Ear tradutor Turco
8,125 parallel translation
He's got a worm living in his ear that affects his balance.
Kulağının içinde dengesini bozan bir kurt yaşıyor.
I'm whispering in your ear.
Kulağına fısıldıyorum.
She has got the greatest ear for songs of anybody I've ever seen.
Şimdiye kadar tanıdığım herkesten çok daha iyi bir müzik kulağı var.
And he had a great ear for hit songs.
Hit olacak şarkıları hemen fark ederdi.
Yeah, I don't read music so it was either by sight or, you know, by ear.
Nota bilmiyorum. Ya görerek oluyor ya da dinleyerek.
Josh used to do it by ear, not with tuners.
Josh dinleyerek akort ederdi, alet kullanmazdı.
My ear's not exactly pressed to the pipeline.
Kulaklarım, tam olarak dedikodu gazetesi basmıyor.
I will not have you hissing in my ear.
Daha fazla sesini duymak istemiyorum.
I don't like the way it hits my ear.
Kulağıma hiç hoş gelmiyor.
What could be more natural than your mother's tongue in your ear?
Kulağına, annenin dilinden daha doğal ne gelebilir ki?
On August the 15th, 1977, a radio telescope called the Big Ear detected a radio signal from somewhere in the vicinity of the constellation Sagittarius, and this is the printout from that night.
15 Ağustos 1977 tarihinde, Koca Kulak adlı bir radyo teleskobu Yay takımyıldızı dolaylarından gelen bir radyo sinyali tespit etti. Bu da o geceden kalma çıktı.
He got an ear for jazz, that boy.
O ufaklıkta caz kulağı var.
Did you dye your ear hair?
Kulak kıllarını mı boyadın?
just check behind your ear?
Kulağının arkasına bak.
Oh, it was behind her ear!
Kulağının arkasındaydı.
And then he, uh, took his penis from behind our daughter's ear and, uh, we, uh...
Penisini kızımızın kulağından çıkardı ve tüm gördüğümüz buydu.
Ed, you cut my ear!
Ed kulağımı kestin!
They're too common, but that got me focused on her ear.
Çok benzeri var. Bu yüzden ben de kulağa odaklandım.
It is, but ear biometrics... size, shape, configuration... are almost as unique as fingerprints.
Öyle ama kulağın boyut, şekil, tip verileri neredeyse parmak izi kadar kendine hasdır.
So, you used her ear to identify this woman?
- Kadının kimliğini kulağından mı buldun?
Yes, by isolating the ear and running it against the mug-shot database.
- Evet, kulağı resimden ayırdım ve sistemdeki vesikalık fotoğraflarda tarattım.
Tory says that the image quality is too poor to run facial recognition, or ear recognition.
Tory, yüz taraması ya da kulak taraması yapmak için görüntünün yeterince yüksek çözünürlükte olmadığını söyledi.
Hie thee hither that I may pour my spirits in thine ear and chastise with the valour of my tongue all that impedes thee from the golden round.
Hemen buraya gel ki manevi gücümü kulaklarına akıtabileyim. O altın müdevverden seni uzak tutan ne varsa dilimin yiğitliğiyle hakkından gelivereyim!
Wrong ear.
Yanlış kulağımdaymış.
- Put it on the other ear.
- Diğer kulağına koy.
You know I'm 96 % deaf... in my right ear because my dad whacked me all the time?
Babam sürekli dayak attığı için sağ kulağımın % 96 oranında sağır olduğunu biliyor muydun?
And don't fill my ear with shit.
Bana maval okuma sakın.
I'm playing it by ear.
Kafama göre gidiyorum.
... right across the top of the cheekbone, splitting his face from the top of his ear to his chin.
Elmacık kemiğinin üstüne vurarak kulağından çenesine kadar yüzünü yarmışlar.
On your ear. What's on your ear?
Kulağındaki şey ne?
It's an ear!
Kulakmış!
No judgments, no lectures, just a compassionate ear.
Hiçbir yargılar yok konferanslar, sadece şefkatli bir kulak.
He needs someone with this, a big ear.
O ihtiyacıBu kimse ile, büyük bir kulak.
Okay, two fingers on the neck, right below the ear.
Tamam, boyun iki parmak, sağ kulak altında.
I believe that animals listen and speak to us if we only have the ear for it.
Hayvanların bizi dinlediğine ve bizimle konuştuğuna inanıyorum eğer biz dinlersek.
Right before my statement, he pulled me close, so it would look like he was hugging me, and then he whispered in my ear, 'You know it's all your fault, right? You killed your mother.'
İfade vermeden önce beni çekti dışarıdan bana sarılıyor gibi görünüyordu kulağıma eğilip dedi ki "Hepsi senin suçun, biliyorsun değil mi anneni sen öldürdün."
Now, yeah, it's his ear.
Şimdi de kulağı.
Bring me the ear!
Kulağı görelim!
It's kind of like a human's inner ear.
İnsanın içkulağı gibi.
- What's going on with my ear?
Kulağıma ne olmuş?
- How's your ear?
Kulağın nasıl?
- Well, did you see your brother's ear?
Kardeşinin kulağını gördün mü?
- My ear hurts pretty bad, Mom.
Kulağım çok ağrıyor anne.
- My ear hurt.
- Kulağım acıyor.
Lose the ear thing.
Kulağındaki şeyi yok et.
- Just lose the ear thing.
- Kulak şeyini at gitsin.
Say another word and I'll blow your fuckin'teeth out your ear.
Bir kelime daha et de o lanet olası dişlerini kulağından çıkarayım.
The lock of hair she carefully placed behind her ear.
Saçlarını dikkatlice, kulağının arkasına doğru taramasını,
I have the lobe of his ear between my teeth.
"dudaklarımdan sevgi akıyor." hmm.
You hold it up to your ear, you speak into it... somebody in a distant land with the exact same thing can hear it.
Kulağına tutup konuşuyorsun ve uzaklarda, aynı alete sahip biri dediğini duyabiliyor.
And then whisper in your ear, "How does it feel?"
Sonra kulağınıza "Nasıl bir his?" diye fısıldanmasını.