English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Espagnol / [ A ] / Anlayacağınız

Anlayacağınız traduction Espagnol

967 traduction parallèle
Anlayacağınız ben de bay Beaumont ile bir ya da iki kez karşılaştım. Ancak, sizin gibi genç bir çifte manevi babalık yapacak biri olduğunu hiç düşünmemiştim. Tabi ki...
Verá, yo solo hablé con Beaumont un par de veces, pero nunca me pareció ser de los que se esforzarían... por ayudar así a una pareja como ustedes.
Albay Bishop, anlayacağınız üzere bu mühim bir konu.
Cnel. Bishop, este es un asunto serio, como se dara cuenta.
Bunu anlayacağınızı biliyordum.
Sabía que lo comprendería.
Yani sizin anlayacağınız, bütün mikropları uzlaştırmak için savaşmazsak herkes kendi sınıfının hastalığından ölür.
Cada uno moriríamos de nuestras enfermedades de clase,... si la guerra no hiciera iguales a todos los gérmenes.
- Anlayacağınız üzere, bayım kitabı benim tarafımdan yayımlanmadı.
- Comprenda, señor que el libro no fue publicado por mí.
Anlayacağınız, bu ev artık bizim değil.
La casa ya no es nuestra.
Anlayacağınız, arabada bırakıp sigara almaya gitmiştim
La dejé en el coche y fui a por tabaco.
Bunu anlayacağınızı söyledi.
El dijo que usted entendería.
- Anlayacağınız...
- Verá...
O yüzden anlayacağınız fena haldeyim.
Así que a mí me fue muy mal.
Biliyorsunuz, Beecham nehrin öteki kıyısı. Ve her zaman Brender County olarak bilinmektedir. Ama anlayacağınız, Brender County, Idaho'ya bağlı.
Sabe, Beecham está al otro lado del río y pertenece al Condado de Brender pero, sabe, el Condado de Brender está en Idaho.
Anlayacağınız, bu çok normal bir durum. Gelenek hukukuna göre öyle yani.
Está todo bien, comprenda el derecho consuetudinario y todo eso.
Anlayacağınız üzere, politikamız evli kadınları işe almamaktır.
¿ Entiende que no es nuestra política tomar a mujeres casadas?
Anlayacağınızı sanıyordum.
Esperaba que lo entendieran.
Anlayacağınız...
Entienda que...
Sizin için kolay anlayacağınız bir tane seçmeme izin verin.
Déjeme elegir algo apropiado para usted. Algo que no le resulte difícil de leer.
Anlayacağınız, İskenderiye ile Bingazi arasındaki tek otel burası. Hiç tahtakurusu yok, yemin ederim.
Es el único hotel entre Alejandría y Bengasi y no tenemos chinches.
Anlayacağınız üzere, bu özel klinikte eşimle ve daha sonra en iyi arkadaşım olacak bir İngiliz ile tanıştım.
Verá, en esa clínica yo conocí a mi mujer y a un inglés que se convirtió en mi mejor amigo.
İnanıyorum ki bu korkunç eylemin çözümü ruhani olayı anlamakta yatıyor. Buna karşın sizin bunu anlayacağınızı ummuyorum Bay Holmes.
La solución de esta muerte está en el entendimiento del fenómeno psíquico aunque no espero que usted lo admita.
Anlayacağınız üzere bugün benim görüşme günüm değil ama onun bunları almasını istiyorum.
Verá, este no es mi día para la entrevista, y quiero que ella tenga esto.
Anlayacağınız gibi benim bir dinim yok ; yani dinen Yahudi değilim.
No soy religioso, así que no soy judío.
Anlayacağınız benim ailem İskoç'tu ve çoğu İskoç'a eski insanların "kehanet" dediği güçler bahşedilir.
Verá, mi familia era escocesa, y los escoceses tienen... poderes que los viejos solían llamar "clarividencia".
Anlayacağınızı umarım, Bayan Harper.
Espero que lo entienda, señora Harper.
- Anlayacağınız Palmer Hanım bizden bir şeyler saklayarak işbirliği yapmış olmazsınız.
-... suceder, no intervenimos. - Entiendo.
Anlayacağınız üzere, bizler işbirliği yaptığımız için huzursuzuz.
Así que estamos ansiosos por colaborar.
Anlayacağınız üzere bir üstü yok.
En lo que a ustedes respecta, es la suprema autoridad.
Anlayacağınız, burayı Byn. MacGregor... ve yanındaki genç hanımlara vermek zorundaydık, çünkü...
Vea, tuvimos que darles esta cabina a Miss MacGregor y a las jóvenes porque...
