Bildiğim traduction Français
12,158 traduction parallèle
Bildiğim şey çok basit.
Ce que je sais est simple.
Sorunları yok etmek için bildiğim tek yol oydu.
C'était le seul moyen que j'avais pour éradiquer les Perturbations.
Ama benim kesin olarak bildiğim bir şey var.
Je sais quelque chose de certain.
Sonrasında bildiğim tek şey, buraya geldiği.
Puis il débarque ici.
- Bak, tek bildiğim Holden geldiğinde Gretchen, Antoine'ı kontrol ediyordu.
Je sais juste que Gretchen s'occupait d'Antoine à son arrivée.
Bu benim bildiğim Amerika değil!
Ce n'est pas l'Amérique que je connais!
Bildiğim her küçük cafe ya da fırın herkesin sıraya girdiği modaya uygun tatlılar olan mesela "Gofkek" ya da "Kekböreği. yiyor".
Les seules petites patisseries ou cafés que je connaisse Toutes ont des petits desserts tendances que tout le monde veut essayer, comme les "pie-kie" ou les "cronut".
Bu ailede işlerin nasıl yürüdüğünü bilmiyor olabilirim ama bildiğim birşey varsa bu iş yürümüyor ve işler yeni birşeyler denemeyi reddettiğin sürece daha da iyi olmayacak.
Et je ne sais peut-être pas comment cette famille fonctionne, mais je sais que le commerce va mal et les choses ne vont pas s'arranger en refusant d'essayer de nouvelles choses.
Özür dilemek hariç bildiğim her yöntemi denedim.
Et j'ai fait tout ce que je savais faire, à part m'excuser.
Tüm bildiğim Ari'nin bana dediği.
Tout ce que je sais c'est ce qu'Ari m'a dit.
Bak, Frank hakkında bildiğim tek şey, müzik durduğunda bir sandalye bulur.
Ecoute, s'il y a bien une chose que je sache sur Frank, c'est qu'il arrive toujours à se raccrocher aux branches.
Nerede olduğunu bildiğim sürece...
Tant que je sais où...
Yani benim bildiğim malum ama Pablo için açıklayabilirsin.
Enfin, c'est évident que oui, mais tu devrais peut-être le partager avec Pablo.
Bildiğim ve sevdiğim Jason- - Eşlik etmeni istemiyorum
- Le Jason que je connais et que j'aime - Je ne veux aucune compagnie.
İşi Harvey Specter ve Jessica Pearson gibi avukatların yanında öğreniyorsun ve onlar benim bildiğim bir şeyi biliyorlar.
Vous marchez sur les pas d'Harvey Specter et de Jessica Pearson, et ils savent quelque chose que je sais.
Tıpkı Louis'le tazminat önergesini geçmek için ne yaptığınızı bildiğim gibi.
Je sais ce qu'il a fait. - Tout comme je sais ce que toi et Louis avaient fait pour augmenter vos salaires.
Bildiğim kadarıyla söyleyebilirim ki, Richie'nin tüm yaptığı Seth'i sınırın güneyinde bir bok çukurunda çürümeye terk etmesiydi.
Tout ce que Richie a fait, c'est le laisser pourrir dans un trou au Mexique.
Tüm bildiğim bu kadar.
Je sais rien d'autre.
Tüm bildiğim bu kadar.
J'en sais pas plus.
Tüm bildiğim, yalan söyleyerek kaybedecek ya da kazanacak hiçbir şeyi olmayan birinden bana söylenenler.
Tout ce que je sais c'est ce que m'a dit quelqu'un qui n'a rien à gagner et tout à perdre en mentant.
Tüm bildiğim bu.
C'est tout ce que je sais.
Tek bildiğim babamı öldüren kişinin benden birkaç sene yaşlı olduğu ve adının da Chad Wolcoff olduğuydu.
Tout ce que je savais sur celui qui l'a tué, c'était qu'il était plus vieux que moi Et que son nom était Chad Wolcoff.
Bütün bildiğim bu.
C'est tout ce que je sais.
Bildiğim tek şey derhâl tıbbi yardıma ihtiyacı olduğu.
La seule chose que je peux dire c'est qu'il a besoin d'une attention médicale.
