Ş traduction Français
2,216,969 traduction parallèle
Oraya vardığında Rahibe Cathy'nin cesedini görmüş. Maskell tanığa eğilip şöyle demiş :
Une fois là-bas, elle a vu le cadavre de sœur Cathy.
Ne zaman büyük bir olay olsa her şey yerle bir olurdu ve şunu düşünürdüm :
Chaque fois qu'il y avait une grosse épreuve, tout s'effondrait. Et je me disais :
Benim isteklerime karşı çıkıp beni daha da korkutacak bir şey yaparak beni incitemezdi.
Il ne pouvait rien faire, car il n'allait pas s'opposer à ma volonté, ni me faire de mal, en faisant quelque chose qui m'effraierait davantage.
Sudan çıkmış balığa dönmüş bu adam kim, fiziksel gücü yetmediği için başkasına yardım edemeyen bu kişi?
Qui est cet homme qui a l'air d'un poisson hors de l'eau? Incapable d'aider autrui à cause d'un manque de force physique?
Bu aslında boyanmış bir kristal taş.
Il s'agit en fait de strass coloré.
Böyle mi tasarlanmış, sonradan mı bükülmüş, bilemiyorum çünkü biri yukarı bakıyor, diğeri de aşağıya.
Je ne sais pas si ça a été fait ainsi ou si ça a été tordu, car il y en a un qui va vers le haut et l'autre vers le bas.
1960'larda mücevherlerde kullanılan metaller bu kolyede varmış.
Il y a différents métaux qui sont typiques de ce qu'on utilisait en bijouterie, dans les années 1960.
Sipariş üzerine yapılmış. Cathy'yi mücevherciyle konuşurken, kolyenin nasıl olacağını açıklarken hayal edebiliyorum.
Le fait que ce soit fait-main... je peux l'imaginer disant à un bijoutier ce qu'elle voulait que le bijou signifie.
Ben evden araştırma yapan birisiyim ve Rahibe Cathy Cesnik'in hikayesi üzerinde çalışıyorum.
Je fais une enquête officieuse. Je travaille sur l'histoire de sœur Cathy Cesnik.
Bobby, ağaçlık alanda beni meşgul tutmak için atış talimi yaparken diğer ikisinin bagajdan o şeyi çıkardıklarını gördüm.
Pendant que Bobby tirait avec cette arme pour me distraire, j'ai vu les deux autres vider le coffre de la voiture.
Çünkü bir çöplüğün içinde atış talimi yapıyorduk.
On était en train de tirer sur un tas d'ordures.
Yanlış hatırlamıyorsam beyazdı.
C'était blanc, si je ne m'abuse.
Sana bunu anlatmaya çalışıyorum.
Je veux juste vous dire ça.
Onun kardeşi Marilyn benim en iyi arkadaşım.
Sa sœur, Marilyn, est ma meilleure amie.
Ailenin annesi yeni vefat etmiş, adı Ann Cesnik'miş.
La mère de la famille venait de mourir. Elle s'appelait Ann Cesnik.
Bu işe giriştiğimizde Joseph Maskell dışındaki şüphelileri bilmiyorduk.
Au départ, Joseph Maskell était notre seul suspect.
Debra Yohn'la konuştuğumda ben amcamın yaptığından ne kadar eminsem o da dayısının yaptığından o kadar emindi.
Debra Yohn était, quand je lui ai parlé, aussi convaincue que son oncle l'a fait, que je ne le suis pour mon oncle.
Dayısının gömleği kanlıymış ve patronuyla kavga ettiğini iddia etmiş.
Elle m'a dit que son oncle avait une chemise tachée de sang, qu'il prétendait s'être bagarré avec son patron.
Benim babam da anneme bar kavgasına bulaştığını, gömleğinin de bu yüzden kanlı olduğunu söylemiş.
Et j'ai dit : "Mon père a dit à ma mère qu'il s'était bagarré dans un bar, d'où la chemise ensanglantée."
Bunu belirtmeliyim çünkü görünüşe göre birden fazla kişi bu suça dâhil olmuş.
Je devrais dire ça, car c'est comme s'il y avait plus d'une personne mêlée à ça.
İnsan yaşlandığını hissediyor çünkü sürekli bir sırrı taşımaya devam ediyor.
Ça vous vieillit énormément, car on trimballe cette chose, sans arrêt.
Eğer başkalarına zarar verdiyse bize de zarar verebilir.
S'il a fait du mal à d'autres personnes, il pourrait nous faire du mal aussi.
Onunla samimileştikçe size daha çok bilgi verir. Köşeye kıstırıldığını fark etmeden önce.
Mieux vous le connaîtrez, plus il vous renseignera, avant de réaliser qu'il s'est exposé.
WJZ, spiker Jerry Turner'ın geçmişteki bir haber klibini yayınlamış.
WJZ a montré une séquence rétrospective du présentateur Jerry Turner.
Onu, Cathy'nin cinayeti hakkında bilgisi olduğunu ve tespihinin kimde olduğunu bildiğini söyleyen bir adam aramış.
