Intensity tradutor Turco
713 parallel translation
But during the succeeding centuries, the boiling sulphur increased in its intensity... until now, I believe, it is over 800 degrees Fahrenheit.
Yüzyıllardan bu yana kaynayan sülfür eminim... şimdiye dek 800 Fahrenheit dereceyi geçmiştir.
I never saw such intensity of evil.
Hiç onun kadar kötülük sahibi birini görmedim.
That's why sisters can hate each other with such terrifying intensity.
Bu nedenle kardeşler birbirlerinden ileri derecede nefret edebilirler.
Traveling by train for the first time, deaf to the clickety-clack this child intently devoured the face of her brother her manic intensity impinging briefly on other passengers'dreams
İlk defa gece trende seyahat ederken motorun sesini dinlemek yerine uyuyan yolcular üzerinde çılgınca sesler o garip sesler bütünü akarken kardeşinin suratına bakıp duruyordu.
More intensity, Miss. More passion.
Daha canlı ve tutukulu olun!
Unfortunately, this irradiation requires such a high level of intensity that no human being can survive it.
Ama maalesef, gerekli olan ışınım şiddeti, bir insanın kaldırabileceği derecelerin çok üstündedir.
At that moment, I realised how much I loved you, Lidia. I wept with the intensity of the emotion.
İçimde kabaran duygularla gözlerim doldu.
Therefore, having failed to catch them in the act, I'd have to lay it on thick with the offended honor, so the heat of passion could reach the intensity required by the law.
Bu yüzden, iş üzerinde yakalamak kısmı başarısızlığa uğradığı için... incinmiş onur kısmını biraz abartarak... ihtiras ateşi kısmını yasanın gereğine yeterli hale getirebilirim.
He, uh, walks across the floor to me and with an intense voice - a voice absolutely shaking with intensity - he sidles up to me and he whispers... he's got the most miserable habit of whispering -
Oh, evet, Jack Brewer. Neyse, bana doğru geldi ve gergin bir sesle ama böyle, sesi titriyor gerginlikten. Yanıma yaklaştı ve alçak sesle, ama tam da öyle değil çok kötü bir huyu vardır, öyle bir fısıldar ki herkes duyar.
There's an almost menacing intensity emanating from you.
Neredeyse içinden doğan tehtitkar bir güçlülük var sende.
This one shows the pattern and intensity of the electrical waves emanating from the subject's brain.
Bu ise deneğin beyninden yayılan elektrik dalgalarının yoğunluğunu ve şeklini gösteriyor.
Neutral elements,... weaving and binding together with decisive intensity,... evolving together towards an agreement both calm and disturbed.
Etkisiz unsurlar belirleyici bir yoğunlukla birbirine bağlanıyor ve geçiyor. Sonu sakinlik ve huzursuzluk olan bir uzlaşmaya doğru gelişiyor.
You think painters today are capable of such intensity?
Bugünkü ressamların böyle güçlü bir kapasiteleri var mı sence?
- Deflectors, full intensity. - Deflectors, full intensity.
Deflektörler tam yoğunlukta.
- Quiet intensity?
- Oldukça yoğun?
How about a quietly noisy relaxed intensity?
Peki sakinleştirici yoğunluğa ne dersin?
We'll try minimum intensity.
Minimumda deneyeceğiz.
- Deflectors, full intensity.
- Yansıtıcılar son yoğunlukta.
They're not tractors or weapons of any sort, just increasing in intensity.
Bunlar taşıyıcı veya bir silah falan değil.. Sadece yoğunluğu artıyor.
All scanners full intensity, Mr. Chekov.
Tüm tarayıcılar tam yoğunlukta. - Hiç sinyal yok mu?
If this works, the satellites we orbit will produce light of such intensity that even someone in a closed, darkened area will be affected by it.
Bu işe yararsa, yörüngemizdeki uydular, öyle yoğun bir ışık yaratacak ki, kapalı ve karanlıkta kalmış bir yerdeki birisi bile bundan etkilenecek.
The brightness of the Vulcan sun has caused the development of an inner eyelid, which acts as a shield against high-intensity light.
Parlak Vulcan güneşi göz içinde bir göz kapağı oluşmasına neden oldu. bu ise yüksek yoğunluktaki ışığa karşı korunmasını sağladı.
At this intensity, we'll be safe for a week, if necessary. But...
Bu yoğunlukta, gerekirse, bir hafta güvende olabiliriz.
Looks like an ordinary cigarette lighter but it is, in fact, a high-intensity laser-beam transmitter.
Ama içinde çok güçlü bir verici vardır bunun.
The deadly ill Mozart, knows the intensity of these words.
Ölümcül hasta Mozart, bu kelimelerin yoğunluğunu biliyordu.
Mr. Chekov, deflectors to full intensity.
Bay Chekov, kalkanları tam güce getir.
We've already observed the intensity of your passions and gauged your capacity to love others.
