A thing tradutor Turco
78,920 parallel translation
Oh, that's a thing that you know.
Demek biliyorsun.
Oh, good, that's not gonna be a thing.
Ne güzel, unuttuk gitti demek.
It doesn't prove a thing.
Bir şeyi kanıtlamaz.
It's a thing.
Böyle bir laf var.
There's a thing about him wanting to watch Bill
Bill'in bu gece onu "başvuru formu gibi doldurmasını"
I hear it's a thing.
Güya öyle bir şey varmış.
Donna asked for a seat at the table, and I gave her one, because when she worked for me, she had my back, and would kill anyone coming for me, and when she worked for you, she did the same exact thing,
Donna yönetimde bir koltuk istedi, ben de ona bir tane verdim. Çünkü benim için çalışırken, arkamı kolladı, ve bana karşı gelen herkesi öldürürdü. Senin için çalıştığında da aynı şeyi senin için yaptı.
Please, take note that a distraction, no matter how unseemly, can very often be the thing that turns the tide in your favor.
Lütfen bunu not edin. Dikkat dağıtma ne kadar uygunsuz da olsa şartları sizin lehinize çevirebilir.
There's no such thing as a sterile man anymore.
Artık hijyenik adam diye bir şey yok.
I know there's been a lot of changes in the last couple days but one thing hasn't.
Biliyorum, son günlerde çok şey değişti ama değişmeyen bir şey var.
Hey, Eric has a science thing at school tonight. Will you come?
Eric'in bu gece okulda bilim etkinliği var, gelir misin?
I do have one thing in the back, but I don't show it to a lot of people.
Arka tarafta bir kitap daha var ama onu herkese göstermiyorum.
He's throwing up a ball thing, like I did.
Top gibi bir şey kusmuş, aynı benim gibi.
We didn't have money for a therapist and yelling at people was Grandma Jenny's thing.
Terapiste verecek paramız yoktu ve insanlara bağırmak Büyükannen Jenny'nin olayıydı.
Plus I'm pregaming for a work thing later.
Ayrıca bir iş meselesi için önceden içiyorum.
Maybe this will be a good thing.
Belki bu iyi olur.
Mmm. You know, there is one thing that strikes me as a little strange.
Aslında, bana biraz tuhaf gelen bir şey var.
This whole thing would have been easier with a garage.
Bütün bunlar bir garajımız olsaydı çok daha kolay olurdu.
But it's a sure thing that my daughter needs me.
Ama kızımın bana ihtiyacı olduğu kesin.
I was just trying to teach my daughter a lesson about doing the right thing but having experienced you, I think you should give her the money back.
Kızıma doğru şeyi yapmakla ilgili ders vermeye çalışıyordum. Ama sana maruz kaldıktan sonra bence onun parasını geri vermelisin.
It's a good thing Eric posted about this or I would've never found you.
Eric'in bu konuda yazması iyi olmuş yoksa seni asla bulamazdım.
- That's certainly... a good thing. - [ Marian Hill's "Got It" playing ]
Bu kesinlikle... iyi bir şey.
But the good news is I get to make an elderly woman throw up in a bucket, which might be a turn-on for some people, but it's not my thing.
Ama iyi haber şu ki yaşlı bir kadını bir kovaya kusturmam gerek. Bu bazılarının hoşuna gitse de beni tahrik etmiyor.
Look, I know we got off to a bad start with the whole guacamole thing, but everyone has something cool to do except me.
Şu avokado sosu olayı kötü bir başlangıç oldu ama ben hariç herkes havalı bir şey yapıyor.
Fact : I hate when you do the fact thing, especially when it's not a fact.
Şu bilgi şeyini yapmandan nefret ediyorum, özellikle de bilgi olmadığında.
It's just with the whole bashing-my-brains-in-with-a-bat thing, and then calling my excellent Magic Mountain idea stupid, and now missing the fiesta...
Şu beynimi beyzbol sopasıyla dağıtma işiyle başladı, sonra kusursuz Magic Mountain fikrimi aptalca bulman ve şimdi de partiyi kaçırman.
