Kalmamış traduction Anglais
5,162 traduction parallèle
Bir adamın sağlığı yerinde olduğunda bol parası da varsa kesinlikle yapacak bir şeyi kalmamıştır.
Hell of a thing when a man's got good health and plenty of money and absolutely nothing to do.
Bazen hayat uğruna savaşmaktan yaşamak için zamanım kalmamış hissediyorum.
Sometimes, I feel I'm fighting for a life I just ain't got the time to live.
Bu mahkemeyle ilgili bir iş kalmamıştır.
There's no further business with this court.
Hayır, tavukları kalmamış. Biftek bulabildim ama.
No, they out of the chicken - only beef.
Sekiz, on sene önce bildiğimiz o mağrur boksörden eser kalmamıştı.
He's nothing like the once proud boxer we remember only a decade ago.
O olmadan, destek görmekten umudu kalmamış, ölüme doğru giden bir avuç zorbayız.
And without her, we're but a dying flock of vigilantes with no hope of ever being reinforced.
Transferi yapmamakla kalmamış bütün hesaplarımızı boşaltıyorlar.
Not only did they not make the transfer. They're emptying all of our bank accounts.
- Eski halinden eser kalmamış.
- You're not the man you once were.
Mühür ondaysa yapılacak bir şey kalmamıştır.
But... if he... has the seal, there's nothing to be done.
Yiyecek pek bir şey kalmamış, hepsini Xaoi yemiş.
There's not much else to do here, except watch Xaoi eat.
Fazla zamanımız kalmamış demektir.
Means we haven't seen each other for a very long time
Margot'nun kızı Simone yalnızca radikal siyasi görüşler ve terörizme inanacak şekilde yetiştirilmekle kalmamış aynı zamanda annesine itaat edip her istediğini yapacak şekilde yetişmiştir.
Margot's daughter, Simone, has been raised with not only radical politics and to believe in terrorism, but to obey her mother and do whatever her mother asks.
Ama hiçbir şeyi kalmamış... bir çocukken bile... ejderha korkusunu yenmeye... ve insanları özgür kılmaya yemin ettim.
But even as a boy... left with nothing... I vowed to rise above the fear of dragons... and liberate the people of this world.
Hayır, malesef kalmamış.
No, we don't have one.
Bu dördüncü çeyrek artık. İki dakika var, mola kalmamış.
It's the forth quarter now, two minute warning, you got no timeouts left.
Zerre büyüsü kalmamış ruhlar.
Completely empty of magic.
Bir kere karşılaştı ikinci kere de ve oyunun sonunda Adrian Prussia ile girdikleri bu karmanın kör kurşununda ki bu adam onu daha önce bir kere vurmakla kalmamış bir Carl Yastrzemski beyzbol sopasıyla da tehdit etmiş biri olarak tüm bunlar Doc'ın kafasında bir soruyu canlandırıyordu :
He bounced once, twice... and then off the end of the board in a blind cannonball... down into old karma with Adrian Prussia... who had not only shot at him once... but threatened him with a Carl Yastrzemski Special baseball bat. All this leaving Doc to wonder :
Adam neden kalmamış?
Why wouldn't the guy stay?
Artık dikkatleri tek kaşından alacak bir şey kalmamış.
Now there's nothing to distract from your unibrow.
Davalıların hataları sonucu ülkemiz milli çıkarları için çok öneme sahip Yağmurcu adlı kitle imha silahının kaybıyla kalmamış fakat bundan da önemlisi, yaptıkları hata, yaşamı bize emanet edilen bir askerimizin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanmıştır.
But the errors of these defendants... resulted in the loss of a weapon of mass destruction... called Rainmaker, which was a rare opportunity of immense national interest. But even more significant than that... their errors resulted in the loss of a life of a soldier... whose life was our responsibility.
Sorunu kalmamış olmalı.
She'll be fine now.
Bok dolu lağım borusuna girmekten başka şansı kalmamış.
He had no choice but to crawl into a sewer pipe full of shit.
Mari Fe, babasının karakoluna sürüklemiş. Başvuruyu doldurmaktan başka seçeneği kalmamış.
Mari Fe dragged him to her dad's station, and he had no choice but to fill in an application.
Prostat dükkanına gittim, ama ellerinde fıstık büyüklüğünde kalmamış.
