English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Français / [ A ] / Al

Al traduction Français

269,848 traduction parallèle
Bu sefer ne alıyorsun?
Qu'est-ce que vous achetez cette fois?
Beni al, eşit derecede sana da sadık olacağım.
Prenez-moi, je serai également fidèle à vous.
Ama kadere bak ki, komşusu Alexei Lagunov,... bir Rus mafya yetkilisi, geç saat ve buz gibi soğuk göz önüne alınınca, o ve oğlunun avukatları bir cesedi kimse görmeden evin bodrumundan bir iş arkadaşının arabasına taşıyabilirlerdi.
Mais comme le destin le voudrait, son voisin, Alexei Lagunov le avtoritet D'une bratva russe, Sentie étant donné l'heure tardive et windchill, Il et son boyeviks pourraient déplacer un corps de son sous-sol
Planet Organic'in yanındaki boş mağazayı alıyorlar.
Non, on est en sous-sol. Ces connards d'entrepreneurs ne s'emmerdent pas à mettre un amplificateur de réseau.
- Bunlar kumar alışkanlığının temelleridir.
Ce sont les fondations de la dépendance aux jeux. Ce travail est payé combien?
"West Altadenia Alışverişçisi" dergisi henüz desteğini açıklamağı için gerginim ve muhabirleri telefonuma geri dönmeyecek.
Je suis tendu car le West Altadenia Shopper n'a pas encore annoncé leur approbation, et leur journaliste ne me rappellera pas.
Hidrofon mikrofonlarımız, akustik silahtan bazı geri dönüşler alıyor.
Nos micros ont capté un peu plus de rebonds du pistolet acoustique.
"West Altadenia Alışverişçisi" dergisinin muhabirlerinden.
Elle est journaliste pour le West Altadenia Shopper.
"Alışverişçi"'de okul kredisi için çalışıyorum ama yaşımın konuyla ilgisi yok.
Je travaille au Shopper pour payer mes études, mais mon âge n'est pas important.
Mali tabloları istemedim çünkü okumam, verimsiz kısımları tespit etmem ve dengelemem bir kaç dakikamı alırdı.
Je n'ai pas demandé le budget car cela me prendrait moins de quelques minutes pour le lire, identifier les inefficacités et les compenser.
Sizden tek bir alıntı bile edinemedim.
Je n'ai aucune phrase de vous.
Al bakalım, bu küreği sonraki geçişinde ona vurmak için kullan.
Là, utilise cette rame pour le frapper au prochain passage.
Rüzgârı ardımıza al ve kızı limana götür Kaptan.
Gardez le vent de dos, et prenez cette fille au port, cap tain.
"West Altadenia Alışverişçisi Sylvester Dodd'u destekliyor."
"Ouest Altadenia Shopper approuve Sylvester Dodd."
- Al bakalım.
Voilà.
Adam bana arabaları gönderirdi ben de işimi yapardım, gelip geri alırdı ; bu kadar.
Le gars m'envoyait des voitures, je faisais mon truc, il les reprenait, et c'était tout.
Kokuyu alıyor musun Sly?
Tu sens ça, Sly?
Şifre çözme hızı göz önüne alındığında Enigma tipi bir cihazla kodu kırmaya çalıştıklarından şüpheleniyoruz.
Vu la vitesse de décryptage, on suspecte qu'ils utilisent une machine de type Enigma pour craquer le code.
Kendisi, yarın başlayacak Uluslararası Satranç Turnuvası öncesinde Sardovia Devletince korumaya alındı.
Elle est séquestrée par le gouvernement Sardovien jusqu'au championnat international d'échec, qui commence demain.
Pekâlâ, her ne yaptıysanız, geri alın.
Eh bien, tout ce que vous avez fait, annulez-le.
Taze fasulye alınacak harika bir yer biliyorum, her zaman tazedir.
Je connais un bon endroit pour récupérer des haricots vert, toujours frais.
Sizi alıp sınırı geçmemiz lazım, derhal.
On doit vous récupérer les gars et franchir la frontière, tout de suite.
Magnezyum hemen alev alır, özellikle de sokak satıcılarının turistlere sattığı maytaplarda bulunan potasyum kloratla birleştiğinde.
Le magnésium brûle rapidement. surtout lorsqu'il est mélangé avec le chlorate de potassium trouvé dans les étincelles vendues par les vendeurs de rue aux touristes.
Tamam, evde harika bir CD var. Gece boyu alıştırma yapabiliriz.
Ok, j'ai le CD parfait à la maison.
