Vaktim traduction Espagnol
6,980 traduction parallèle
Hemen gitmemiz gerekti de. Seni hastaneye götürecek vaktim yok.
Porque tenemos que irnos rápido y no tengo tiempo para llevarte
Sana her zaman vaktim var.
Siempre tengo tiempo.
- Dinle, fazla vaktim yok.
Escucha, no dispongo de mucho tiempo.
Sonsuza kadar vaktim yok.
No tengo todo el día.
- Vaktim olmadı.
No he tenido tiempo.
Biraz boş vaktim olabilir.
Puede que tenga algo de tiempo libre.
Evet öyleydi ama son birkaç aydır beni rahatsız edemediğin için epey bir boş vaktim oldu.
Bueno, no estuviste molestándome los últimos cuatro meses, así que tuve un poco de tiempo extra en mis manos.
Grace'in öğretmenleri için her zaman vaktim vardır.
Nunca estoy demasiado ocupada para las maestras de Grace.
Onunla konuşma vaktim geldi bence. Kadınlara karşı ne yapması gerektiğini anlayacaktır.
Creo que es hora de tener una charla con él para que sepa lo que una mujer realmente quiere.
O babasıyla oluyor, bana da kendime ayıracak vaktim kalıyor.
Él puede estar con su papá, y yo puedo tener un tiempo para mí sola.
Devreye girme vaktim geldi.
yo también ayudaré.
Derin bir nefes alıp perdeleri ateşe vereceğim. Mekan yanarken de ne yapacağımı düşünmek için birkaç gün vaktim olacak.
Voy a inspirar profundamente un par de veces prender fuego las cortinas, y cuando este lugar haya ardido me tomaré uno o dos días para calcular qué voy a hacer.
Seninle şakalaşacak vaktim yok benim.
No tengo tiempo para jugar contigo.
Ne kadar vaktim var?
¿ Cuánto tiempo tengo?
Manikür pedikür vaktim geldi. Şunu görüyor musunuz?
Ahora traigo mis vestidos!
Yani, nihayet kendime ayıracak vaktim oldu.
Estoy recuperando mi vida.
- Hannah, tatlım şeytanlarımla yüzleşme vaktim geldi.
Hannah, cariño, es hora de que me enfrento a mis demonios.
Ancak su anda vaktim yok.
Sin embargo, no tengo tiempo ahora mismo.
Ama vaktim tükeniyor.
Pero se me acabó el tiempo.
Beğene tıklamaya vaktim olmamış galiba.
Supongo que no tuve tiempo de poner "me gusta" en ninguna.
Sanırım Brad'le takılma vaktim geldi.
Creo que es momento de que salga con Brad.
Ne yazık ki vaktim yok.
Por desgracia, no los tengo.
Daha yüksek bir binada karşılaşmış olsaydık telafi edecek vaktim olurdu.
Si nos hubiéramos conocido en un edificio más alto me habría dado tiempo de comentártelo.
Benim ona vaktim yok.
No tengo el tiempo para ello.
Ya artık gidip Küçük Prens'le olma vaktim geldiyse?
¿ Qué pasa si es el momento para mí...? ¿ de ya sabes, ir a estar con el Principito?
Arkadaşlara ayıracak vaktim var gibi mi duruyorum?
¿ Se ve como si tuviera tiempo para amigos?
Hayran zamazingolarına ayıracak vaktim yok.
No tengo tiempo para este... parloteo de mierda de fanáticos.
Çok üzgünüm, konuşacak hiç vaktim yok.
Oigan chicos, realmente lo siento, no tengo tiempo para hablar ahora mismo...
Az önce dedim. Bu saçmalıklara vaktim yok.
Tienen que estar bromeando, les dije que no tenía tiempo para hablar de esta mierda.
Son zamanlar pek vaktim olmadı.
No he tenido mucho tiempo, tal vez.
Konuşacak vaktim yok, Bay Rezendes.
No tengo tiempo de hablarle Sr. Rezendes.
Tevazu göstermeye vaktim yok.
No tengo tiempo para falsas modestias.
Bu saçmalık için vaktim yok.
Yo no tengo tiempo para esta mierda.
Hayır, sana herşeyi baştan açıklayayım, çünkü şuan bolca vaktim var da.
No, déjame explicarte lo que pasó.
ve Missouri'de yatağa attığım her kızı eğlendirecek vaktim yok.
No tengo tiempo, ni ganas de lidiar con la miseria de los demás.
Bunun için vaktim yok.
No tengo tiempo para esto.
Sorulara cevap verecek vaktim yok.
No tengo tiempo para atender preguntas.
Pekala, çok az vaktim var.
Bien, tengo dos segundos.
Tahmin edebileceğiniz gibi epey boş vaktim oldu.
Como se imaginarán, eso me ha dejado tiempo libre.
Bunu silmek için o saate kadar vaktim var.
Entonces tengo hasta esa hora para borrarlo.
Buna vaktim yok.
No tengo tiempo.
- Neler oluyor? - Anlatacak vaktim yok.
No tengo tiempo de decirte, sólo ven!
Aramalarınıza dönecek vaktim yoktu.
Lamento no haber tenido tiempo para responderles.
Beni iyi dinle! Oyun oynayacak vaktim yok!
Escucha. ¡ No estoy jodiendo!
Paris'te yaptığını düşünecek çok vaktim oldu.
Tuve mucho tiempo para pensar sobre lo que me hiciste en París.
Kusura bakma ama bu yaşta, bu işlere ayıracak vaktim yok.
Y a mi edad... no tengo tiempo.
Bugün spor yapacak vaktim olmadı da ondan.
Yo no tengo tiempo para hacer ejercicio hoy.
Kıçımı kaşıyacak vaktim yok.
Bastante maldito ocupado, de acuerdo.
Çünkü oturup seninle tartışacak vaktim yok.
Lo hice porque no tengo tiempo para quedarme parado... y discutir sobre semántica contigo.
Vaktim, taç takmış yeni yetme gibidir.
Mi tiempo es como un bebé con una tiara.
- Sakın başlama, buna vaktim yok.
No empieces con eso ahora, no tenemos tiempo para eso.