Belief tradutor Turco
2,569 parallel translation
If you are a true believer, then when your belief is in danger y ou should readily sacrifice your life. a true muslim will sacrifice his life for his brothers.
eger sen gercek bir inanasan inancin tehlikede oldugu zaman hayatini kolayca feda edebilmelisin gercek müslüman kardesleri icin hayatini feda edebilecek kisidir.
Anything that Arthur does is going to strengthen that belief.
Arthur'un yapacağı her şey bunu güçlendirir.
I'm not saying animals testing is ethical, but I choose to stand by my belief in science.
Hayvanlarla deneyin etik olduğunu söylemiyorum, ancak bilimsel inançlarımı devam ettirmek istiyorum.
It hasn't weakened my belief as to why I'm here or my commitment to my mission.
Burada oluş nedenime olan inancım ya da görevime olan sorumluluğum zayıflamadı.
Therefore, it is my belief that Don Sanderson is not a danger to himself or to society.
O yüzden, Don Sanderson'ın kendisi ya da toplum için tehdit oluşturmadığına inanıyorum.
It was far more important, I think, than just some religious belief.
Sanırım sadece bir dini inanç olmaktan çok daha önemliydi.
Cygnus has always been seen among cultures around the world for many, many thousands of years as a point of entry and exit into the sky world... this belief in a power in the stars, the idea that we come from the stars and
Cygnus dünyadaki kültürler arasında, binlerce yıldır, gökyüzü dünyasına bir giriş ve çıkış noktası olarak bilinir... Bu inanış, yıldızların gücüne, yıldızlardan geldiğimiz fikrine ve de sonunda öldüğümüzde de oraya döneceğimizden gelir.
Belief has nothing to do with it.
İnanç her şey demek değildir..
The 1st method win his heart by The Greek's belief
İlk metot : Kalbini antik roma inancıyla kazanın
Such is our belief.
Bizim inancımız bu yönde.
The belief that God has shown himself to them directly is central to many people's faith.
Tanrı'nın kendilerine doğrudan göründüğü inancı pek çok insanın imanının merkezinde.
This power of belief, the placebo effect, offers hope that the mind can heal the body, or at least reduce pain.
Bu inanç gücü, plasebo etkisi, beynin kendi bedenini iyileştirebileceği yada en azından acıyı azaltacağı umudu verdi.
Belief, it seems, can be very powerful.
Görünen o ki, inanç çok güçIü olabiliyor.
For Colin Blakemore, this power of belief was key at Lourdes.
Colin Blakemore için, Lourdes'in anahtarı inancın gücünde.
Because belief gives something that science doesn't claim to offer - meaning and purpose.
çünkü inanç bilimin veremeyeceği bir şeyi vaadediyor. anlam ve amaç.
But I, you see, I have this small belief that all the women in the world should be happy.
Bütün dünyadaki kadınların mutlu olmasını dilerim. Benim felsefem budur!
I was going to offer you something worth one thousand crowns, would have made you rich beyond belief.
Hâlbuki size binlerce taç değerinde bir teklifte bulunacaktım. Paraya para demezdiniz.
To fairly represent the people of this country no matter their creed, color or religious belief.
Mezhepleri, renkleri ve dini inanışları ne olursa olsun bu ülkenin insanlarını dürüstçe temsil etmeye can atıyorum.
She's just stubborn and she's pushy beyond belief.
O kız sadece inatçı biri ve inanılmaz derecede yüzsüz.
As representatives of the United Nations... we stake our highest values, even our lives... on the belief that we can rebuild.
Birleşmiş Milletlerin temsilcisi olarak onları yeniden inşa edebileceğimizin inancıyla... bütün değerlerimizi tehlikeye atıyoruz, hayatlarımızı bile...
It is Miss Burbage's belief that Muggles are not so different from us.
Kendisi, Muggle'ların bizden pek de farklı olmadığına inanıyor.
It is my strong belief that he is traveling to the Northern Water Tribe.
Kuzey Su Kabilesi'ne ulaşmaya çalıştığından eminim.
Well, we have nothing, if not belief.
Eğer inandığımız şeyler olmazsa biz bir hiçiz.
Because this isn't really about the voice, it's about belief...
Çünkü burada önemli olan ses değil, taşıdığı inanç...
- That'd be boring beyond belief.
- Bundan inanılmaz sıkılırdın.
If we're talking about a mystical religious belief, which I think that George is, but are we really talking about mysticism or are we talking about a technique of improving yourself which is totally scientific and rational?