Il a reçu l'appel d'un homme qui disait avoir des informations sur le meurtre et savoir qui avait son rosaire.
Birisi sesini değiştirerek Jerry Turner'ı arayıp Rahibe Cesnik'in tespihinin kimde olduğunu bildiğini söylemişti.
J'entends la voix déguisée d'un auditeur qui appelle pour informer Jerry Turner qu'il sait qui a le rosaire de sœur Cesnik.
Polise o gece eve kana bulanmış hâlde geldiğini söylediyse doğruyu mu söylüyor?
Si elle a dit à la police, à un certain moment, que vous étiez rentré couvert de sang cette nuit-là, disait-elle la vérité?
Polis birkaç ipucunu araştırdı ama hiçbir sonuca varamadı. 1976'da haber spikeri Jerry Turner'ı arayan kimliği belirsiz birinin, Rahibe Cesnik'in tespihinin kimde olduğunu bildiğini söylemesine rağmen.
La police a suivi de nombreuses pistes, mais aucune n'a abouti, pas même la bande de l'auditeur non-identifié qui a dit à l'animateur Jerry Turner, en 1976, qu'il connaissait l'homme qui avait le rosaire de sœur Cesnik.
Şunu anlamaya çalışıyorum : Neden uzun yıllar sonra popüler bir radyo programını arayıp polise ve ailesine bunun bir ipucu olduğunu düşündürecek bilgiler verdin?
J'aimerais comprendre pourquoi vous avez appelé une émission populaire bien des années plus tard, pour fournir des informations amenant la police et sa famille à croire que c'était une piste.
Devamlı aklımda bir şeyler var.
J'ai un esprit qui ne s'arrête jamais.
RAHİBE CATHY'NİN KARDEŞİ
SŒUR DE CATHY
Size bir eşek şakası yapsam karşılık vermeye çalışıp benden nasıl intikam alacağınızı düşünmeye başlarsınız.
Si je vous fais une farce, vous allez faire une surenchère. Vous allez chercher comment me rendre la monnaie de ma pièce.
Ketumluğa, sır tutmaya veya bir şey saklamaya gerek yok.
Il n'y a aucune raison de dissimuler, de garder des choses cachées, secrètes.
Ona saygısızlık etmek istemem. Ben tamamen verilerle ve delillerle hareket eden bir insanım.
Sans vouloir l'offenser, je suis une personne qui a besoin de données, de preuves à l'appui.
33 yıllık bir evliliğin sırrı nedir sence anne?
Définir le secret de 33 ans de mariage. Quel serait-il? Maman?
"O ölseydi ne yapardım?"
"Qu'est-ce que je ferais s'il mourrait?"
Bu adam, Mike, benim ruh ikizim.
Cet homme, Mike, est mon âme sœur. "
Kim bilir kimler dâhildi?
Qui sait jusqu'où ça s'étendait?
Sana ne gördüğümü, nasıl gördüğümü, kiminle gördüğümü, ne olduğunu söyleyebilirim, hepsi bu.
Je peux seulement dire ce que j'ai vu, comment je l'ai vu, avec qui, et ce qui s'est passé. C'est tout.
Rahibe Cathy Cesnik cinayeti hakkındaki makalede adını gördüm.
J'ai vu votre nom dans l'article au sujet du meurtre de sœur Cathy Cesnik.
Ablasının cinayetinin yıllardır çözülememesinin onun için çok zor olduğunu biliyorum.
Je sais combien ça a été dur pour elle, toutes ces années, de ne pas avoir de conclusion au sujet du meurtre de sa sœur.
Sesleriniz aynı.
Vous avez la voix de votre sœur.
İki yeğen de amcasını veya dayısını suçluyor.
Deux nièces qui disent : "Mon oncle y était mêlé."
Ne zaman iyi, ne zaman kötü biri olacağını bilemezdiniz.
On ne savait jamais s'il allait se montrer aimable ou désagréable.
Bu sırrı mezarına götürdü.
Il a emporté ce secret dans la tombe.
Bunu anlatır mısın?
Pouvez-vous en parler?
Onlara söylediğimin aynısını söylüyorum.
Je vous dis ce que je leur ai dit.
Rahibe Cathy'yi öldürdün mü?
Avez-vous tué sœur Cathy?
Uyandığında orada durup uyanmasını izledim. Çikolatalı pudingli terliklerini giymesini.
Quand elle s'est levée, je me suis assise et je l'ai observée mettre les pieds dans les chaussons remplis de pudding.
Bu yeteneğini muhtemelen çok sınadım ama o asla bocalamadı.
Je l'ai sérieusement mise à l'épreuve. Et souvent. Elle n'a jamais flanché.
Her zaman annemin hatırına çenemi tuttum ama onca sene boyunca ablamı kimin öldürdüğünü öğrenmek istedim.
Je me suis toujours tue, par égard pour ma mère. Mais toutes ces années, j'ai voulu savoir qui avait tué ma sœur.