Front row tradutor Turco
788 parallel translation
Four seats. Uh, front row.
Dört koltuk, ön sıradan.
- Front row is the big news services.
- İlk sıra önemli ajanslar için.
Front row, the empty one, is for the president and White House guests.
Boş olan ilk sıra başkanın ve Beyaz Sarayın konukları için.
Front row center, the greatest show on earth, the people.
Gözümüzün önünde, dünyanın en iyi gösterisi, insanlar.
I know all them that sit in the front row!
Ön sırada oturanların hepsini tanırım!
I finally got some front row... Sam!
Sonunda ön sıralardan bir yer...
Sit down. We got a nice lodge seat for you right in the front row.
Sizin için ön tarafta çok güzel bir yer ayırdık.
He's even sat in the front row.
Bir de en öne oturumuşsun!
Front row seat at the next H - bomb blast.
Bir sonraki hidrojen bombasına ön sıradan koltuk.
That's her husband, lucky devil sitting at the end of the front row.
En ön sırada oturan şanslı piç de onun kocası.
Many a good junior practice has failed in the front row.
Pek çok başarılı avukat orada başarısız oldu.
- Front row, left of the far pillar.
- Ön sırada, en uçtaki sütunun solunda.
Are you gonna have a front row seat?
En önde mi oturup seyredeceksin?
We've saved a place in the front row.
Size bir koltuk ayırdık. Sorun yok, sorun yok.
And you will all be in the front row.
"Yer kapmaya çalışmayın. Hepiniz ilk sırada olacaksınız."
Sitting in the front row.
Ön sırada oturuyor.
If this works out... I want a front row seat... when we nail Kruse to the mast.
Eğer bu plan işe yararsa Kruse'yi direğe çivilediğimiz zaman ön sıradan yer isterim.
His teammate is the Sicilian, Nino Barlini, who's also won a place on the front row.
Takım arkadaşı Sicilyalı Nino Barlini de ilk çizgide.
A-1 and 2, front row of the dress circle for you and Bill, with a view of row F in the stalls.
Birinci balkonda A-1 ve 2 koltukları da seninle Bill'in. Oradan F sırası görülebiliyor.
Well, Mr. Durk, when you were maybe in the third or fourth grade, and there was a pretty redheaded girl in the front row, and you couldn't get her attention, um...
Şey, Bay Durk, sen üçüncü ya da dördüncü sınıftayken, ön sırada kızıl saçlı güzel bir kız vardı ve sen onun dikkatini çekemiyordun, em...
I'd like a seat in the middle of the front row, please.
En ön sıranın ortasından bir yer istiyorum lütfen.
We don't have a seat in the middle of the front row... or anywhere else.
Ne en ön sıranın ortasında ne de başka bir yerde hiç yerimiz yok bayım.
You paid for a front row seat.
Sandalyendeki yerini al.
He was sitting at the corner of the front row.
Ön sıranın köşesinde otururdu.
She bit her nails Looking pretty as a picture Right in the very front row
En ön sırada resim gibi güzelliğiyle tırnaklarını yiyerek.
- Got a seat right in the front row.
- Ön sırada yerini al.
Idiot, the Queen's got a front row view!
Gerizekalı! Pencere doğruca Kraliçe'nin odasına bakıyor!
Just to save time because they're in the front row.
Hızlı olması için öndekilerden alıcam.
Come on, I've reserved two seats in the front row.
Hadi, en ön sırada iki koltuk ayırttım.
All you boys in the front row... you wanna sit down, face the camera?
Ön sıradakiler, oturup kameraya bakmak ister misiniz?
at the top the chairman of the board, in front of him the vice president and the directors, in the front row the section heads and the personnel manager.
en üstte kurul baskani, onun önünde baskan yardimcisi ve yöneticiler ön siradaysa bölüm sefleri ve personel sorumlusu.
Front row for the full 1 0-year run!
Sanık sandalyesinde on yıllık bir gezi bileti!
There's a guy out there in the bleachers, front row, he's got a hat, camera.
Açık tribünde ön sırada bir adam var. Kamerası var.Son üç oyunda durmadan benim resimlerimi çekiyor.
Front row center seat, and all the girls I can't eat for my homeboy.
Ön sıranın ortası ve yiyemediğim bütün kızlar senin.
The man in the front row wearing a white suit is carrying a gun.
Ön sıradaki beyaz takım giyen adam silah taşıyor.
I had a front row seat.
On sıradan izledim.
Front row center...
Ön sıra...
Gee, came to the front for me in Singapore when I was in row.
Singapur'da başım beladayken beni kurtarmıştı.
He just made a big row in front of everyone.
Herkesin önünde büyük bir patırtı çıkardı.
So I got me a front-row seat at the show, huh?
Demek gösteriyi en ön sıradan izleyeceğim.
You are ajournalist, a front-row spectator not directly involved.
Sen gazetecisin ön sırada bir seyircisin, doğrudan lişkili değilsin.
This is Art Leavitt talking to you in front of Rudy's Beanery from Skid Row in Los Angeles.
Ben Art Leavitt, Los Angeles'ta yoksul bir semtte Rudy's aşevinin önündeyim.
Front row.
Ön sırada.
Front person on each row, bring them to my desk, will you?
Her sıranın en önündeki, onları benim masama getirin, lütfen.
I want a front-row seat when these babies go.
Onlar giderken ön sıradan bir koltuk istiyorum!
In the front row of the Roxy Theater
38.
If she's comin', I have a front-row seat.
Anlaşıldı teğmen, onu bekliyorum.
Help yourself to a front-row seat.
Ön sıradan bir yer bulun.
[Lanzmann] Then he had a front-row seat for what happened.
Yaşananların en canlı şahidiydi.
Or sometimes I'll find myself staring at the huge but perfectly formed breasts on the woman in the row in front of mine.
Bazen de kendimi ön sıramda oturan kocaman ama füze gibi memeleri olan bir kadına bakarken buluyorum.
When I'm sitting there, applauding, from that front-row seat
# Benimkini kırdığın gibi biri senin kalbini kırdığında #
rowley 37
rowan 122
row your boat 22
rowena 60
rowntree 17
row seat 22
front 182
front and back 38
front page 47
front desk 35
rowan 122
row your boat 22
rowena 60
rowntree 17
row seat 22
front 182
front and back 38
front page 47
front desk 35