You tell' em traduction Turc
1,061 traduction parallèle
I'd tell'em. I believe you would. You know I would!
Onlara söylerim inanırım yaparsın İnan yaparım!
All I have to do is phone the police. Tell'em that you stole the jeep and the dog.
Polise telefon edersem cipi ve köpeği çaldığını söylersem...
You'll have to stay alive to do it, so tell'em that.
Canlı kalmak istiyorsan, söyle onlara..
You can't even tell brother from sister'less you meet'em head on.
Kim kız kim erkek anlayamıyorsun, kafa kafaya gelmedikçe.
You ride over there, Nathan. Take Henry with you, tell'em to come get'em.
Nathan sen Henry ile birlikte oraya git ve söyle gelip onları alsınlar.
Tell'em I'm on my way, will you?
Yoldaymış de.
I sure can't tell you which way to go, but if you wanna catch'em, go where the money is.
Ne yöne gitmen gerektiğini söyleyemem, ama onları yakalayacaksan, para neredeyse oraya git.
- Tell'em you're not interested.
- İlgilenmediğini söyle. - Sorun da bu.
- Maybe you oughta tell'em.
- Belki de onlara söylemelisiniz.
I seem to bother people I seem to make'em nervous and maybe you could tell me why
Sanki insanları rahatsız ediyorum, onları sinirlendiriyorum belki nedenini bana siz söyleyebilirsiniz.
We'll tell'em you did your best to bring him in alive.
Onu canlı getirmek için elinden gelen her şeyi yaptığını söyleriz.
You can tell'em that we jumped you.
Seni atlattığımızı söylersin onlara.
You tell'em, Mike! Tell'em!
Sen söyle Mike!
It would be wise not to tell'em why you were here.
Burada oluş sebebinizi kimseye söylememek akıllıca olur
You tell'em.
Onlara sen söyle.
What are you gonna tell'em?
Onlara ne söyleyeceksin?
Well, I'll tell'em I just didn't bring you back, Joe.
Onlara sadece seni geri getirmediğimi söyleyeceğim.
- I'll tell you about'em someday.
- Belki bir gün anlatırım.
You tell'em I'm his prisoner.
Elinde tutsak olduğumu söyleyin.
They know me. Besides, I`ll tell `em you`re with the rodeo.
Onlara rodeocu olduğunu söylerim.
The only kind of feelings you'd ever have would be deep ones, and if you had'em for Elizabeth, you'd come and tell me before you would her.
Sen ancak çok derin duygular besleyebilirsin,... ve bunlar Elizabeth'e yönelik olsaydı,... ona söylemeden önce gelip, bana anlatırdın.
Well, if anybody ever asks you, tell'em there's no future in it.
Soran olursa söyle, bunda hiçbir gelecek yoktur.
We'll be mighty proud to stop'em, Mr. Giles- - all 1 2 of us- - just as soon as you tell us how to go about it.
- Siz 12 kişiyle bunu nasıl yapacağımızı söylediğinizde seve seve yapacağız Bay Giles.
Well, you tell'em I meant every damn word.
- Onlara her kötü sözü söyledim.
Just tell'em O'Malley sent you, and you won't have a bit of trouble.
O'Malley'in gönderdiğini söylersen sana bir şey yapmazlar.
Well, let me tell you mr Townage I have made hundreds of'em.
Söylememe izin verin, Mr. Tomlich. Ben yüzlercesini yaptım.
You think Miss Martha is gonna tell'em about Mr. McB?
Sizce, Bayan Martha ona Bay McB'den bahsedecek mi?
I want you to tell me about'em.
Bana onlardan söz etmenizi istiyorum.
Why don't you just tell'em this is a hospital?
Farkında mısın?
Tell'em Junior sent you.
Junior gönderdi dersiniz.
Shouldn't you tell'em?
Onlara söylemeniz gerekmez mi?
You tell'em what happens.
Onlara ne olacağını anlat.
You tell'em!
Anlat onlara!
- You'll have to tell'em that.
- Bunu onlara söylemelisin.
- You tell'em.
- Sen söyle.
Well, you gonna go up there with me and tell'em what a nice guy I am?
Benimle oraya gelip ne kadar yardımsever olduğumu söyleyecek misin?
You tell'em they can shove it.
Bir yerlerine tıkmalarını söyleyebilirsin.
And you could see it's napalm cannister, because you can tell'em.
Sonra bir bakıyorsun ki napalm kapsülü sana doğru geliyor.
Tell'em you want it today.
Onlara söyle, listeyi bugün istiyorum.
Now, I could tell'em, but you ought to do it.
Onlara ben de söyleyebilirim, ama sen yapmalısın.
Don't tell'em anything until you see your fuckin'lawyer!
Lanet avukatını görene kadar onlara hiçbir şey söyleme.
You can tell'em what you like.
Ne istersen onu söyleyebilirsin.
I'll tell ya how so you can make'em yourself in case I'm out on a date or somethin'.
Bir randevuya falan gittiğimde sana ne yapman gerektiğini söylerim.
Well, I just saw'em downstairs when I took the trash down, and... they said to tell you they had to go to Dodge City and they'd see you some other time.
Şey, az önce aşağı çöp atmaya indiğimde... onları gördüm, Dodge City'e gittiklerini ve seni başka zaman göreceklerini söylediler.
The Gestapo would take away your charge card, and you'd tell'em everything.
Senin kredi kartına el koysalar, her şeyi bülbül gibi şakırdın.
Tell'em not to start until i cough! You understand?
Ben söylemeden gitmesinler!
'Tell'em like it is, Pig Pen. You got it! Yes, sir.'
Canımız ne isterse onu yaparız.
And you damn well better tell'em it's no good!
- Amerikan ruhuymuş. - Saçmalık!
You tell'em somethin', they start talkin'.
Bir şeyin hemen dedikodusunu yaparlar.
And you tell'em?
- Sen de onlara ne diyorsun?
- Why did you tell'em?
Neden söyledin onlara?