Hoşlanmıyorum traduction Anglais
4,340 traduction parallèle
Ama yeterince hoşlanmıyorum senden Seo Yi Soo, böyle şeyleri umursayacak kadar.
But I don't like you enough, Seo Yi Soo, to not care about such things.
Yeterince hoşlanmıyorum senden Seo Yi Soo, bunları önemseyecek kadar.
But I don't like you enough, Seo Yi Soo, to not care about such things.
Efendim, sizi o şekilde düşünmekten hiç hoşlanmıyorum. Ya da annemi. Veya sizi ve annemi.
Sir, I do not like thinking about you in that way, or my mother in that way, or you and my mother in that way.
Başka insanlar için bir şeyler yapmaktan hoşlanmıyorum.
I don't like doing things for other people.
Hayır, hoşlanmıyorum.
No, I-I don't.
- Savunma avukatlarından hoşlanmıyorum.
- I don't like defense attorneys, ma'am.
- Ben de artık ondan hoşlanmıyorum.
See, now I don't like him.
İşte bu yüzden senden hoşlanmıyorum.
See, that's why I don't like you.
İşte onu kullanabilirsin istiyorsan ama ondan hoşlanmıyorum.
Use him if you want on the day, but... I don't like him.
Bir korsan olabilirim, fakat çocukları savaşa sokmaktan hoşlanmıyorum.
And I may be a pirate, but I do not like taking children into battle.
Baban olmaya çalışıyorum. Seni seviyorum ama Eli'dan hoşlanmıyorum.
I love you, but I don't like Eli, not for you.
Ve bundan hoşlanmıyorum, gurur da duymuyorum ama ama gerçekti.
And I don't like it and I am not proud of it, but... But it was real.
Senden hoşlanmıyorum.
I don't like you.
Hepinize geri gelmezdim çünkü bildiğiniz gibi, sizden hoşlanmıyorum ve siz iyi insanlar değilsiniz, ama buraya gelmeye karar verdim..
I wouldn't have come back, at all, because, as you know, I don't like you and you are not good people, but I decided since I am here
Hanımlara yalan söylemekten hoşlanmıyorum, tamam mı?
I don't like lying to the lady, all right?
Sizinle birlikte olmaktan hoşlanmıyorum.
I don't like being with you like this.
Bu dünyada o isimle çağırılmaktan hoşlanmıyorum.
I'd prefer you not use that name in this world.
- Ondan hoşlanmıyorum.
- I don't like him.
Hoşlanmıyorum dedim!
I said I don't like you.
İnanmayabilirsiniz ama, aslında, kızlardan pek hoşlanmıyorum.
You will not believe, but the truth is really, I do not like girls.
Senden hoşlanmıyorum!
I don't like you!
Bak, bana Junior denmesinden hoşlanmıyorum.
Look, I don't like being called Junior.
Adamlarımın cenazesine gitmekten hoşlanmıyorum.
I don't like goin'to the funerals of my own men.
Hayır, bundan hoşlanmıyorum.
No, I don't like it.
- Çünkü bundan hoşlanmıyorum.
- Because I don't like it.
Pek hoşlanmıyorum.
Not my cup of anything.
Durmaktan hoşlanmıyorum.
I don't like it when we stop.
Sizden hoşlanmıyorum çocuklar. Ama kalmanıza izin vereceğim.
You know I don't like you guys, but I'll let you stay.
- Canını yakmaktan hoşlanmıyorum.
- I don't like hurting you.
Uyuyunca gördüklerimden hoşlanmıyorum.
I don't like what I see when I sleep.
Ondan hoşlanmıyorum bile.
I don't even like her.
- Abur cubur yemesinden hoşlanmıyorum.
- I don't like him eating junk food.
Hamburger yemesinden de hoşlanmıyorum.
I don't like him eating fast food either.
Belki de eşyaları atmaktan hoşlanmıyorum.
Well, maybe I don't like throwing things away.
Biliyorsun yaptığım şeyden hoşlanmıyorum.
You know, I'm still not happy about what you did yesterday, Oddie.
Danny'i senden alabilirim, işlerinin çoğu yasadışı ve eğer benden boşanmaya kalkarsan yapacağım demiyorum ama yapabilirim ve bu yüzden boşanmaktan hoşlanmıyorum Irving.
You know that I could take Danny, you know that most of your work is illegal, and you know that if you tried to divorce me, you know that... I'm not saying that I would, but I'm saying that I could, and I'm saying that that is why I don't like divorce, Irving.
Kocandan hoşlanmıyorum.
I don't like your husband.
Seni üzgün görmekten hoşlanmıyorum. Biliyorum.
- I don't like seeing you sad.
Ve ben bunu sana anlatamadım çünkü annem Susan'ı ilk etapta hiç sevmemşti,... ve sen benim uzun mesafeler için ayrıldığımı hiç düşümedin, ve ben de seni kendi dürüstlüğünün çamurunda debelenirken izlemekten pek hoşlanmıyorum.
And I didn't tell you'cause Mom never liked Susan in the first place, and you never thought I was cut out for the long haul, and I don't particularly enjoy watching you wallow in self-righteousness.
Hiç hoşlanmıyorum ondan.
I hate him.
- Bundan hoşlanmıyorum.
- Do not like it!
Seninle o şekilde konuşmaktan hoşlanmıyorum.
I don't enjoy talking to you that way.
Mücevherlerden hoşlanmıyorum, harcayamayacağım kadar da param var yani...
Well, I don't like jewels and I have more money than I need, so...
Kötü haber getiren olmaktan hiç hoşlanmıyorum.
I take no joy in being the bearer of bad news.
Senin dinlediğin müziklerden hoşlanmıyorum.
I don't like the music you listen to.
Çünkü ondan hoşlanmıyorum. Bu yüzden.
Because I don't like him, that's why.
O adamdan hoşlanmıyorum.
I don't like that man.
Ondan hoşlanmıyorum, kötü biri, olmadık şeyler yapar!
I don't like him, he's wicked, he does foreign things!
Senden artık hoşlanmıyorum.
I don't like you anymore.
Ben opera ve bale gibi şeylere gitmekten hoşlanıyorum. Onlar bu tip şeylerden hoşlanmıyorlar.
I like to go to ballet and opera and things, they don't like all that.
Buradan hoşlanmıyorum.
I don't like it here.