Tutkularınızın yoğunluğunu gözlemledik, başkalarını sevme kapasitenizi ölçtük.
- What is it? - The intensity of emotion is draining us and building up the force field.
- Duygunun şiddeti bizi tüketiyor, ve bir güç alanı meydana getiriyor.
A focused beam of extremely high-intensity light was directed into the Gamma system from the trinary system we are now approaching.
Odaklanmış bir ışık demeti yakınımızdaki üçlü sistem tarafın Gamma sisteminin içine yöneltilmiş.
Maximum intensity, narrow beam.
Maksimum yoğunlukta.
The pain-pleasure from nails, teeth and fists gradually declined in intensity.
Tırnaklar, dişler ve yumruklardan alınan acılı zevk yoğunluğunu giderek düşürdü.
Everything about him revealed an intensity of life.
Her şeyiyle yoğun bir hayatı açığa vuruyordu.
Jim, I just got a life-form reading of tremendous intensity. Suddenly it was just there.
Birden bire muazzam yoğunlukta canlı türü belirtisi aldım.
Captain, I'm picking up a high-intensity reading.
Yüksek bir yoğunluk alıyorum.
Although I have never seen one of such great intensity or strange conformation. Readings?
Her ne kadar hiç bu kadar yüksek yoğunlukta görmediysem de ya da böyle tuhaf bir biçimde.
For by their reluctance to pursue this war with the intensity it demands they have proved treacherous both to our cause and to this nation.
Bu savaşı gereken yoğunlukta sürdürmedeki isteksizlikleri ile hem davamıza hem de bu ulusa ihanetlerini kanıtladılar.
Do you realize the intensity that this situation faces the USA?
Bu durumun A.B.D ye yönelttiği gerilimin farkında mısın?
It only left to bunker it in the first fortnight of April, because the aerial attacks increased of intensity and frequency.
Nisan ayı ortalarına kadar sığınağına çekilmemişti. Çünkü artık hava akınları gitgide kötüleşip sıklaşmıştı.
At the same time, the Eighth Air Force had stepped up the intensity of its daylight raids.
Aynı anda 8. Hava Kuvvetleri kıymetli hedeflere yönelik gündüz akınlarını yoğunlaştırdı.
But in these very moments assigned to life, it is still the spectacle... which is to be seen and reproduced, as it attains a greater intensity.
Fakat aslinda gösteri kendini daha yüksek bir düzeydeki yogunlukla sergilemekte ve tekrarlamaktadir.
Seeking now to de-emphasise all unimportant details by blurring their images struggling to eliminate Mrs Heiberg from his mind striving somehow to impart the quiver and intensity of his feelings on to the raw surface of his canvas seeking to awaken a similar mood in the viewer
Tüm önemsiz detayların vurgusunu azaltmak için görüntülerini bulanıklaştırarak Bayan Heiberg'i aklından çıkarmak uğruna verdiği mücadeleyi tuvalinin hassas yüzeyinde ; bir şekilde titreşimi ve hislerindeki gerilimi ortaya çıkararak, benzer bir his uyandırması için Munch kız kardeşinin başı üzerinde tekrar tekrar çalışır.
It becomes like a vision or hallucination and it would be strange if this form of intensity did not make people shudder and tremble
Bu, hayal gücü veya halisünasyon haline gelir. Çarpıcılığın bu formu insanlara titreme ve ürperti vermeseydi, şairlerin anlatmak istedikleri şeylerin dinlenmesini sağlamasaydı garip olurdu.
Intensity building rapidly.
Yoğunluk hızla artıyor.
As Bullingdon grew up to be a man his hatred for Barry assumed an intensity equalled only by his increased devotion to his mother.
Bullingdon büyüyüp erkek oldukça... Barry'ye yönelik nefreti yoğunlaşarak... giderek artan anne düşkünlüğüne eşit hale geldi.
'Our scanner readings are reacting wildly,'projecting a weird turbulence of high intensity.
Neler oldu? Bu sadece küçük, parlayan bir nesne. Onu eline almış.
Marshall McLuhan deals with it in terms of it being a high intensity.
Marshall McLuhan buna "üst düzeyde yoğunluk" diyor.
This one forher intensity and passion.
Bunu şiddeti ve tutkusu için.
It might be a result of the high intensity gamma injection you took on your DNA.
DNA'na enjekte ettiğin yüksek gama dozunun bir sonucu olabilir.
After certain dreams nothing in waking life can have such intensity.
Bazı rüyalar uyandıktan sonra bir şey ifade etmese de belli bir ağırlıkları vardır.
Kepler worked with a kind of passionate intensity to understand Tycho's observations.
Kepler Tycho'nun gözlemlerini anlayabilmek için yoğun bir ihtirasla çalıştı.
With incredible intensity her work came to the incredible end.
İnanılmaz bir yoğunlukla yaptığı işi yine inanılmaz bir sonla bitirecekti.