Hayır, bildiğim kadarıyla öyle bir anlaşmaları yok.
Non, pas que je sache.
- Bildiğim daha çok şey var.
Je sais beaucoup de choses.
Bildiğim şu :
Voilà ce que je sais :
Şimdi de bu umursamadığını bildiğim gruplarla çalışmak için altı aylığına Chicago'ya gideceğim diyorsun.
Là, tu parles de déménager à Chicago pendant six mois pour bosser avec des groupes dont tu te fiches.
O kızı ne benim onu bildiğim ne de sevdiğim kadar tanıyorsun.
Vous ne connaissez pas cette fille comme je la connais, comme je l'aime.
Kafa, bildiğim herhangi bir silahla kesilmişe benzemiyor. - Bütün silahları da bilirim ben.
On ne dirait pas que la tête a été coupée par une arme que je connais, et j'en connais la plupart.
Bugün yaşananlar başından beri bildiğim bir şeyi kanıtladı.
Aujourd'hui, tu as juste prouvé ce que j'ai toujours su.
- Clara... - Bu olabileceğimi bildiğim kadar cesur ancak.
Me voilà aussi courageuse...
Bildiğim sırlar...
Les secrets que j'ai...
Onun hakında bildiğim tek bir şey var. Tek bir şey.
Il y a une chose que je sais à son propos.
Ben vergi ödemem. Yani tek bildiğim şey ölüm.
Alors, je ne que connais que la mort.
Tıpkı dünkü dersime neden geldiğini bildiğim gibi.
Tout comme je sais pourquoi tu es venu à mon cours hier.
Şimdilik bildiğim bu kadar, ama yakında fazlasını öğrenirim.
C'est tout ce que je sais maintenant, mais j'en aurai plus pour toi bientôt.
Bildiğim kadarıyla Büro'da bir ajan olarak konumun bitti.
Autant que je sois concerné, votre réputation comme un agent du Bureau est terminé.
Olabileceğini bildiğim kişi olman için bir şansın var.
Et vous avez une chance d'être l'homme que je sais que vous pouvez être.
Bildiğim şey, seni sevdiğim ve beni reddetmiş olman.
Tu le sais. Ce que je sais est que je vous aimais et vous me rejeté.
O yüzden ne bildiğim konusunda gazel okuma.
Alors ne me dis pas que je ne sais pas ce que c'est.
- Bildiğim tek şey bir bomba daha olduğu ve durdurmazsak...
Je peux vous dire ce que je sais... qu'il y a une deuxième bombe à l'extérieur, et que si nous ne...
Belki okulu bildiğim için.
Ou parce que je connais déjà le campus.
Hala zaman harcıyorsun. Bana zaten bildiğim şeyleri söylüyorsun.
- Vous perdez encore du temps à me dire des choses que je sais déjà.
Görünen o ki Bayan Denizci hayvanat bahçeleriyle ilgili bildiğim bir iki şey var.
Il s'avère, Mlle Jarhead, que je connais une ou deux choses sur les zoos.
Ve deftere erişimi olduğunu bildiğim tek bir insan var.
Et je connais une seule personne y ayant accès. Dr.
Üzgünüm, Kevin'ın ailesiyle bir ilgisi vardı ama açıkçası tek bildiğim bu.
Désolé. Il était lié à la famille de Kevin, mais honnêtement, c'est tout ce que je sais.
- Acaba benim bildiğim Sinjin Grup mu?
- C'est la société Sin-Jin que je connais.
Benim bildiğim Cyrus bir hayvandı. Sadece ve sadece bir şeyi takardı. İşlerini halletmeyi.
Le Cyrus que je connaissais était un animal, un monstre qui s'intéressait à seulement une chose... arriver à ses fins.
Kim olduğunu söylemeyeceğim çünkü karnını doyurması gereken iki çocuğu var ve artık bildiğim kadarıyla çok fazla uşak aranmıyor.
Je ne vais pas dire qui, parce qu'ils ont deux enfants à nourrir et il n'y a plus trop de place en tant que valets à ce que je sache.
Bildiğim kadarıyla söyleyebilirim ki bura da kör uçuyoruz.
- On est en aveugle.