Karıştır traduction Anglais
10,898 traduction parallèle
Bunu düşününce insanlardaki dargınlık hissiyle karıştırılabilecek bir his tattım.
Now that I think of it, I did experience a sensation that could be misconstrued as human resentment.
Ve çok kafa karıştırıcı.
And super confusing.
- Yani, bu gerçekten kafa karıştırıcı.
So, it's really confusing.
Benimle karıştırılmış olmak bu kadar kötü mü?
Is it that bad being mistaken for me?
DNA örneği vermeyi reddetti. Ben de hayvanat bahçesindeki tanıdıklarımı aradım. Çöpleri karıştırıp boş bir üzümlü gazoz şişesi buldular,
He refused to give us a DNA sample, so I placed a call to my contact at the zoo, who happily dug through the trash and found a can of the grape soda preferred by Mr. Reynolds.
Cümlelerinizle beni anlıyor gibisiniz ama ses tonunuz kafamı karıştırıyor.
The words sound like you get it, but your tone is throwing me.
Kabil'de, o fikirler Afgan öğrencilerin, Marksizm hakkında yazılmış Rusça'dan kötü çevrilmiş kitaplardan buldukları, sol kanat teorileriyle karıştırıldılar.
Back in Kabul, those ideas then got mixed up with other left-wing theories that the Afghan students found in badly-translated Russian books about Marxism.
Lyman'ı senin siyah bilgisayarını karıştırırken buldum.
I found Lyman here snooping through your black laptop.
Burnunuzu karıştırırken yakalanmayın. Yoksa Gogalı Çocuk olarak nam salarsınız ve önümüzde daha sekiz hafta var.
Don't get caught picking your nose, or you're gonna be known as the Booger Kid, and we got eight weeks to go.
Burnunu karıştırırsın!
You pick boogers!
- Beni başkasıyla karıştırıyorsun.
You mistake me for someone else. No.
Biz zaten o kadar karıştırılır.
We're already mixed up in it.
- Onu başkasıyla karıştırıyorsunuz.
You mistake him for someone else.
Biliyorsun, bizim kafa karıştırıcı duygularımızın Scorpion için kötü olacağını varsaydık.
You know, we, um, we assume that our perplexing, uh, feelings... uh, will interfere with Scorpion.
Kahve karıştırıcı almaya gitmiştim.
Once, I... I left to go get a coffee stirrer, right?
Muhtemelen geçmişte, kafa karıştırıcı oldum.
I've probably been confusing in the past.
Bu bir klasik, Winston ve Coach etrafı karıştırıyor.
It's a classic Winston and Coach mess-around!
Bu bir klasik, Winston ve Coach etrafı karıştırıyor.
It's a classic Coach and Winston mess-around.
- Bu çok kafa karıştırıcı!
- It's very confusing!
Eğer hepsini atropin ve nifedripinle karıştırırsam, zaman kazandırabilir. - Ne kadar zaman?
If I mix it exactly with the atropine and nifedipine, that may buy some time.
- Sanırım sanırım onu oradan almış ve kafamızı karıştırsın diye kanı ve motel çarşaflarını oraya bıraktın.
I'm guessing that you picked at that scab, and left the blood on the motel sheets as a mislead.
Çok kafa karıştırıcı Ne çok kemik var.
♪ These bones are so numerous ♪
Yine Tyson olayıyla kafamı karıştırıyorsun.
You got me confused for Tyson again.
Karıştır ve eşleştir.
Mix and match.
Kim kanını ve kemiğini resme karıştırır ki?
Who mixes their blood and bones into paint?
Biliyorum, okuyacak iyi bir kitap bulmak için böyle yerlerde saatlerce sayfa karıştırırdım.
I used to spend hours in places like this, thumbing through page after page, looking for the perfect read.
Sanırım şok edici sözcüğünü başka bir sözcükle karıştırıyorsun.
I get it. I think maybe you're confusing
Dersten döndüğümde onu odamı karıştırırken buldum.
I came home from classes and found her snooping in my room.
Benzodiazepin kendisi için değil o kötü kızlar içindi. Votkaya karıştırıp uyutmak için.
The benzodiazepines, they weren't for her, they were for the mean girls, to put in the vodka to knock them out.
Bunlar güçlü bir nefret göstergesi Bay Briggs ve nefret sizin gibi etrafındaki herkesi ve her şeyi kontrol etmek isteyen biri için kafa karıştırıcı bir şey olabilir.
Those are strong feelings of hate, Mr. Briggs, and hate can bring confusion to a man that wants to control everything and everyone around him.
O şapka herkesin kafasını karıştırıyor.
Yeah. I think we're all a little confused by it.
O biraz kafa karıştırıcı bir kadın.
She's a very complicated woman.
Sistemi çalıştırıyorlardı. Yanlış bir kodla karıştırdılar ve birden bozuldu.
They were running the system, encountered some corrupted code, and it fritzed.
Bunun sen ve arkadaşların için kafa karıştırıcı olduğunu biliyorum.
I know this is confusing for you and your friends.
Ayrıca baş başayken telefonunu al bir karıştır.
And when you're together go through his phone.
- Hayır ama katil, o koşu yaparken kurbanın ceplerini karıştırıyormuş.
No, but the killer was still looking Through the vic's pockets when he jogged up.
Karanlıkta birisiyle rahatlıkla karıştırılabilirsin.
In the dark, someone could easily have mistaken him for you.
Çok kafa karıştırıcı.
In a... in a very confusing way.
Bu şeyler kafa karıştırır.
Look, these things are tricky.
Zehirli bitkilerle karıştırılmıştı.
It is mixed with poison.
Sen de bu iyiliğin karşılığı olarak kuzenin dosyalarını karıştırıp önemli bir boşanma sonrası yalnız yaşayan bir kaç müşteri buldun.
And you decided to repay that favor by going through your cousin's case files and finding out a few clients who were living alone, fresh off a big settlement.
Burda ne haltlar karıştırıyorsunuz?
What the devil are you doing?
Şu an karıştırıyor muyum yoksa kolum sabit de dünya mı dönüyor?
Hey, am I stirring right now? Or is my arm still and the world is stirring?
- Bu ne kadardır karıştırılmadı?
How long has this been unstirred?
! Neden bu iki aptal aşırı gerilim koruyucuyla güç dağıtım panosunu karıştırdı ki?
Why did those idiots mix up power strips and surge protectors?
Sürekli bu ikisini karıştırıyorum.
Always get those two confused. You're fine.
Ben elimle yoklarken bile hangisi göt deliğim karıştırıyorum.
I couldn't pick my butthole out of a lineup.
Diğerler yöntemler sadece işleri karıştırır.
Others only make a mess of things.
Hayır, şey, öyle düşünmüyordum ama herkese yalan söyledim ve her şey karıştı. Peki.
No, well, I didn't think it was, but now I've lied to everyone and it's all a big mess.
Kafam karıştı. Sanırım ikisi de.
I get them confused.
Ne yapacaksınız? Ne zamandan beri gazetecilerin ne yazacağına karışır oldunuz? Karıştığımız yok.
And that premiere secretary calls me and tries to put pressure on the media...