Beni anlayacağınızı sanmıyorum ama insanların hayatına karşılık para alamam.
No creo que lo entiendan, pero no puedo sacrificar a 100 personas por dinero.
Anlayacağınız önemli bir karar üzerine düşündük.
Verá, lo hemos pensado mucho y hemos llegado a un acuerdo.
10 yıl birliktelik ve 2 çocuktan sonra anlayacağınız üzere beni daha mutlu eden genç bir adamla tanışınca kocamla boşanmıştık.
Tras 10 años juntos y dos hijos, nos separamos cuando conocí a un hombre joven que me hacía tan feliz, ya me entiende.
Sizin anlayacağınız, nehrin bu yanında doğmuş birisiyle ve bir dağın diğer tarafında doğmuş birisini ayırmak için Tanrı'nın nehirleri ve dağları onları ayrı tutması için oraya koymadığına inanıyorum.
Verá, yo pienso que el hecho de que los hombres hayan nacido unos a esta orilla del río y otros al lado de aquel monte,... no significa que Dios haya puesto ríos y montes para tenerlos separados.
Tabii ki, pek fazla önemsemediler. Anlayacağınız, henüz sadece bir kaç saat olmuştu.
No se lo tomaron en serio,... porque habían pasado pocas horas.
Anlayacağınız, Kayıp Kişiler Bürosundan bir adamı buraya göndermelerinden önce 24 saat geçti.
Después de 24 horas... enviaron a alguien del Dpto. de desaparecidos.
- Eh, öyleydim, daha önceydi, anlayacağınız. Şey, uyumadan önce.
Claro, pero eso fue antes... de echarme la siesta.
Anlayacağınız bay Partridge bu bana cinayet gibi geldi.
¿ Sabe qué? - A mí me suena a asesinato.
Anlayacağınız, karım bir hafta önce kayboldu.
Mi mujer desapareció hace una semana.
Anlayacağınız gibi ; Efendim ve ben yolculuğumuza yanımıza kıyafet almadan çıktık.
Verá, el señor y yo salimos sin nuestra ropa.
Uzayın keşfindeki liderliğinizden dolayı en iyi sizin anlayacağınızı sandık :
Como U d. Lidera la exploración del espacio exterior pensamos que lo entendería :
Anlayacağınız, iyi bir ajan sürekli hayatını tehlikeye atar. Her zaman da kazanamayabilir.
La vida de un buen agente siempre está en peligro y no siempre sale bien.
Ancak anlayacağınızı umarım, müşterilerimizin durumunu yasal temsilcileri dışında hiç kimseyle görüşmeme konusunda kesin bir kuralımız vardır.
Seguro que comprenderá que el banco sólo habla de los asuntos de un cliente... con sus representantes acreditados.
Anlayacağınız, vücut ağırlığı omurlara ve eklemlere baskı yapar.
El peso corporal comprime los discos intervertebrales, las articulaciones y demás.
Sevgili Patsy, daha önce yazmadığım için üzgünüm, ama haftalardır ateşten yatıyorum burası oldukça sağlıksız bir yer ve yaşamak için uygun değil anlayacağın yazamadım.
Querida Patsy,... Estoy desolado por no haberte escrito antes, pero estaba muy débil. Estuve con fiebre.
Anlayacağınız, kendisi...
Verá...
Anlayacağınız, kemer felan görmedim
No sabía si estaba muerta o no. No vi el cinturón...
Üzgünüm, ama anlayacağınızı sanıyorum. Anlarsınız umarım.
Estoy terriblemente apenado señor pero pienso que usted entenderá, sé que entenderá.
Anlayacağın üzere diğer üçü olmadan... her parça kullanışsız kalıyor ve şüphesiz bu bilim adamlarının hiç birisi diğerini tanımıyor.
Cada una de las partes es inservible sin el resto. Naturalmente ninguno de esos científicos conoce al resto.
- Sadece söylediğimi. Tanıklar fotoğrafı gördükten sonra Oakley'in o adam olup olmadığını anlayacağız.
En cuanto un testigo vea la foto, sabremos si es él.
Anlayacaklardır. Anlayacağın, sizinkiler sana, sen de sizinkilere alışacaksınız.
Tu familia ya se acostumbrará a ti y tú te acostumbrarás a ellos.
Bu da 140 kere. - Anlayacağınızı söyledi.
Dijo que Ud. Entendería.
Roketleri ters bayıra koyacaklarını anlayacağımızı düşündüler.
Pensaron que creeríamos que pondrían los cohetes en la contrapendiente.
Şu an bizim anlayacağımızın ötesinde bir şey.
Algo que no podemos entender por el momento.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]