that article?"
diye sorup duruyor.
And, finally... this is three months before seeing the YouTube video... could you read that?
Ve, son olarak bu da videoyu izlemeden üç ay önce yazılmış, lütfen okur musunuz?
You read that note?
Notu okudun.
- You read that telegram.
- Telgrafı sen de okudun.
Can you read that?
Bunu okuyabiliyor musun?
You might as well have read my diary. Uh, that's where we drew the line.
Eşyalarımı mı kurcaladın?
I suppose you believe that I have not read your sonnet?
Şiirini okumadığıma inanmıyor musun?
That's because yöu can't read...
Okumadın çünkü okuyamıyorsun...
Did you just read that whole book?
Bütün kitabı okudun mu?
Now if you had read the file like you said you did, you'd know that she'd have massive scar tissue exactly in the area that you're dissecting, so I think going forward with that dissection is a monumentally stupid course...
Söylediğiniz gibi dosyayı okumuş olsaydınız, kestiğiniz o bölgede çok büyük bir yara dokusu olduğunu biliyor olurdunuz. O yüzden bu şekilde kesmeye devam etmenin çok aptalca bir hareket...
And I-I read that in... in-in the file, the file that you...
Bunu dosyada gördüm. Carrie'nin bana okumam için verdiğiniz dosyasında.
You haven't read that, have you?
Günlüğü okumadın, değil mi?
I mean, that's not the kind of thing you want to read quietly at your desk.
Haksız mıyım? Yani bu öyle masandan sessizce okumak isteyeceğin birşey değil.
What are you going to do now that you can't read to the kids at the library, Grandma Dot?
Artık kütüphanedeki çocuklara kitap okuyamayaağınıza göre ne yapacaksıznız, Dot Nine? Gerçekten bilmiyorum.
I saw you drinking out of that plastic bottle, and I read somewhere it's bad for the baby, so... Glass.
Plastik şişe kullandığını gördüm ve bir yerde okumuştum bu bebek için iyi değilmiş o yüzden ben de cam olanı getirdim.
What are you writing that I can't read?
Benim okuyamayacağım ne yazıyorsun ki?
Telling me that you read comic books isn't exactly sweeping me off my feet.
Bana çizgi roman okuduğunu söylemen beni sana aşık edemez.
I can't get a read on him. That's not like you.
- Bakarak anlayamıyorum.
This is my life that you're putting on the internet for any weirdo to read!
Bu resmi... Ben çizdim. Onca manyağın okuması için internete yüklediğin şey benim hayatım!
You know, I read something a long time ago that said children of divorce are more likely to get divorced themselves, unless the parents split after the kid turns 12, because that's when their moral center is formed.
Çocukları 12 yaşına basmadan boşanan çiftlerin çocukları da ileride büyük ihtimalle eşlerinden boşanıyormuş. Beyinlerindeki doğruyla yanlışı ayırt eden kısım o yaşlarda oluşuyormuş çünkü.
You know, I signed up for this on a whim, and clearly I didn't read the fine print, or any print, for that matter.
- Anlık bir hevesle yazılmıştım bu seminere. Ayrıntılı bilgileri hiç okumadım. Hatta aslına bakarsan hiçbir şey okumadım.
Oh, I think it's great that you pay so much attention to what they read and I think it's great that you come into a real bookstore instead of just perusing Amazon.
Bence okudukları şeylere bu kadar önem vermen ve Amazon'dan incelemek yerine gerçek bir kitapçıya gelmen mükemmel bir şey.
Oh, yeah, no, I read the game, but you're only supposed to use those moves for girls that you're actually attracted to.
Evet, oyunu okudum ama bunu sadece hoşlandığın kızlara yaparsın diye biliyorum.
Oh, you know, I, um... I read about that.
Okumuştum.
That you would read her novel...
- Romanlarını okuyacağını.
I've read the transcripts, and it is clear to me that you're holding something back that could help with the investigation into Jai's murder.
