Ö traduction Portugais
5,660,673 traduction parallèle
Anne Hathaway'in hatıra defteriyle karıştırmayın, onu zaten Gotham Ödülleri sırasında çantasından çalmıştık.
Não confundam com o diário de Anne Hathaway que roubamos da bolsa dela no Gotham Awards.
Kaçırdığınız şey pörtlek gözleri olan bir yastık ve kağıt havludan kollar, tamam mı?
O que estão perdendo... é um travesseiro com olhos arregalados e braços de papel toalha, está bem?
Jean-Paul Sartre'ın klasik oyunu Çıkış Yok'un anısına da, şuraya bir "Çıkış Yok" yazısı astık. New York Belediyesi, bunun büyük bir yangın riski yarattığını söylüyor.
E em homenagem a Sem Saída, peça clássica de Jean-Paul Sartre, nós instalamos um aviso de "Sem Saída", o que a cidade de Nova York informa ser um risco de incêndio gigantesco.
Buradakiler de, şu gramofon ve raflar da, Tony Ödülü kazanan ve yine Lyceum Tiyatrosu'nda sahnelenen Benim Eşim Yine Benim oyunundan.
E temos aqui um gramofone e as estantes de uma peça que recebeu o prêmio Tony, montada aqui mesmo, no Lyceum Theater, Eu Sou Minha Própria Mulher.
Ve buradaki de, bu dekorun en önemli parçası.
E o que é isto? Aqui mesmo temos a alma deste cenário.
Yaptığımız sanatı, oeuvre'ümüzü bilenler, ki bu terim yumurta demek, bu oyunu da tanıyacaklar. Diğer oyunlarımıza göre biraz daha otobiyografik.
Aqueles que estão familiarizados com o nosso trabalho reconhecerão que esta peça é um pouco mais autobiográfica do que nossas outras peças.
Hayatımızdaki duygusal anlardan bahseden bir oyun bu, örneğin içtiğiniz multi-vitamin hapı boğazınıza takılır ve o kadar canınız yanar ki kızınızın düğününe gidemezsiniz.
É uma peça sobre aqueles momentos emocionantes da vida, como quando o multivitamínico fica preso em sua garganta e queima tanto que faz você perder o casamento de sua filha.
Ben de Gil Stone'u oynuyorum, biraz önce Union House'da bir iskemleyi yerinden oynattığı için sahne arkasında azar işitmiş bir aktör emekçi.
E eu represento Gil Stone, um ator respeitado que acabou de levar uma bronca nos bastidores por mudar uma cadeira de lugar contrariando o sindicato.
Nonoş mu, o söylediğin laf, İngiltere'de argoda sigara anlamına gelir.
Ah é? Saiba que na Inglaterra isso aí é uma gíria.
Örneğin, tek taraflı telefon konuşması.
Por exemplo, o telefonema unilateral.
Öncelikle, üçüncü perdenin sonuna doğru seyirciyi uyandırmaya yarar.
Para começar, isso acorda a plateia quando o fim do terceiro ato está próximo.
O berbat loş ışıklardan birini gösterebilir miyim?
Posso demonstrar um desses momentos péssimos?
Önce salonun yarısını kaçırıyorsun, sonra da anons yapıyorsun.
Você diminui o som do teatro e depois faz o anúncio.
Gösteri yolunda gitsin istiyorum.
Quero que o show dê certo.
Çöp kutularının kullanılmış oksijen tüpleriyle dolu olduğu bir yer.
O tipo de lugar onde todas as latas de lixo reciclável estão cheias de tanques de oxigênio usados.
Şu yukarıdaki de nedir öyle?
E o que é isso aqui em cima?
Fark edecek kadar dikkatli olanlarınız için söyleyeyim, bu mezuzah kapının yanlış tarafına asılmış, demek ki doğru oyuna geldiniz.
E para vocês que estão atentos o bastante para notar que esta mezuzá está do lado errado da porta, vocês estão na peça certa.
Kahverengi bir odada yeşilimsi bir güneş ışığıyla başlıyoruz. Işık, yerdeki egzama döküntüsü kurumuş deri parçalarını aydınlatıyor.
Iniciamos em uma sala escura com uma luz solar esverdeada iluminando o que deve ser quilos de escamação horrível de pele seca.
İçinde ne varmış?
E o que tem aqui dentro?
Yok artık, bu da nedir?
Não, o que é isso?
Martin McDonagh'ın Yastık Adam oyunundaki yastık adam.
É o homem-travesseiro, da peça de Martin McDonagh, The Pillowman.
Bir keresinde Gil benim eşimmiş gibi rol yapmıştı, cinayet dedektifinin kafasını karıştırmak içindi bunu.
