English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Français / [ U ] / Un

Un traduction Français

2,515,165 traduction parallèle
O yüzden bence tamamen aklı karışmış bir dedektifsin ve işini yapmaya geri dönmelisin. "
Je considère que vous êtes un inspecteur totalement distrait. Vous devriez faire votre boulot. "
Yani kağıda sarılmış bir kalbe benziyordu.
C'était... On aurait dit un cœur enveloppé.
Sanki bunu rüyasında görmüş. Anlamadığım bir şey.
On dirait un rêve... ou quelque chose que je ne comprends pas.
Diğer dedektiflerden Koob'un kötü muamele ya da tehdit suçlamasında bulunduğuna dair bir şey duymadım.
Aucun enquêteur n'a rapporté que Koob ait fait cette allégation, qu'il ait été maltraité... ou menacé de la sorte.
Sanmıyorum ki birisi gazeteye sarılı öyle bir şeyle bir rahibin bir şeyi itiraf edeceğini düşünsün.
Je n'imagine pas... qu'on pense qu'un prêtre céderait devant quelque chose enveloppé ainsi dans du papier journal.
Ama bence bu biraz abartı.
Mais ça, c'est un peu dingue.
" Tom, Koob'a çok yaklaştık ve olayı çözmek üzereydik ama kilisenin avukatı devreye girip emniyet müdürlüğünün canına okudu.
" Tom, on pressait Koob. On était sur le point de le briser, quand un avocat de l'Église est intervenu. Il a enguirlandé royalement les gros bonnets de la police.
TOM NUGENT'LA DEDEKTİF BUD ROEMER'IN 1995'TEKİ GÖRÜŞMESİNDEN BİR ALINTI
EXTRAIT D'UN ENTRETIEN DE 1995 ENTRE TOM NUGENT ET L'INSPECTEUR BUD ROEMER
Şüpheli bir rahip varsa ve onu araştırıyorsan, bir yere varamıyorsan, hakkında bir işlem yapılamıyorsa sorun çıkarıyor olursun.
Si on a un prêtre et que quelqu'un enquête sur lui sans que ça aille nulle part et que rien ne se passe, ça fait des remous.
Cathy'nin ölümünden sonra bir gece Russ'la konuşuyorduk.
Après la mort de Cathy, Russel et moi bavardions, un soir.
Neredeyse bir yıl boyunca, arabamdan çıkıp apartmana giderken korktum.
Pendant près d'un an, j'avais peur de descendre de voiture pour aller dans l'appartement.
Rahibe Russell'ın orada olduğundan emin olup olmadığını sorduğumda biraz sabrı taştı ve dedi ki " Orada olduğunu söyledim.
Quand je lui ai demandé si elle était vraiment sûre de la présence de sœur Russell, elle s'est montrée un peu impatiente, disant : " Je vous ai dit qu'elle était là.
Hepsi o dost grubundaymış ve katil de o gruptan birisi.
C'était un cercle et l'assassin faisait partie de ce cercle.
Bir uyuşmazlık vardı,
Je sais qu'il y a eu un différend à ce sujet.
Otopsi bilgilerini açıklayamazlarmış çünkü biri suçu üstlenip şüpheli olursa bilgiler önemli olabilirmiş.
Selon eux, ils ne veulent pas le faire car si un criminel se présentait et devenait suspect, ça pourrait leur servir.
Yakından incelediğimde kafasının yan tarafında büyük bir bozukluk buldum.
Un examen plus précis a révélé une grosse cavité sur le côté de la tête.
Bu tür bir travma, ağır bir nesne ile kafatasına sertçe yapılan bir darbe sonucu ortaya çıkar.
Ce genre de traumatisme résulte d'un impact dû à un objet lourd, dense, qui a été frappé avec force contre le crâne.
Birisi öne çıkmaya cesaret etmiş. "
Quelqu'un a eu le courage de parler. "
Kocam onu öldürmeyi planlıyordu.
Mon mari avait échafaudé un plan pour le tuer.
Bu cop...
C'est un bâton...
Kutsal Haç Kilisesinde bir cenazemiz vardı.
On s'occupait d'un enterrement à l'église Sainte-Croix.
Üç dört kişilik ufak bir ekibin tam ortasında ilerliyordu.
Il marchait au centre d'un petit groupe de personnes, peut-être trois ou quatre.
Birisini bir binadan çıkarıp, bir arabaya tıkıştırıp bir yere götürdüyseniz kayda geçmiştir.
On ne fait pas sortir quelqu'un d'un bâtiment pour le mettre dans une voiture sans qu'il y ait de documents.
Gelirsem kayıttaki isimlere bakıp dosya numarasını bulabileceğim söylendi.
Je devrais pouvoir chercher les dossiers dans un répertoire ici?
Eğer Baltimore dedektifleri bu dosyayla ilgilendiyse orada bir dosya kaydı olur.
S'il y avait des inspecteurs enquêtant sur l'affaire à Baltimore, il y aurait un dossier là-bas.