İfadelerini okudum. Jai'in soruşturmasına ışık tutabilecek bir şeyler sakladığın benim açımdan gayet açık.
We just know that you like to read.
Hayır, okumayı sevdiğini bildiğimiz için aldık.
I want you to look me in the eye and tell that everything I've read is not true.
Gözlerimin içine bakmanı ve o dosyada yazanların yalan olduğunu söylemeni istiyorum.
But you haven't even read that study I made up.
Ama henüz uydurduğum çalışmayı okumadın bile.
To tell you that I'm gonna have a bottle of water - and read the paper?
Bir şişe su alıp gazete okumaya gideceğimi söylemek için mi?
And as we read all the sins, mark those ones that you made.
Ayrıca tüm günahları okuyun ve işlediğiniz günahları işaretleyin.
Can I at least, uh, read you the speech that I wrote?
En azından, yazdığım şu konuşmayı sana okuyabilir miyim?
Oh, so you guys read one article, and just like that, she's guilty?
Yani gazeteden okuyunca, hemen böyle suçlu mu oluyor?
You gotta go on Amazon and read a really long review written by an insane person who's been dead for months because he shot his wife and then himself after explaining to you that the remote is counterintuitive.
Amazon'a girip inanılmaz uzun bir eleştiriyi okumak zorundasın... aylar önce ölmüş bir akıl hastası tarafından yazılmış... çünkü karısını vurmuş... sonra da kendini... uzaktan kumandanın beklentileri karşılamadığını sana açıkladıktan hemen sonra.
I don't want to do your job for you, but, um... maybe you don't read that much, because my comeback has been chronicled up like Narnia, okay?
Senin işini yapmak istemem. Ama... Belki o kadar okumuyorsundur.
Any intelligence agency can monitor emails that have been sent and received, so if you want to avoid detection, leave it in the draft box for anyone else with access to read.
Acil. Bütün istihbarat teşkilatları gönderilen ve alınan maillere erişebilir. Dikkat çekmek istemiyorsan mesajını taslaklara kaydedip birinin okumasını beklersin.
I read on your profile that you love football trivia, so...
Profilinde futbolu çok sevdiğini okudum da.
That is why we read you your rights... because we want to hear your side of the story before we talk with your husband.
İşte bu yüzden haklarınızı okuduk. Kocanızla konuşmadan önce, olanları bir de sizden dinlemek istedik.
Is that a phrase in anything you've read so far? No.
Bu cümle şu ana kadar okudukların içinde var mıydı?
Yeah, but that's because you can't read the rest of the menu.
Evet, çünkü menünün kalanını okuyamıyorsun.
If you had read any of my e-mails or answered my calls, you'd know that I take responsibility for everything and...
E-postalarından birini bile okumuş olsaydın ya da telefonlarıma cevap verseydin, bilirdin ki, her şeyin sorumluluğunu üstlenmiştim ve...
I want to read you something that a friend of mine wrote about a different war.
Size bir arkadaşımın farklı bir savaş hakkında yazdığı bir şeyi okumak istiyorum.
I just read that you're gonna be on "Dancing With The Stars."
"Yıldızlarla Dans" a katılacağını okudum.
Hey, you wouldn't say that if you read my Mythbusters fan fiction.
Eğer Efsane Avcıları hayran kurgusu hikayemi okusaydın böyle diyemezdin.
If you want me to read that, I'm gonna need my glasses.
Okumamı istiyorsan gözlüğümü almam gerek.
"Elizabeth Haverford invites you"... well, that's how the announcement reads as of now, but, ideally, it would read.
"Elizabeth Haverford sizi davet eder"... Peki, bu ilan şimdi olduğu gibi okunabilir, ama, ideal olarak, şöyle okunmalıdır.
You know, I read your file, and I understand why you broke a bottle over that guy's head.
Dosyanı okudum. Adamın kafasında neden şişe kırdığını anlayabiliyorum.
Hmmm. Why d'you have to read that one?
Bunu okumak zorunda mıydın?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]