Sabiam que o Gil já fingiu ser minha própria mulher, para confundir os investigadores de homicídio?
The Cosby Show'daki orijinal kapı sahanlığı.
Este é o banquinho original do Cosby Show.
Ama birisine mesaj yazacaksanız babanız yanınızdaymış gibi yapın.
Mas se forem enviar mensagens, façam como o seu pai na sinagoga.
Ağın adı "Kimpton Otelleri", şifre de "otel misafiri."
O nome é "Kimpton Hotels" e a senha é "convidado".
Aşırı bağnaz Yahudilerin uçakta davrandığı gibi davranın bu tiyatroda.
Façam neste teatro o mesmo que um judeu ultraortodoxo faz num avião.
Bu koltuk şapkan için hayatım.
Aquela cadeira é para o seu chapéu, bebê.
Hatta bir Jamaikalı hemşire gibi, yemeğinizi plastik kaplara koyup yanınızda getirmiş olsanız bile.
Mesmo que você seja uma enfermeira jamaicana e tiver trazido o seu jantar em um enorme Tupperware.
Mekânın pH değeri değişsin.
Ele muda o pH do local.
Küçük plastik şekerlemelerinizi yavaşça açmaya dikkat edin.
Abram o papelzinho dos doces bem devagar.
Hışırdatın, tıpkı balık şekilli jelibon paketinizi açar gibi. Jelibonların en kalitelisi olan balık şekilli Swedish Fish.
Isso mesmo, curtam o barulhinho enquanto desembrulham a jujuba, o Lamborghini das balas de goma.
Veya belki de yanınızda Werther's Original şekerleme getirdiniz, en çok aranan karamelli şekerleme.
Ou talvez vocês tenham trazido Werther's Original, que são o alerta vermelho dos caramelos.
İlk işimiz, ikinci evliliğimiz.
O primeiro emprego, o segundo casamento.
Belediye başkanı De Blasio'yu sessizce protesto etmek için Citi Bike bisikletiyle giden birini taksimize davet etmemiz.
Quando você abre a porta do táxi no ciclista como um protesto silencioso contra o prefeito De Blasio,
Tek taraflı telefon konuşması.
O telefonema unilateral.
Sonra bir oyuncu olarak, telefonla uğraşıp durursun.
Aí, como ator, faça muitas coisas com o telefone.
Ve şimdi naçizane, tek taraflı telefon konuşmasını sunuyoruz.
E, agora, apresentamos humildemente, o telefonema unilateral.
O şeref bana ait.
Encantado, claro.
Çünkü Adobe Photoshop almaya param yetmiyor!
Porque eu não tive dinheiro para comprar o Adobe Photoshop!
Ravi, spotu üzerime tut.
Ravi, jogue o holofote em mim.
Geçmişe bakıyorum da, babam yoksul bir adamdı ama sonuçta bize en büyük hediyeyi verdi, 1997 model bir Toyota Tercel.
Sabe, quando olho para trás, percebo que meu pai era um pobre homem, mas no final, ele nos deu o maior presente de todos, um Toyota Tercel, 1997.
- Ne yiyorsun?
- O que está comendo?
Hayatın doğal bir gerçeği bu, oyun yazarı da demek istiyor ki, gerçek hayatta güzel diyalog yoktur, o hâlde ben neden zorlayayım ki?
O lance naturalista, quando o dramaturgo quer dizer : "Não há diálogos bons na vida real, então por que eu precisaria me esforçar?"
Hayır. - Ne oldu?
- O que foi?
O zaman ben de Netanyahu'yum hayatım.
Então eu sou Netanyahu, bebê!
Elimizden gelenin en iyisini yapalım.
Vamos fazer o melhor que pudermos.
Sabit kira güvenceli dairelerin olduğu büyük bir Yukarı Batı Yakası apartmanı.
O cenário : um prédio grande do Upper West Side, de aluguel controlado.
O anda, 40 yaşındaki Gil Stone sahneye girer.
Neste momento, Gil Stone, de 40 anos, entra.
Hangi sağlıklı besin marketine giderseniz gidin, vitamin reyonunu Gil işgal ediyor olacaktır.
Não importa que loja de artigos saudáveis você frequente Gil estará bloqueando o corredor de vitaminas.
Gil'in saçları, tıpkı JonBenét Ramsey'nin gizemli cinayet vakası gibidir.
Seu cabelo parece o de uma criança em concurso infantil de beleza.
George, hiç fark ettin mi, New York yağmurlu havada caz müziğine benziyor.
George, você já notou que Nova York em dia de chuva é como o jazz?