Eyalet savcısının ofisinde de bir dosya kaydı olur çünkü her şeyin kopyası onlara yollanır.
Et le bureau du procureur aurait aussi un dossier. car il reçoit des copies de tout.
Bir dosyanın içindeki kağıt parçalarından ibaret olurlardı.
Il y avait donc des feuilles de papier dans un dossier.
Dosyanın etiketinde "Bir kutu delil ile" yazıyor.
La couverture dit ici : "Avec un carton de pièces à conviction."
Rahiplerle başpiskoposluğa karşı açılan davaları incelediğimde bulduğum her dava ya zaman aşımı kanunundan düşmüş ya da kilisenin ödediği nakit tazminatla uzlaşılmış.
Quant aux procès civils qui ont été menés contre les prêtres et l'archidiocèse, tous se sont soldés par un non-lieu, car il y a eu prescription ou ont été réglés financièrement par l'Église.
50'den fazla isim var ve öğrenebildiğimiz kadarıyla, Baltimore şehrinde sadece bir davada suçlu hükmü verilmiş.
D'après ce qu'on a pu trouver, une seule affaire à Baltimore s'est soldée par un verdict de culpabilité.
Vaktimi ve enerjimi tamamen boşa mı harcıyorum yoksa nazikçe sorgulayıp "Hey, dikkat ediyoruz. Hâlâ buradayız" demekle stratejik bir avantaj mı kazanıyoruz, bundan emin olamıyorum.
On ignore si c'est une perte totale de temps et d'énergie ou s'il y a un avantage stratégique à persister poliment, en disant :
Bu gece, Yom Kippur'un gerçek anlamı hakkında konuşmak istiyorum.
Je veux centrer la discussion de ce soir autour du véritable sens du Yom Kippour : la recherche de la perfection, la reconnaissance des échecs et la nouvelle recherche.
Ve bir sürü Katolik karşıtı fikrim vardı.
Et j'avais un fort sentiment anticatholique.
Anlarsınız ya?
Vous voyez un peu?
İnsanlara "Rahip" demek falan...
Appeler quelqu'un "père" et...
Ama nasıl olduysa konuşmaya başladık ve Cathy'den bahsetti.
Un jour, on a commencé à parler.
Ben de dedim ki "Ben de birisini, aslında ilk aşkımı, Vietnam Savaşı'nda kaybettim."
J'ai dit : "J'avais quelqu'un, mon premier amour a été tué au Vietnam."
Kutsal kitapta bir bölüm vardır. Karanlıktaki her şeyin ortaya çıkmasıyla ilgili.
Il y a un passage dans les Saintes Écritures disant que ce qui était dans les ténèbres sera porté à la lumière.
Bir polisin gelmesini bekliyordum ama gelen kişi...
Je m'attendais à voir arriver un policier, mais c'était...
Sivil kıyafetli bir polis olmalıydı.
Ça devait être un policier en civil.
Dedi ki " Herhalde bir dedektifti.
Il a dit : " C'était sans doute un inspecteur.
Bunca yıldır onun delil olarak tutulması ve bu yüzden bana verememeleri beni düşündürdü.
Toutes ces années, le fait qu'on m'a dit que c'était un indice, qu'ils ne pouvaient pas me la rendre, m'a fait penser :
Kim yaptı, biliyor musunuz?
Avez-vous un coupable?
Delil olduğunu anlıyorum ve dokunmama izin veremeseniz de acaba bir bakabilir miyim?
Je comprends que ce soit un indice et que je ne puisse pas la toucher, mais pourrait-on... Pourrais-je la regarder?
O mektupta ona aldığı nişan hediyesinden bahsetmiş olabilir mi?
Contenait-elle un indice sur le cadeau de fiançailles qu'elle lui avait acheté?
Bir saniye.
Accordez-moi un instant.
Yani kayıtlarda delil olarak sunulduğu yazıyor ama mektubun kendisi...
Donc un relevé montre qu'elle a été enregistrée comme indice, mais il n'y a pas...
Dedektiflerden birinin bana şunu dediğini hatırlıyorum :
Un de ces enquêteurs m'a dit, je m'en souviens :
Başka bir dedektifin soruşturmasındaki tanığın güvenilirliği hakkında bir yorum yapamam.
Je ne peux pas commenter sur la crédibilité de ce témoin... pour un autre enquêteur.
Rahibe Cathy'nin cesedini görmesi hakkında verdiği detaylardan biri onu gördüğünde suratındaki kurtçukları temizlediğiydi.
Un des détails qu'elle a répété à propos du cadavre retrouvé de sœur Cathy était... qu'elle avait enlevé des asticots de son visage.
Bir sinek yumurtladığında, bir gün içerisinde yumurtası yaşayan, kıpırdayan bir kurtçuğa dönüşür.
Quand une mouche pond un œuf, en une journée, l'œuf se transforme en asticot vivant, gigotant.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]