Masa traduction Anglais
7,131 traduction parallèle
Normal bir odada duran normal bir masa gibiydi.
That made it look like a regular table in a regular room.
Bir masa bir de kalem alırsın.
You take a table. You take a pen.
Fotoğrafı gören kişi de bu masa bir kalem kadar.
The person looking at the picture says, " oh, this table's only as big as a pen.
Ya kalan küçük eşyalarımızla onu tamamlayacağız..... ya da bu masa çok komik görünecek.
We got to replace the rest of our stuff with tiny stuff, or this table is gonna look ridiculous.
Belki dirsek gücüyle masa kırma denemeleri.
Maybe smash a desk with my elbow.
- Eski bir masa örtüsü.
- An old tablecloth.
- Masa örtüsü mü?
- A tablecloth?
Ama görünüşe bakılırsa beni masa başına almak istiyor gibisiniz.
But it sounds like you want to send me off into the sunset behind a desk.
Yani şimdikinin masa etrafında olanı.
So... this, but around a table.
Bize bir masa ayırdım.
I've booked us a table.
Masa saat 9'a ayrıldı.Hadi.
The table's booked for nine. Go on.
Masa örtüsünü çekiştirme.
Oh, don't yank on the tablecloth.
45 dakikadır masa bekliyoruz.
We've been waiting for a table for 45 minutes.
10. masa şarabını istiyor.
Table ten is looking for their wine.
Masa da annem ve babam için.
And the table is for my parents.
Beni masa işinden kurtardığın için sağ ol.
Thanks for saving me from desk duty. Great.
Geceyi kimin daha iyi masa tenisi oynadığını tartışarak geçirdik. Çok tatlı yanılıyordu.
She was adorably wrong.
- Tıpkı senin masa tenisi oyunun gibi.
Kinda like your ping-pong serve. Oh, my God.
Batı tarafında masa tenisi oynanabilen birkaç bar var ben de düşündüm ki, oraya gideriz. İçeriz, sohbet ederiz ve sonra da umut ediyorum ki, bir şeyler rahatsız edici şekilde rekabete dönüşür.
There's a bar in the west village that has a bunch of ping-pong tables, so I thought we could head over there and have a drink, talk, and then, with any luck, things will get uncomfortably competitive.
Harika, şimdi masanın üzerindekileri kaydırıp, masa üstü seks yapalım.
Perfect, we can just skip straight to making out on your desk.
- Tamam da o masa benim değil, şu benim.
Yeah, that's not my desk.
Ne derler bilirsiniz, bir cinayeti masa başında çözemezsiniz.
Well, you know what they say- - you can't solve murders sitting behind a desk.
İnsanlar BuzzFeed, Candy Crush, anlık mesajlaşma... Twitter, Instagram ve Snapchat olmadan önce masa başında ne yapıyorlardı?
What did people do at their desks before Buzzfeed, Candy Crush, Instant Messaging, texting, sexting, tweeting,'gramming, and Snapchat?
Şansına bir de masa başı görevdesin.
Lucky you, you're on desk duty too.
- Masa başında olmalısınız.
You're on desk duty.
Şurada bir masa vardı hatırlıyor musun?
Remember there was a table over there?
Masa oyunu oynuyoruz. Dedem kumarhaneye gitmiyor, ben de kısmi ücretsiz oyunlardan uzak duruyorum.
We're playing board games so that grandpa avoids the casino
Masa oyunları bir bardak şarapla iyi gider.
Board games go good with a glass of wine.
Masa süsünü bajagda unuttum.
I left the centerpiece in the trunk.
Masa süsünü bagajda unutmuşum.
- Peachy. I left the centerpiece in the trunk.
En arka masa.
Back table.
Bak, şu masa kalkacak gibi.
Look, that table's getting ready to leave.
Yanlış masa.
Hey. Wrong table.
Hadi gidelim, Mako bizim için lokantadan bir masa ayırttı.
- Come on, mako got us a table at the restaurant.
Bir kişilik masa?
Table for one?
Barmenlik yaptığı yerde bende masa bekçisi olarak çalışıyordum.
I-I used to wait tables where he bartended.
Hadi masa gitmeden bir oyun oynayalım.
Come on, let's get a game in before they take this thing.
Ben de hep birlikte oturup masa oyunu oynama planları yapıyordum.
And to think we could have all been sitting around stuffed, playing board games.
5 tanesi öğle yemeği için ofisten çıkmıştı ve 4 tanesi masa başında yiyordu.
Five had just left the office for lunch, and four ate in.
Olamaz, masa-yanı-oturması.
Oh no, a next-to-desk-sit-down.
Rahiplerden biri kaçmaya karar verip, belgeye göre evden, evin, üst odalarından birinin anahtarı, iki tahta kiriş büyük ihtimalle çatıyı ayakta tutan, altı kuş ve bir masa.
And one of the priests decided to run away and he stole from the house, according to the scroll, a key to one of the upstairs rooms, two wooden beams that presumably held the roof up, six birds and a table.
Bütün astranotların buraya gelip bu masaya oturmak istemelerinin sebebi, bu masa ve bu ofisteki bütün mobilyalar, bu ofiste gördüğünüz herşeyin, Yuri Gagarin'e ait olması.
And the reason every astronaut wants to come here and sit at this table is because this table, and all the furniture in the office, everything you see in the office, belonged to Yuri Gagarin.
- Masa, gramafon ve...
- The desk and the gramophone and the...
Masa on.
[Bell rings] Table ten.
Suyu için ince bir masa olduğunu falan söylerim.
I'll tell him it's a tiny table for his water.
Bu arada Dedektif Hanson rahatsızlığınız için ayaklı masa öneriyorum.
Oh, by the way, Detective Hanson, you might consider a standing desk for that condition.
Bir iş bulup masa başında 40 yıl daha oturabilmek için altı yıl daha bir sırada oturmak istemiyorum.
I don't want a seat behind a desk for the next six years... So I can get a job and sit behind a desk for the next 40.
Bir masa başı işinde ömrümü harcamak istemiyor olabilirim ama hapishanede çürümek istemediğimden adım gibi eminim.
I may not want to spend my life at a desk job, but I sure as hell don't want to spend it in jail either.
Beni tanımasa da hayatı boyunca onunla hep ilgilendim.
Even though she doesn't know me, I've looked out for her for her entire life.
Bahçe tavukları, sadece masa kontrol kartlarıyla oyunu yavaşlatmayı sağlayan kontrol destesi oyuncularıdır.
Free-range chickens are primarily control-deck players that slow the game down with board-control cards.
- Ben de masa süsünü oraya bırakırım.
Which is where I will leave your centerpiece.