A deal's a deal tradutor Turco
9,714 parallel translation
It's not that big of a deal.
Zor bir şey değil.
Yeah, it's not a big deal to you guys'cause you dumped her on me.
Evet, sizin için zor değil çünkü Sue'yu bana bırakıyorsunuz.
Don't make a fuss. It's not a big deal.
- Abartmaya gerek yok canım.
It's a big deal. - You got it.
- Evet, önemli bir şey.
Oh, we can make a deal that's beneficial for both of us. Huh?
İkimize de yararı dokunacak bir anlaşma yapabiliriz, ha?
The other part of the deal... and to be honest, the one that's paying a lot of the freight here... Requires you and your mom and dad to offer the FBI insights into your uncle's business and personal life.
Anlaşmanın öbür tarafı, ki açıkçası asıl ağır kısmı burası sizin, annenizin ve babanızın, amcanızın işi ve özel hayatı hakkında FBI'a ilk elden bilgi vermesini gerektiriyor.
There's a great deal to admire about the Japanese, Joe, not least their work ethic.
Japonların takdir edilmesi gereken birçok konu var Joe özellikle de çalışma ahlakı konusunda.
And conviction would be a third strike for both these assholes, but they got a deal out of the D.A. for seven years.
Ve kanaatimce bu iki şerefsiz için üçüncü bir saldırı daha olacak. Ama bölge savcısıyla 7 yıllık anlaşmaya vardılar.
A deal's a deal.
Anlaşma anlaşmadır.
Since Chloe's just starting out, she's willing to do you a deal on her fee.
Chloe işe yeni başladığından size ücretinde bir anlaşma yapmaya gönüllü.
I mean there's no way that we can close a deal like this in two weeks without skipping due diligence.
Böyle bir anlaşmayı durum tespiti yapmayı atlamadan iki hafta içinde bitiremeyiz.
Mr. Tull, your therapist's testimony is coming, and when it does, your ability to cut a deal goes away.
Bay Tull, terapistiniz ifade vermeye gelecek ve verdiğinde anlaşma yapmanız mümkün olmayacak.
Darren Cross. He's a big deal.
- Darren Cross önemli biri.
I have a laser guy. He started out small in Austin, but now he's a big deal.
Austin'de küçükten başladı, ama şimdi önemli biri.
Honestly, being fatherless was never a big deal for me, and... then the other day, I came across a BuzzFeed listicle called "28 Reasons Why Having a Dad Is the Best,"
Doğrusunu söylemek gerekirse babasız kalmak pek bana sıkıntı yaratmadı, fakat... Ertesi gün BuzzFeed dergisinde... "Bir Babaya Sahip Olmanın 28 İyi Nedeni" diye bir şey gördüm.
It's a done deal - - honest.
O iş tamam, kesin bilgi.
Mike, I know you think this deal sucks, but there is a silver lining.
Mike bu anlaşmanın bok gibi olduğunu düşündüğünü biliyorum. Ama bir umut ışığı var.
I'm sure that you've been through a great deal, and I can appreciate you feeling like this is suddenly the right time for you to want me in your life, but that doesn't mean that it's the right time for me.
- Büyük zorluklar atlattığına eminim. Beni hayatına sokmak için bunun birden bire uygun bir zaman olduğunu düşünmene teşekkür ederim. Ama bu benim için de uygun bir zaman demek değildir.
If silver is the Abyzou's foible, perhaps a weapon of that nature can deal a fatal blow.
Eğer Abyzou'nun zayıf noktası gümüş ise gümüş içeren bir silah ona ölümcül bir darbe vurabilir.
Okay, well, then you know it's not a big deal.
O zaman bunun o kadar da zor olmadığını biliyorsun.
You know, I may have gotten a nice new prick out of this deal, but it seems as though you have grown an epic set of balls.
Bu anlaşmadan ben yeni bir çük kazanmış olabilirim, ama bu sayede taşak takımların destansı şekilde büyümüş gözüküyor.
Axeman's Jazz Fest is a big deal, Cami.
"Baltalı Adam Festivali" büyük bir olaydır, Cami.
Begging your pardon, master Rick, but I seem to recall a great deal of confusion surrounding that number.
Kusura bakmayın efendi Rick ama o numara hakkında büyük bir kafa karışıklığı yaşandığını hatırlıyorum.