Bence William da cesedinden virüs örneği alınsın isterdi.
William aurait voulu qu'on prenne un échantillon du virus sur son corps.
Merkez'den saat başı sinyal alıyorum.
Je reçois des signaux du centre toutes les heures.
Hep öyle bir çocuktu o Stan, her şeyi hep ciddiye alır.
Elle a toujours été comme ça. Elle prend tout très au sérieux.
Haydi, konumunu al.
Allez. Mets-toi en position.
İstersen ikisini birden al.
Voilà un steak. Même deux, si tu veux.
Faul çizgisinden en az dört adım uzakta başla. Dizlerini kır ve yerdeki oklara nişan al.
Démarre 4 pas avant la ligne, plie les genoux et vise les flèches au sol.
Ama onlardan bir izlenim alıyoruz bazı durumlarda da söylediklerini kontrol edebiliyoruz.
Et parfois, on peut vérifier leurs informations.
Gerekli önlemleri alıyoruz.
On prend des précautions.
Merkez'deki tüm bölümlerin ve bölge Meskenlerinin onayı alınmadan hiçbir şekilde suikast düzenlenmeyecek.
Pas d'assassinat sans l'accord des services du Centre et des résidents.
Burada para yok ama alın.
Il n'y a pas d'argent ici, mais tenez.
Süpermarketten çıktı, yarısı dolu bir alışveriş arabasını ardında bıraktı.
... sortait du supermarché, a laissé un charriot à moitié plein.
Eğitim yılının ortasında sınıf yükseltmek alışılmadık bir şey, biliyorum ama çocuğun dikkatini çekmişken kaybetmek istemiyorum.
Je sais que c'est assez inhabituel en cours d'année scolaire, mais nous avons son attention maintenant. Nous ne voulons pas laisser passer ça.
CIA'de Rusça eğitme işini alırsa...
Si elle trouve un travail pour enseigner le russe à la CIA...
Kurban Bayramı'nda ana yemek olarak verilir, oruç sonrası.
C'est le repas principal pour l'Aid Al-Adha après le jeûne.
Henry'nin bir üst matematik sınıfına alınması bayağı güzelmiş.
C'est génial qu'Henry soit transféré dans une classe de maths avancée.
Ben alırdım ama.
_
Alışveriş merkezine falan mı gitsek?
Tu veux aller au centre commercial ou quoi?
Dünyanın dört bir yanından en güçlü buğday tohumlarını alıp çaprazlıyoruz ardından bulabildiğimiz en zararlı böcekleri bulup yeni bitkiler üstünde deniyoruz, sonra yeniden üretiyoruz.
Bien, nous, hum- - nous allons prendre le plus fort plan de blé du monde entier, nous les traversons, puis nous prenons les insectes les plus destructeurs que nous pouvons trouver, testons les nouvelles plantes, et cultiver encore.
Ebeveynler ve çocukları arasındaki eski alışkanlıklar gerçekte orada olanı görmemizi engelleyen duvarlar koyar.
Les vieux modèles entre parents et enfants a crée des barrières qui nous empêche de voir ce qu'il y a réellement.
Zihniniz, eski alışkanlıklarınızla ve inanç sistemlerinizle bütün o şeylerle aranıza girip de onların kim olduğunu, sizin kim olduğunuzu söylediğinde anne-babanızın size olan sevgisini ya da sizin evlatlarınıza olan sevginizi hissedemezsiniz.
Tu peux ressentir l'amour que tes parents ont pour toi ou pour tes enfants, quand les vieilles habitudes et les systèmes de croyance- - toutes ces choses que ton esprit te raconte à propos de qui ils sont, de qui TU es- - se dressent en travers de la route.
Annesinin onu da alıp Moskova'ya dönmesini isteyeceği kadar mı kötü?
Assez pour que sa mère veuille rentrer avec lui à Moscou?
Daha alışamadım hâlâ.
Je dois m'y faire.
Tam anlamıyla alışması iki ila üç yıl sürer.
Il faut 2 à 3 ans pour s'adapter.
Öyle defolu bir şey alırsan her zaman fazla harcanmış zamanı riske atacaksın.
Mais je parie qu'au fond, quand on apprend à vous connaître, vous êtes un type très intéressant.
Peki ya sen bu konuyu alıyor musun?
C'est l'odeur de ta défaite. Oui, et bien, tu sens ça?
Ürünlerinizi nasıl alıyorsunuz?
Comment obtenez-vous vos produits?
Lütfen şu mandalinaları alın. Lezizdirler.
Prenez les mandarines.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]