Hoşlanmadım traduction Anglais
3,324 traduction parallèle
O adamın kıçımı silmesinden hoşlanmadım.
I didn't like that dude wiping my butt.
Şimdiden ondan hoşlanmadım.
I dislike him already.
Bak, bu yerden hiç hoşlanmadım.
Look, I don't like this place at all.
Bu adamdan hoşlanmadım.
I don't like this guy.
Bizimle o şekilde alay etmesinden hoşlanmadım.
I didn't like the way he was laughing at us.
Burda elektriğin kesilmesinden hoşlanmadım.
I don't like the lights going out in this place.
Bunu duymaktan neden hoşlanmadım?
Why don't I like the sound of that?
Hayatımda hiçbir kızdan, Heather'dan hoşlandığım kadar hoşlanmadım.
I've just never liked a girl as much as Heather.
- Tamam, ben hoşlanmadım.
- Well, I'm not.
Bundan hoşlanmadım.
I do not like this.
Kızdan hoşlanmadım.
Oh, I-I didn't like her.
Senden hoşlanmadım çocuk.
I don't like you, kid.
Bundan hoşlanmadım.
I don't like this.
Ses tonundan hoşlanmadım ve bence sen iyi bir tekmeyi...
Well, I don't care for your tone and I'd say you deserve a good kick in...
Ses tonundan hoşlanmadım.
I don't appreciate your tone.
Pekala, bu hangi lisan bilmiyorum ama ses tonundan hoşlanmadım.
Well, I don't know what language that is, but I don't like your tone.
Biliyor musun küçük hanım, sesinin tonundan hiç hoşlanmadım!
You know what, young lady?
Size bir şey söyleyeyim çocuklar bundan hiç hoşlanmadım.
And let me tell you guys something, I didn't like it one bit.
Gerçi, bu adamdan hiç hoşlanmadım.
Seriously though, I don't like this guy.
Ted, bundan hoşlanmadım.
Ted, I don't like it.
Ben bundan hoşlanmadım, Ted.
I don't like it, Ted.
Sen... Ben, Alexandra Udinov. Bu yerden hiç hoşlanmadım.
You're... practice your English.
Katı yürekliliğinizden hoşlanmadım.
And I resent your obdurateness.
O zaman sizden hiç hoşlanmadım, çünkü ben de bir New York Pizza Akademisi mezunuyum.
Well, then I hate you,'cause I'm a Pizza Academy of New York man.
Bu hâlinden hiç hoşlanmadım, Beth.
I don't think I like where you're going with this, Beth.
- Ondan hoşlanmadım.
- I don't like him.
- Bundan hoşlanmadım.
I don't like it.
Hayır, "Ange" den hoşlanmadım.
No, I don't like "Ange".
Sesinin tonundan hoşlanmadım, Mac.
I don't like your tone, Mac.
- Bundan hoşlanmadım.
I don't like this.
- Ben de hoşlanmadım!
I don't like it either!
Peki, belki paranoyakça gelecek ama.. .. aslında az önceki adamdan hiç de hoşlanmadım.
Okay, may be paranoid, but I don't like the fact that that guy was just here.
Ben bundan hoşlanmadım.
I don't like this.
- Buradan hoşlanmadım.
- I don't like it.
- Hoşlandın mı hoşlanmadın mı?
- Do you like him or not?
İnsanların geç kalmasından hoşlanmadığımı biliyorsun.
You know I hate it when people turn up late.
Carmen'le olmamdan hoşlanmadığınızı biliyorum ama size söylüyorum, ben değiştim.
Look, I know you don't like me with Carmen, but I'm telling you, I've changed.
Evimde kilitli kapılardan hoşlanmadığımı bilirsin Grace.
You know I don't like locked doors in my house, Grace.
Ben ve Hannah'dan hoşlanmadınız mı?
You guys liked me and hannah. You didn't like me and hannah?
Başta hoşlanmadın mı?
You didn't like it at first?
Tüm yolcular hepimize, yeni bagaj sınırı politikasından hiç hoşlanmadıklarını bildiriyorlar. Ama tatile çıkarken size asıl lazım olan şeyler nedir?
'All we hear from passengers is that they don't like the new baggage allowance rules,'but honestly, what do you really need to take on holiday?
Senden hiç hoşlanmadığına sevindim valla.
- Oh. I'm so glad he didn't like you.
- Babamdan hoşlanmadığın için üzgünüm.
I'm sorry that you are not my father.
- Kanıtın yerini Bayan Allen'dan hoşlanmadığı için değiştirdiğini söyledi ama ona hiç inanmadım.
I don't believe Mr Slater when he says he moved it out of dislike for Miss Allen.
Ondan hoşlanmadığımı bilemezsin.
You don't know that I don't like her.
Bundan hoşlanmadım.
He'll have more access than ever.
- Adamdan hoşlanmadın mı?
- Don't you like him?
Ondan ve yaptığımız şeyden hoşlanmadığını biliyorum.
And I know you don't like her. And you don't like what we do.
Hoşlanmadın mı?
You don't like it?
Ondan hoşlanmadığım anlamına da gelmez.
He couldn't hold down a job.
Buradaki insanların polislerden hoşlanmadığını düşünmeye başlıyorum.
I'm starting to get the feeling that people around here don't like cops. I try not to take it personally.