Well, it's good you're here, Rick. I was pretty sure we didn't have what it takes to deal with a bloodsucker on our own.
Kendi başımıza kan emicinin üstesinden gelemezdik zaten.
That's a big deal.
Bu önemli bir şey.
It's a big deal he has a friend.
Önemli olan şey bir arkadaşı olması.
It would be fun if you liked me, because I'd prove my parents were wrong to never support me, because I earned the admiration of an authority figure, proving I have intrinsic worth, but it's not a big deal or anything.
Gerçi sevsen eğlenceli olurdu. Ailemin desteklememesinin hata olduğunu ispatlardım. Başka bir otorite figürünün hayranlığını kazandım.
- BoJack, it's not a big deal.
- BoJack, önemli değil.
Alicia, I've looked into your finances, and you made a bad deal on your exit agreement.
Alicia, mali durumunu araştırdım,... berbat bir çıkış anlaşması yapmışsın.
They must have made a deal with her.
Onunla anlaşma yapmış olmalılar.
Tovah made a deal with Dar Adal.
Tovah, Dar Adal ile anlaşma yapmış.
Yes, he's been a little difficult to deal with, and on page two of three in the How To Be a Teacher manual, it says that any child who's being difficult should be medicated.
- Evet, son günlerde zapt etmesi zor biri oldu. Ve üç sayfalık "Öğretmen Nasıl Olunur" adlı elkitabının 2. sayfasında sorunlu davranan çocukların ilaçla tedavi görmesinin iyi olacağı yazıyor.
It's a very big deal.
Bu çok büyük bir sorun!
Let's go make a deal.
Gidip anlaşmayı yapalım.
Too big a deal? !
Herif onca yıldır arkadaşımmış gibi davranıp yan tarafımdaki evde oturuyor.
It's not a great deal for you.
İyi bir anlaşma değil sizin için.
So the Dark One's here to make a deal?
Karanlık Olan anlaşma yapmaya mı geldi yani?
There is a, um, an urgent matter, which, with the Witan's permission, we shall deal with now.
Witan'ın izni olursa şimdi hâlletmemiz gereken acil bir mesele var.
She's gone to a great deal of trouble to cover it all up.
Bunu örtbas etmek için çok fazla sorun yaşadı zaten.
Yes, if there's a deal happening, we want to be included in a meaningful way.
Tabii, eğer bir anlaşma olursa biz de mantıken buna dahil olmayı isteriz.
They're gonna want to squeeze us for more money to go away, but it's not that big a deal.
Bizden daha fazla para almak için biraz sıkıştıracaklar ama bu, çok da önemli değil.
It's not that big a deal?
Çok da önemli değil mi?
You practically ran from that conference room to come and hide in here and left me to deal with a woman who knows your secret, and you're gonna tell me that it's not that big a deal.
Resmen toplantı odasından kaçıp, buraya saklandın ve sırrını bilen bir kadınla anlaşmaya varmam için toplantı odasında bıraktın ve bunun bana çok önemli olmadığını mı söylüyorsun?
Look, Rachel, I cut you some slack yesterday because you're a newbie who's in over her head, but since you clearly don't have the power to include us in this deal,
Bak, Rachel, dün biraz gevşek davrandım çünkü sen başından büyük bir işe kalkışmış bir çaylaksın ama açıkçası senin bizi anlaşmaya dahil edecek gücün yok.
Listen, we're your friends, but if you come back from a house call without sealing the deal, our puns will be turned on you.
Dinle, biz senin arkadaşlarınız, ama eğer bir evde seans çağrısından onu halletmeden gelirsen, bizim bütün sözcük oyunlarımız sana dönücek.
Who's going to sign a deal with him?
Who's going to sign a deal with him?
You're telling me we just closed a deal that ensures this company's future and you put it in jeopardy because you pissed off your former partner?
Henüz şirketin geleceğini garanti altına alan anlaşma imzaladık ve sana kızan eski bir ortak yüzünden şirketi riske attığını mı söylüyorsun?
It's a big deal, isn't it?
Önemli bir şey, değil mi?
Yes, it's... it's a very big deal, but that's not the point.
Evet, çok önemli bir şey ama durum bu değil.
Let's make a deal here.
Bir anlaşma yapalım.
How do you think she would deal with a false positive?
Yanlış pozitif çıkarsa ne olacak?