English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Portugais / [ O ] / O değil

O değil traduction Portugais

156,393 traduction parallèle
Hırslı olan bendim, o değil.
A ambiciosa fui eu.
Mesele o değil.
O problema não é esse.
Kongre'deki tek kurt o değil.
Ele não é o único cão dominante no Congresso.
Ama mesele o değil tabii.
Mas a questão não é essa.
Ama morgdaki ceset Lozano değil.
Mas o corpo na morgue não é o do Lozano.
Benim bildiğim şey şu azgeda, arkadia'ya gittikten sonra onunla yeni bir ittifak kurdunuz onun insanlarını kurtarmak için anlaştınız, benimkiler için değil.
Só sei que Azgeda marchou para Arkadia, mas tu fizeste outra aliança com eles. Um acordo, para salvar o povo deles, e não o meu.
Kıraliyet mühürümüz var kimse ölmek zorunda değil.
Temos o selo real. Ninguém tem de morrer.
MacLeish savaş kahramanı değil.
O Peter MacLeish não é um herói de guerra.
Ne dediği umurumda değil.
Não quero saber o que ele lhe disse.
- O iş o kadar kolay değil.
- Não será assim tão simples.
- Kabul ettin, değil mi?
- Aceitaste o emprego, certo?
Yalnız yapıyorsan değil.
Mas não é, se o fizer sozinho.
Sadece Büro da değil. Tüm ülke sana borçlu.
Todo o país está em dívida para contigo, não só o FBI.
- Joyner için öyle değil.
- Excepto com o Joyner.
Dilini çözmek zor değil.
O pânico pode fazê-lo falar demais.
Sonunda sistem kazanıyor, değil mi?
No fim, o sistema ganha sempre, certo?
Baban başarılı bir mühendis değil miydi?
O teu pai é um engenheiro de sucesso.
- İncil'de öyle, devlette değil.
- É a Bíblia, não é o governo.
Gerçekten FBI'la değildin, değil mi?
Não esteve mesmo com o FBI, pois não?
- Seninle aynı değil ama iyi yani.
- Não como você o faz, mas ela é boa.
İşsizlik sana göre değil kuzen.
O desemprego não te assenta bem, primo.
O kadar basit değil ama sağ olun.
Não é assim tão simples, mas obrigado.
Emily, ne diyeceksen de ama başkanla değil de bir insanla konuşuyormuş gibi konuşmazsan - bu iş hiç bitmeyecek. - Tamam.
Diz-me o que queres, mas se não falares comigo como uma pessoa em vez do Presidente, não chegaremos ao fim disto.
Seninki gibi işlerin yok olmasının sebebi, sadece başka bir ülkede daha ucuz iş gücü olması değil.
A razão por que os empregos como o seu desapareceram não se deve apenas à mão de obra mais barata noutro país.
Şunu da bilin ki bana göre Amerika devleti, Amerika halkı için yalnızca var olan işleri korumakla değil, yeni işler yaratmakla yükümlüdür.
E quero que saibam que acredito que o governo americano tem a responsabilidade não só de manter, como de criar oportunidades para o povo americano.
- Yok... Bugün insanlarla ilgili, siyasetle değil.
O dia de hoje é sobre as pessoas, não sobre política.
Tek demek istediğim, Sözcü bir siyasetçi, Başkan ise değil.
Tudo o que digo é que ela é uma política e ele não.
Neye inandığın umurumda değil.
Estou-me nas tintas para o que acredita.
Ama FBI Başkanı Atwood'u tanıyorsun, değil mi?
Mas conhece o diretor-adjunto Atwood, não é?
Ama olayı kendi ağzından anlatmasıyla aynı şey değil bu.
Não é o mesmo que contar a versão dela da história.
Savaşınız halkla değil.
A sua batalha não é com o povo.
Jason Atwood, değil mi?
É o Jason Atwood, certo?
Abe artık orada değil.
O Abe não está na Teen Mode.
Evet, ama ne yazık ki umduğumuz şey değil.
Sim, mas, infelizmente, não é o que queremos ouvir.
Ancak sorun, meseleyi halkın desteklememesi değil.
O problema não é o apoio público para a questão.
Oturumda ne dediğimin bir önemi yoktu, değil mi?
Não importou o que eu disse na audiência, pois não?
FBI'ın olacaklardan haberdar olmadığından eminsin, değil mi?
E tem a certeza de que o FBI não sabe o que vai acontecer?
Şampiyonluk maçı değil bu.
Isto não é o Super Bowl.
Tom Kirkman olarak değil, en sarsılmaz müttefikiniz olan ABD'nin başkanı olarak.
Não como Tom Kirkman, mas como presidente dos Estados Unidos, o vosso aliado mais firme.
Bu, Amerika halkını yanlış yönlendirmekle ilgili değil.
Isto não tem que ver com enganar o povo americano.
Ama İspanyolcam artık pek iyi değil.
Mas o meu espanhol não é bom.
İddiaları kabul etmem ya da reddetmem mümkün değil ancak hepinizi temin ederim ki hükûmetim şu anda oldukça gizli ve kapsamlı bir soruşturma sürdürmektedir.
Embora eu não possa confirmar nem negar as alegações, posso dizer-vos, confidencialmente, que o meu governo está no meio de uma investigação exaustiva que é altamente confidencial.
İkinci bir yatak odasına ihtiyacımız var bebek için, değil mi?
Precisamos de outro quarto para o bebé, certo?
Tek bir çocuk için bile hazır değillerken, genç bir çifte, üçüzlerinin olacağını söylemek hiç de hoş değil.
Nunca é divertido dizer a um jovem casal que vão ter três bebés e não apenas aquele para o qual estavam preparados.
Biliyorum yine başlama. O kadar da kötü değil.
- Eu sei, ela não é assim tão má.
Ayrıca en gözde ortağın da gay. - Keith gay değil.
- E o teu colega preferido é gay.
O bir işçi değil. O bir yapı işleri formeni. Ayrıca işini çok da iyi yapıyor.
Ele não é servente, é mestre de obras e ganha bem.
Yeterince değil ama. En azından bu konuda.
Não o suficiente e não para isto.
Peder, aslında... son zamanlarda aramız pek de iyi değil.
O problema, padre, é que nós não nos temos dado bem, ultimamente.
Biliyorsun değil mi, o şeyler, - dişlerine zararlı.
Isso dá-te cabo dos dentes.
Yapmayın ya, o kadar da değil.
Ora, não vai ser assim tão mau. Vá lá, Jack...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]