Ödünc traduction Portugais
5,047 traduction parallèle
- Bunu ödünç alabilir miyim?
- Pode emprestar-me isso?
Ben de buraya geldim sizinkileri ödünç alıyorum.
Então aqui estou, a pedir o teu evento emprestado.
Sizden jilet ödünç alabilir miyim?
Importa-se que eu vá buscar uma gilete?
O gece kredi karını da ödünç aldığını ekledi.
E disse que lhe emprestou um cartão de crédito dela naquela noite.
Bunu ödünç alacağım, Pedro.
Vou levar isto emprestado, Pedro.
Süper. Hey, ödünç alabilir miyim?
- Fixe, emprestas-ma?
Diş fırçamı neden ödünç almak istiyorsun?
- Porque haveria de emprestar?
Kız kardeşinden ödünç alabilir miyiz, bir bakalım.
Muito bem. Vamos ver se a tua irmã tem umas para te emprestar.
Yirmi lira ödünç verebilirsin herhalde bana.
Tens dez dólares que me emprestes?
Silahını ödünç almam lazım.
Vou precisar da tua arma emprestada.
Morg kütüphanesinden ödünç aldım.
Requisitei-o na biblioteca mortuária.
Sana ihtiyacın olan bir şeyi "ödünç" veriyorum.
Não quero saber. Estou a dar-te o "alguma coisa emprestado" que precisas.
Ödünç verdiğin için teşekkürler.
Obrigado pelo empréstimo.
Kızına ödünç verdiği için teşekkür ettiğimi söyle.
Agradeça à sua filha pelo empréstimo.
O ödünç istedi.
Ele pediu-me emprestado.
Alkollü araç kullanmaktan yakalandığında ödünç aldığı arazi aracını kullanıyormuş.
Quando aconteceu a situação, estava a conduzir - uma camioneta emprestada.
Yani o arabaları sadece ödünç alıyordun öyle mi?
Só levou os carros emprestados?
- Benimkini ödünç almak ister misin?
- Queres a minha emprestada? - Sim.
Ne yani, gidip "Selam, tüfeğini ödünç alabilir miyim?" mi diyeceksin?
Portanto, queres que vá lá e lhe peça a arma emprestada?
8 Eylül 1998'de ödünç verilmiş.
Emprestados no dia 8 de Setembro de 1998.
Oh, Tanrıya şükür eğer onu ödünç alacaksan...
Graças a Deus. Quando a pedires emprestado...
Ödünç alınmış bir zamanı yaşadım, bir insanın hakettiğinden fazla.
Vivi em tempo emprestado, mais do que qualquer homem merece.
Ödünç için teşekkürler.
Obrigada pelo empréstimo.
Onlardan biri olarak güvende olacağımı düşündüm ve bu kıyafeti ödünç aldım.
As criadas são invisíveis. Estou mais segura como uma... - por isso peguei numas roupas.
Gitmeden önce, biraz para ödünç alabilir miyim?
Pode emprestar-me dinheiro?
Burası ödünç verilen bir kütüphanedir.
Isto aqui é uma biblioteca de empréstimos.
Bunu ödünç almam gerekiyor.
- Preciso disso emprestado.
Guggenheim'dan * ödünç alındı.
É um empréstimo do Guggenheim.
Denizci Kilisesi'nin bize bunları ödünç vermesi büyük incelik. Neşelen biraz.
A malta da igreja norueguesa foi gentil ao emprestar-nos isto.
Ödünç alabilir miyim?
Posso... Posso levá-lo emprestado?
Hemen gidip biraz şeker ödünç alalım.
Vamos emprestar açúcar num piscar de olhos.
Eğer rica etsem biraz esmer şeker ödünç alabilir miyim?
Queria saber se me podias emprestar uma chávena de açúcar mascavo.
Çok önemli olmalı, çünkü o anda partiyi terk ediyor. Ve kostümünü Brad Fante'ye ödünç veriyor. Ki onun da kostümle yapmayı planladığı başka şeyler olduğunu biliyoruz.
Agora, isso deve ter sido muito importante, porque foi quando ele saiu da festa e emprestou o seu fato ao Brad Fante, que como sabemos, tinha planos para fazer com isto.
Ödünç alınmış bir mutluluk anının senfonisisin.
És como a bainha, A parte mais bela de um sari
Bir arkadaşından ödünç alabilir misin?
Achas que consegues pedir um emprestado?
Biraz ödünç alabilir miyim?
Importas-te que a roube por uma canção?
Yazıcıyı ödünç almamın, koyunun ölmesiyle hiçbir ilgisi yok.
Céus, Mer. Eu ter ficado com a impressora não tem nada a ver com a morte da tua ovelha.
Eğer sen de istersen festival için sana ödünç kıyafet verebilirim.
Talvez te possa emprestar um vestido para o festival, se quiseres.
Sonra, yüzüğü bana ödünç verdiğini hatırladım.
- Lembrei-me que ela emprestou-mo.
Bana ödünç verildi.
É emprestado.
Çalma malma yok. Ödünç aldım.
Não roubei, trouxe emprestado.
Ödünç deve mi alınırmış?
Trazer um camelo emprestado?
Marshall dil eğitim setimi ödünç alıp kaybetti bile.
O Marshall já pegou e perdeu a minha Rosetta Stone ( software de ensino )
Yüzbaşı Gregson ofisini kullanmamış için ödünç verdi. Böylece özel konuşabiliriz.
O Capitão Gregson foi simpático ao deixar-nos usar a sala dele para conversarmos em privado.
Çalmıyorum ki, ödünç alıyorum.
Não é roubo, é empréstimo.
- Ben sana yatak ödünç veririm.
- Eu empresto-te um colchão.
Çalmıyorum. Ödünç alıyorum.
Não estou a roubar, estou a levar emprestado.
Her ne "ödünç" alıyorsan... keşke bana da söyleseydin.
Gostava que me dissesses o que estás a levar "emprestado".
Kitap ödünç alıyorum.
São livros.
Ben çalmam. Ödünç alırım.
Eu não roubo, levo emprestado.
O halde Franz Deutscher'in bisikletini ödünç alalım ve gidelim.
Então, vamos levar emprestada a bicicleta do Franz Deutscher e sair daqui.