I went to the prostate counter, but they didn't have no peanut-sized ones.
Bütün olması gereken, sorumsuz bir pislik, sonrasında da, kontrol panelindeki düğmelere basacak hiç kimsen kalmamış.
All it takes is one trigger-happy fuck, and next thing you know, you got nobody to push the buttons on the control panel.
Merhaba, bir arama yapmam gerekiyor ama hiç bozukluğum kalmamış.
Hey, hey, listen I'm trying to make a phone call over there and I don't have any change so if I could borrow some out of this money.
Piç kuruları bizi soymakla kalmamış, heykeli de alıp gitmişler.
Those bastards robbed us, and they even took the stupid statue.
Hiçbir şeyi kalmamış adamın.
There's nothing left of him.
Cesedini kazıp çıkarana kadar, bildiğiniz hiçbir şey kalmamış geriye.
By the time they dug her up, there was basically nothing left.
- Hiç yer kalmamıştı fakat kondüktör eskiden Versailles'da şarap garsonluğu yaparmış.
- It was overbooked but... the conductor used to be a sommelier at the old Versailles.
Anlaşılan arkadaşlarının artık sana ihtiyaçları kalmamış.
It seems your friends do not need you anymore.
- Uh, yok, kalmamış.
- Uh, no, we're all out.
Kalmamış dedim, tamam mı?
I said we're all out, okay?
Şu adam kara borsada satıyor vay alçak vay! Bilet kalmamış boşuna bakmayın.
its house full no ticket is available.
Karısı ve çocuğu için bişeyi kalmamış.
His wife and child have nothing.
Tüpümüz kalmamış.
There are no more canisters here.
Ne diyeceğim, galiba hiç Tylenol kalmamış.
You know what? I don't think I have any Tylenol.
Umarım çok geç kalmamışsındır.
Well, let's hope it's not too late.
Didi, tahılımız kalmamış.
Didi, we've no more grain.
Yapılacak ilave bir şey kalmamış.
There is nothing further to be done.
Her ne kadar yapmayı istemesem de başka bir gezegenden Dünya'ya gelip 400 yıldan fazla kalmam gerçeği gibi, istesem de istemesem de olacak olan oluyor.
It's because even though I didn't want to, I still have to do things if I'm told to. Such as the fact that I had to live on Earth for over 400 years, whether I wanted it or not. So, if it's supposed to happen, it happens.
Zaten okula da pek gitmiyordum orada kalmamın ne anlamı var ki?
Well, I can't even study anyways, so it's pointless to just stay away.
Daha on beşimde, gençliğimin baharındayken dul kalmam zaten haksızlık!
It's already unfair that I became a widow at the age of fifteen, in the flower of maidenhood!
Çünkü para şu an bizim canlı kalmamızı sağlayan tek şey.
'Cause the money's the only thing keeping us alive right now.
Ayağa kalmamızın zamanı geldi!
I say it's time we make a stand! - Yeah! Yes!
Kirova çileden çıkmıştı, Lissa da kıçımı kurtarıp Aziz Vladimir'de kalmamı sağlamak için baskı gücünü kullanmıştı.
Kirova flipping out and Lissa using compulsion to save my ass, just another night at St. Vladimir's.
Evde yalnız başıma kalmam da değil.
It's not being able to stay home alone.
Surly ile çalışmak zorunda kalmamız tam bir felâketti.
It's been a disaster. We had to work with Surly.
Hayatta kalmamın sebebi bu.
That's why I stayed alive. For her.
SHIELD'ı bulmaya yardım edişin kalmamın büyük bir sebebi.
Knowing that you helped found S.H.I.E.L.D. is half the reason I stay.
Konferansta bir gün daha kalmam gerekiyordu. Reilly'nin "idiyopatik hipertansiyon adrenal denervasyonu" sunumu sırasında uyuyakaldım.
I should've stayed another day at my conference, but I was falling asleep to Reilly's paper on adrenal denervation of idiopathic hypertension.
kalmadı 44
kalmam 16
kalmak istiyorum 46
kalmayacağım 36
kalmanı istiyorum 30
kalmamı ister misin 17
kalmak mı 16
kalmalısın 16
kalmam 16
kalmak istiyorum 46
kalmayacağım 36
kalmanı istiyorum 30
kalmamı ister misin 17
kalmak mı 16
kalmalısın 16