Her yaratık, Tanrıdan bir parçadır. Sanırım konuştuğumuz şeyleri... biraz daha açmamız gerekiyor.
I mean, by "their", I mean, the Beatles, was beyond belief. George had two sides to his character. I mean, you know, I'm his mate, so I can't tell too much, but he was a guy.
Eğer bir restorana veya gece klubüne gitmişsek... insanlar onların havasına göre davranırdı.
And your belief that somehow trajectories can be altered, even once the dominoes have started to fall.
Dominolar yıkılmaya başladığında bile... yörüngelerin bir şekilde değiştirilebileceğine olan inancını.
Belief in the supernatural, is for protect our fear of the unknown.
İnsanlar, bilinmeyene karşı kendilerini koruyacak, doğaüstü güçlere iman sistemi oluşturmuşlar.
The only difference is they fight for a belief which allows them to kill without restraint.
Aramızdaki tek fark, tereddüt etmeden öldürmek için bir sebeplerinin olması.
But my strongest belief in life is that you should always take the high road.
Fakat hayattaki en büyük inancım, doğru yoldan asla sapmamaktır.
Total belief.
Tam bir inanç.
You see their belief, and even when you don't have it, you go, "Okay. I've got to figure this out."
Onların inancını görüp sizde bu inancın olmadığını anladığınız zaman, şöyle diyorsunuz Tamamdır, bu işi çözmem gerekiyor. "
The belief in life that only the little things matter.
- Sadece küçük şeylere inanç.
But a heritage of legend and popular belief in a phenomenon isn't enough to make it true, is it, Mr. Bradbury?
Ama bir konuyla ilgili efsaneler ve popüler inanç onu gerçek yapmaya yetmez, değil mi Mr. Bradbury?
Belief ain't like unbelief.
- İnanç, inançsızlık gibi değildir.
If you're a believer and you finally got to come to the well of belief itself, then you ain't got to look no further.
İnanıyorsan ve sonunda inanç kuyusunun kendisine ulaştıysan daha ilerisine bakmana gerek yoktur. Daha ilerisi yoktur.
No more than what a man ought to be, even a man with a powerful belief.
Bir insanın olması gerektiğinden daha kafir değilim. İnancı güçlü olan bir adam için bile.
I gather it to be your belief that culture tends to contribute to human misery, that the more one knows, the unhappier one is likely to be.
Anladığım kadarıyla senin inancın kültürün, insanın sefaletini arttırdığı yolunda. İnsan ne çok şey bilirse mutsuz olma ihtimali de o kadar artıyor.
However, there's a longstanding belief among the public that animal protein is important for human health.
Buna rağmen, toplumda hayvansal proteinin insan sağlığı için önemli olduğuna dair bitmez tükenmez bir inanç vardı.
You have this, like, belief in this cosmic order.
Senin şu evrensel düzene inancın var.
Our sacrifices have always been in His name and always in belief a stronger community will take root
Kurbanlarımız hep onun adına ve h er zaman inancımız onunla daha da güçlenecek
Mother's belief that she was entitled to die whenever she damn well pleased never faltered.
Annemin, ne zaman çok keyifli olsa ölüme yaklaştığına dair inancı hiç sarsılmadı.
It is my belief that when a man becomes a part of this Bureau... he must so conduct himself, both officially and unofficially... as to eliminate even the slightest possibility of criticism... as to his conduct.
Bu Büronun parçası olan birinin, yasal olan veya olmayan yerlerde, kendisine karşı en küçük bir eleştiri ihtimalini dahi engellemek etmek için, hareketlerine hâkim olması gerektiğine inanıyorum.
A voice, to the best of my belief... calling Dr. Condon in a foreign accent.
Tamamen eminim ki, Dr. Condon'u farklı bir aksanla telaffuz eden bir sesti.
The very essence of our democracy... is rooted in a belief in the worth of the individual.
Demokrasimizin asıl özünü oluşturan şey bireyselliğimize olan köklü inancımızdır.
The girl who came to badrinath without belief in god, did he go out with her leaving the temple without any love on her?
Badrinath'daki Tanrı'lara inanmayan o kızı... hiç sevmediği için mi tapınağı bırakıp gitmek istiyor?
"You are my belief."
"İnancımsın."
"You are my belief."
"Sen benim düşüncemsin."
It is our religious belief.
Bu bizim dini inancımız.
It's his belief.
Geri geleceğine inanıyor.