- [plate shatters] - Come on, I've ruined date night because when we go to a restaurant the only thing I can eat is the chef.
Haydi ama randevu gecemizi mahvettim çünkü restorana gittiğimizde yiyebileceğim tek şey aşçıbaşıydı.
Well, then it's a good thing I didn't throw this away.
- O halde bunu atmadığım iyi olmuş. - O da ne?
- Look, the only thing we did wrong was make a deal to get me into the Bar.
- Tek yanlışımız benim için BARO'da görüşme ayarlamamızdı.
Because you asked me to pull the plug on this whole thing if it got too risky, and what I'm talking about is gonna make it a hell of a lot riskier.
Çünkü işler sarpa sararsa bitirmemi söylemiştin. Şu an aklımda olan şeyin sarpa sarmaması zor.
I hope it turns out that way, but this thing has a lot of risk, and I'd be taking all of it.
Umarım öyle olur ama çok riskli ve bütün riski ben alıyorum.
I promised Oliver that I would tell Nathan about the whole thing.
Oliver'a, Nathan'a her şeyi anlatacağıma dair söz vermiştim.
I mean, I get that the offer is horrible, but if the judge is letting this thing go to trial, he must think I have a case.
Tamam teklif çok kötü. Ama yargıç davaya izin verdiğine göre haklılık payımız olduğunu düşünüyor olmalı.
That's exactly what I'm telling you. Then get your shit together and either make this thing happen or not'cause I went out on a limb for you once before.
O zaman aklını başına al ve işlerini yoluna koy, çünkü daha önce senin için başımı derde soktum.
Well, this thing can be interpreted a dozen different ways.
Peki, bu bir çok farklı şekilde yorumlanabilir.
And if there's one thing that a jury hates more than a fake lawyer, it's an insurance company that rips off widowers and children.
Jürinin de sahte bir avukattan daha fazla nefret ettiği bir şey varsa, o da dul kadınları ve çocukları soyan bir sigorta şirketidir.
I know, and it's a good thing I do because... you can't be a partner, Donna.
Biliyorum ve kapımın olması güzel çünkü...
You think this is a good thing?
Bunun iyi bir şey olduğunu mu sanıyorsun?
Not a single thing.
Bir cok sey yaptik.
It's a good thing.
Güzel bir şeydi.
Ah, a little Lenox first thing in the morning.
Sabahları güne biraz Lenox içerek başlıyorum.
That must be a common thing... corporate spouse hitchhiking on a hop back home.
Bu yaygın olmalı. Şirket eşlerinin eve dönüşte yol üstünden alınması.
Well, then it's a good thing I'm a rich fucking man.
O zaman iyi ki zengin biriyim.
Not a fan of the whole princess thing in general.
Genel olarak prenses olayını sevmiyorum.
Oh, see, the thing is, we need one of those, like, just-edging-outta-cool, needs-to-pay-the-mortgage types who can say useful things, but with a tinge of sadness.
Bize kısmen havalı, ev kredisini ödeyen ve bir nebze üzülerek yararlı şeyler söyleyecek bir tip lazım.
See, the thing is, I think you got a great eye for talent.
Şöyle ki, bence yetenekten çok iyi anlıyorsun.
I did this one thing in college, just for, like, a couple extra bucks.
Üniversitedeyken ek gelir olsun diye yaptığım bir şey vardı.
Well, I don't see it as a "have to" thing.
- Bence bu zorunluluk değil.
You know, I was saying the same thing to Pipes.
Ben de Pipes'a onu diyordum.
It's a curious thing, the death of a loved one.
Garip bir şey, sevdiğinin ölmesi.
Good thing we have a sea captain to keep us safe.
Neyse ki yanımızda bizi koruyabilecek bir kaptan var.
things 422
thing 1205
thingy 49
things happen 87
things will get better 22
things change 215
things fall apart 17
things like 24
things have changed 201
things will change 18
thing 1205
thingy 49
things happen 87
things will get better 22
things change 215
things fall apart 17
things like 24
things have changed 201
things will change 18