Anlayamadım traduction Espagnol
7,539 traduction parallèle
Anlayamadım.
No lo entiendo.
Ne demek istediğinizi pek anlayamadım bayım.
No sé lo que eso significa, señor.
Ama şu kilisenin civarında alarm verildiğinde sıçrayanların nereden geldiğini anlayamadım.
Pero no logro descubrir de dónde vienen estos Skitters cuando suena la alarma cerca de esa iglesia.
Çok özür dilerim, Bayan, ne olduğunu anlayamadım.
Lo siento señorita, no comprendo lo que pasó.
Neyin önemli olduğunu anlayamadım.
No entendía lo que importaba de verdad.
- Anlayamadım?
¿ Disculpe?
Pardon, ne demek istediğini anlayamadım?
Lo siento, no pude entender tu acento.
- Anlayamadım.
No lo sé.
Oyun salonundaki kalemle nasıl dönüştüğümü anlayamadım...
Me pregunto cómo me transformé con esa pluma del centro de juegos.
Ben de anlayamadım...
Yo también me lo pregunto.
Ancak Xolal'ın olaya müdahale etmesini anlayamadım.
Wow! Pero no lo entiendo porque Xolal debio intervenir.
Pardon, anlayamadım?
¿ Perdón?
- Pardon, anlayamadım.
- Disculpe.
Anlayamadım genç bayan?
¿ Disculpa, jovencita?
Anlayamadım?
¿ Disculpe?
- Anlayamadım? - Bu odalara ve emir subaylarının yatakhanelerine.
- En estos despachos... y en las cosas de tu personal.
Anlayamadım?
¿ Perdón?
Yeni işini anlayamadım gitti.
I don y apos ; entiendo este nuevo trabajo tuyo.
Sizleri bilmiyorum ama ben bu yaratığın ettiği tek kelimeyi bile anlayamadım.
No sé ustedes pero yo no pude entender ni una sola palabra que dijo la criatura.
Anlayamadım.
No estoy seguro de si entiendo.
Hâlâ bunun yolun karşısındaki Earl'ün sandviç dükkânı ile alâkasını anlayamadım.
Aún no me queda claro qué tiene esto que ver con la tienda de subs de Earl de en frente.
Sadece bu evin içinde sen neredesin, onu anlayamadım.
Yo solamente no estoy segura de donde estas en... en esta casa.
- Anlayamadım?
- ¿ Qué? - Que no las necesito.
A-Anlayamadım!
¡ Co-con permiso!
- Anlayamadım?
- ¿ Perdona?
Ne yapmaya çalıştığını anlayamadım.
Um, no estoy seguro de lo que Usted va por aquí.
Aslında, ben hala ikinizin en başta nasıl bir araya geldiğinizi bile anlayamadım.
Bueno, en primer lugar no puedo creer que ambos estuvieran siquiera juntos.
İlgi duyduğun şeyleri anlayamadım ve benimle aynı şeylerden hoşlanman gerektiğini düşündüm.
no entiendo lo que te gusta, y piense que te gustaba las mismas cosas que hize.
Kardeşimden bahsediyor ama yasal jargon sebebiyle pek anlayamadım.
Menciona a mi hermano, y no estoy segura de entenderlo debido a toda la jerga jurídica.
Anlayamadım?
¿ Perdona?
Anlayamadım.
No te sigo.
Anlayamadım?
¿ Perdone?
Afedersiniz, anlayamadım Delta-Xray.
Yo... yo... lo siento. Yo... no escuché bien eso, Delta-X.
- O kişi sen misin? - Anlayamadım?
Perdón.
Beyinlerimize anlayamadığımız şeyler yapıyor.
Le hace algo a nuestros cerebros que no podemos entender.
Hiç anlayamadığım bir konu.
Hay algo que nunca entendí.
Anlayamadım?
¿ Disculpa?
Ama anlayamadım.
Sí.
- Anlayamadım.
- No lo entiendo.
- Anlayamadım?
¿ Señor?
Onu anlayabiliyorum ama anlayamadığım şey neden yaptığın şeyi bana söylemedin.
Puedo entender eso, pero lo que no puedo entender es por qué no me dijiste lo que hiciste.
Affedersin, anlayamadım?
- ¿ Qué coño dices?
Esas anlayamadığım, kulübün için öldürdüğün halde neden senin ölmene de izin verdiler.
Lo que no puedo entender es por qué después de que mataste por tu club ellos dieron luz verde a tu trasero.
Nasıl bir klişe olduğunu anlayamadın mı?
¿ No te parece que es el súmmum de los clichés?
Anlayamadığım şey nedeni.
La cosa es que no entiendo el por qué.
- Anlayamadım?
- ¿ Perdón?
Anlayamadığım, niçin bu çocuk okulda değil?
Lo que no entiendo es por qué este niño no está en la escuela.
O sadece... Konuya girdim ve bence ne söylemek istediğimi biliyordum. O ise konuştu konuştu, durdu... ve birden henüz anlayamadığım şeyleri kabul ediverdim.
Solo... Voy y sé lo que quiero decir, y ella sigue y sigue hablando y de repente estoy aceptando cosas que ni siquiera entiendo.
Ama, anlayamadığım konu, neden sadece bir yatırıma dikkat çekildiği.
Lo que Don apos ; entiendo es ¿ por qué sólo uno de mis socios pensado en traer eso a mi atención.
Oliver, sen tanıdığım en zeki adamlardan birisin. Ama konu ailen olunca anlayamadığın şeyler oluyor.
Oliver, eres uno de los hombres más inteligentes que he conocido, pero tienes una opinión ciega cuando se trata de tu familia.
Adli tıp konusunda anlayamadığım birkaç şey vardı.
Eso no podía reconciliarse con, Específicamente, el ángulo