Özel bir şey değil traduction Anglais
259 traduction parallèle
Özel bir şey değil.
Nothing special.
- Özel bir şey değil.
- Nothing special.
Oh, özel bir şey değil, tatlım.
Oh, it's nothing personal, dear.
- Özel bir şey değil.
- Nothing in particular.
Özel bir şey değil.
Nothing special
Çok özel bir şey değil.
Nothing very specific, I'd say.
Özel bir şey değil.
Not especially.
Çokta özel bir şey değil.
It's nothing special, really.
Bu öyle ilk baskı ve özel bir şey değil sadece bir kitap.
It's not a first edition or anything, just a book.
Yine de özel bir şey değil mi?
Really something else.
- Özel bir şey değil.
- It's just some inexpensive claret.
Özel bir şey değil, ulaşım için.
Of course, it's nothing special. Just for transportation.
Özel bir şey değil, sadece konuşalım.
Nothing in particular - just talk.
Gerçekten. Bu, sana özel bir şey değil.
Really, it's nothing personal.
Fakat özel bir şey değil sadece getir götür.
But that's nothing special. Just transportation.
- Özel bir şey değil.
- Nothing special
Özel bir şey değil.
Nothing special. Chit-chat.
Hayır.özel bir şey değil.
No, it's nothing special.
Özel bir şey değil.
Nothing in particular.
Özel bir şey değil, sadece kızarmış peynirli ekmek. Siz de ister misiniz?
Nothing much, but would you like to share my toasted cheese sandwich?
Özel bir şey değil, memur bey.
Nothing special, officer.
Yani, özel bir şey değil.
I mean, it was nothing specific actually.
Olan budur, ve daha özel bir şey değil.
That's what it is, and nothing more elegant than that.
Özel bir şey değil, kızı düşünüyordum.
No particular reason, I was thinking of the girl
Çok da özel bir şey değil. Sadece diyalogları başlatmak için bir fırsat.
JUST AN OPPORTUNITY TO OPEN UP DIALOGUE.
Özel bir şey değil.
Nothin'special.
Özel bir şey değil. Umarım hoşuna gider.
I hope you enjoy it.
60 yaşında olmak özel bir şey değil.
It's nothing special to turn sixty.
Özel bir şey değil, memur bey.
Nothing special, offiicer.
Özel bir şey değil.
Nothing specific really.
Ama özel bir şey değil.
But nothing special.
Özel bir şey değil.
It's nothing special.
Kişisel bir şey değil Bay Parrish... ama aramıza katılıp da özel meselelerini halletmek için... yasalardan yararlanmaya çalışan yabancılara pek sıcak bakmıyoruz.
Nothing personal intended, Mr. Parrish... But out here we just don't take kindly to strangers who come among us... And try to use our law to settle their private grudges.
- Ama ben de özel bir şey var, değil mi?
- But I have something special, not so?
Güzel bir yer değil, Kholmogori'de özel bir şey yok.
It's not a nice place, Kholmogori is nothing special.
Burası benim özel ofisim. Kampanyanın acısını unutturacak bir şey, değil mi?
Anything to take the pain out of campaigning, eh?
Onu çıkartabilecek veya şereflendirecek bir şey değil ama ses gibi koku gibi özel bir olay gibi bir şey.
Not something that could get him out, or grace him, but something like a noise, a smell, a particular event.
Eş, çocuklar, ev, kariyer, birikimleriniz şahsî zevkler ve özel amaçlar ve bu utanılacak bir şey değil. Sadece bu böyle işte.
Wife, children, house, career, savings... personal pleasures and private aspirations... and it's nothing to be ashamed of... that's simply the way of it.
Gerçek deliler burada değil. Onlar özel kliniklerde tutuluyorlar. Ve elbette bu anlaşılabilir bir şey.
The rich who go mad are not here, they're hidden in private clinics... of course it's understandable... just imagine if poor people realized that even the rich go crazy!
Şey, kabul edelim burası bir dans salonu değil, özel.
Well, granted it's not a dance hall... but it's private.
Ona nasıl anlayabilirim hiç bir şey umurunda değil bu adam küçük dünyasında mutlu küçük özel bir proje.
How could I make him understand that I didn't give a damn about all the rest? That I was happy to dedicate myself in peace to my small, petty private project.
Hepsi bu değil, senin için hazırlanmış çok özel bir şey var.
Well, that's not all. There's something very special fixed up for you.
Bu gece bana özel bir şey hazırladın, değil mi?
You got something special for me tonight, huh?
Bu sana değil, bana özel bir şey.
It's not your thing. It's my thing, okay?
ah, çünkü kiliselerin bulundukları konum ile, eee... şey, aslında, bulundukları yer- - açıkçası önemli, dolayısıyla özel bir noktada bulunmalı, ancak bu özellik güzel olup olmamasıyla ilgili değil, daha çok bulunduğu bu konumun enerjisiyle ilgili.
Oh, because apparently, the churches are supposed to be completely in relation with their, uh... Oh, actually, the spot is - has something to do with the actual, uh, importance of that, of that place, so it had to be in a particular landscape, but regardless of, uh, if it's beautiful or not, it was more based on where the actual energy of that place is.
"Özel", "Tuhaf" demek. Deliye yakın bir şey ama deli değil.
Special, peculiar, almost crazy, but not quite.
Bu özel bir şey için değil, değil mi?
This isn't for anything special, right?
Anne ayı ve yavru ayı. Uyumlu bir çift gibi. Özel bir şey olur öyle değil mi?
Mama bear and baby bear, like a matching pair.
Bu, 5nîın yapacağı türde bir şey değil, Tabiî aralarında özel bir şeyler yoksa. James, bir zampara değildi.
He wouldn't stray...
Çünkü bu özel bir şey herkesin bilmesini istediğim bir hikaye değil.
'Cause it's personal, and it's not a story I want a lot of people knowing.
Oh, özel bir şey değil.
- It's nothing special.