English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Anglais / [ Y ] / Yaşlanıyorsun

Yaşlanıyorsun traduction Anglais

267 traduction parallèle
Yaşlanıyorsun Jean.
You're getting old, Jean.
Yaşlanıyorsun Albay.
You're getting old, Colonel.
Gittikçe yaşlanıyorsun. Koca bulmak için artık son şansların.
You're getting pretty old, you know?
Yaşlanıyorsun herhalde.
You must be growing old.
Yaşlanıyorsun.
You're growing old.
Yaşlanıyorsun, Ben.
You're getting old, Ben.
Artık yaşlanıyorsun ve....... kadınlar ve adamlar arasındaki durumları anlamıyorsun.
You are getting so old you no longer understand the matters of delicacy between the men and the women. [Laughs] Me?
Yaşlanıyorsun Gray.
You're getting old, Gray.
Yaşlanıyorsun.
You're getting old.
- Bence yaşlanıyorsun.
- I think you're slipping.
- Çabuk yaşlanıyorsun, o kadar.
- You're aging fast, that's all.
Çabuk yaşlanıyorsun, o kadar.
You're aging fast, that's all.
Sanırım yaşlanıyorsun.
You must be getting old.
- Yaşlanıyorsun hayatım...
- You're getting old, my dear...
- Sende gittikçe yaşlanıyorsun
- You're getting too old.
Ve sen de yaşlanıyorsun.
And you getting older too.
Belki de yaşlanıyorsun.
Or maybe you're getting old.
- Yaşlanıyorsun.
- You're getting old.
Gençken iyi hoş ama yaşlanıyorsun artık, yaş 30'a dayandı boksör.
That's great when you're a kid, but you're getting on, you're pushing 30, slugger.
Sen iyice yaşlanıyorsun, olmadık şeyler görüyorsun.
You're getting so old, you're seeing things.
Yaşlanıyorsun, arkadaşım.
You're not getting any younger, fella.
Yaşlanıyorsun artık.
You're getting old.
Yaşlanıyorsun artık.
You're getting older.
Sevgili küçük Tomas'ım, yaşlanıyorsun.
My dear little Tomas, you're getting old.
Gittikçe yaşlanıyorsun.
Ah, you're getting no younger.
Görüyorum ki, yaşlanıyorsun.
You've grown old, I see.
Sen yaşlanıyorsun, ben şişmanlıyorum ve saçlarımız beyazlıyor.
You're getting old and grey, and I'm getting fat and grey.
Kanımca sen yaşlanıyorsun.
In my opinion, you're getting old.
Yaşlanıyorsun.
You're getting too old.
Her geçen gün yaşlanıyorsun dostum.
Every day you get older.
Yaşlanıyorsun, Marello.
You're getting old, Marello.
- Yaşlanıyorsun, ha?
- Getting old, huh?
Ama artık yaşlanıyorsun, tembel ve yavaşsın.
But now you're getting old and lazy and slow.
Yaşlanıyorsun.
You're just getting old.
150.000 dolara olsun bitsin. Bakıyorum beceriksizleşmeye başlamışsın ve yaşlanıyorsun.
You're getting older, Sulleiman, and then incompetent.
Yani sen yaşlanıyorsun diye her şeyin durduğunu mu... düşünüyorsun?
You think everything stops because you're getting old?
Dağda yaşamak için artık yaşlanıyorsun.
I think you're getting too old for the mountains.
Ama yaşlanıyorsun.
But you get older.
- Yaşlanıyorsun, ha Lilica?
- Getting old, eh? Lilica?
Yaşlanıyorsun Lowry.
You're getting old, Lowry
Evet. - Elime yaslanıyorsun.
Oh, yes.
Ve sen, Jeff, geriye yaslanıyorsun.
And you, Jeff, you lean backwards.
Gitgide yaşlanıp, moruklaşıyorsun. Korkaklaştın!
You're getting old and rickety... and scared!
- Yaşlanıyorsun.
You're getting old, Buster.
Öyleyse neden arkana yaslanıp bunun keyfini çıkartmıyorsun ki?
So why don't you just sit back and enjoy it?
Üzerine yaslanıyorsun arkadaşım.
You're leaning on him, buddy.
Neden Harry'nin mobilyasına yaslanıyorsun?
What are you doing leaning on Harry's furniture?
Neden sadece arkana yaslanıp keyfini çıkarmıyorsun?
Why don't you just lay back and enjoy being inferior?
Yürüyor, duruyor... oturuyor, bir masa buluyor üzerine yaslanıyor, uzanıyorsun.
Walk, stop, sit down, take a table, lean on it, stretch out.
Neden arkana yaslanıp detayların keyfini çıkartmıyorsun?
- Why not lean back and just enjoy these details?
Sen burada olduğunda hemen açıyorsun, arkana yaslanıyorsun, o kadar.
When you are here you turn it on, lie back and that's it.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]