It has to work tradutor Turco
394 parallel translation
It has to work.
Çalışması gerek.
And with a man like you, it has to work. - That's true.
Sizin gibi bir adamı kaybetmek istemez.
It has to work!
Olması lazım, olması lazım!
But it has to work.
Ama işe yaramalı.
It has to work its way out.
Dışarı çıkış yolunu aramak zorunda.
It has to work.
İşe yaramak zorunda.
I know that sounds odd coming from a man who has brought you some of the worst. But it's the reason why Tom had to work so hard to be that for you.
Sana bu hayatta en kötü şeyleri yaşatmış bir adam böyle söyleyince tuhaf oldu ama Tom senin gözünde o konuma gelebilmek için çok çalışmak zorundaydı.
It is our unshakeable belief in ourselves... that is our hope for the youth... to carry on the work which has been put before them in the stormy years... of the revolt of 1918 in Munich... and which is already part of the entire German nation's history.
Bu bizim size sarsılmaz inancımız... gençliğe olan umudumuz... fırtınalı yıllarda, onlardan önce planlanmış işleri başarmak için.. Münih'teki 1918 isyanının... ve tüm Alman ulusunun bir parçası olarak.
I'm only a free writer who has given his life to work and who will resume it tomorrow. And I am not here defending myself.
Hayatını işine adamış özgür bir yazarım sadece.
Or has it begun to work with you too?
Yoksa seninle de mi başlıyoruz?
And while part of it extends to your work as a peace officer... there is another part that has to do with your spiritual life... and the influence of a good woman.
Bunun bir kısmı polis memuru olarak işine uzanırken diğer kısmı da tinsel yaşamınla ve iyi bir kadının tesiriyle alakalı.
It is true that God has called us to the work we are to do, but it is not enough that God is on our side, we must be on his side.
Tanrı'nın bizi bunun için çağırdığı doğru fakat Tanrı'nın bizim tarafımızda olması yetmez biz de onun tarafında olmalıyız.
It has little to do with my real work.
Gerçek işimi yapmak için yetersiz tabi.
'Man is the only creature that has to work'... I can't recall which philosopher said it.
"Çalışmak zorunda olan tek mahluk insandır." Hangi felsefeci demişti, hatırlamıyorum.
Is it a crime that he wants the world to see it and share in his pride... this... this fresco that he's forced you to paint... come day and night to watch... defended against its critics... this work of art, which to him, has become a work of love.
Seni yapmaya zorladığı, gece gündüz gelip izlediği,.. ... tenkitlere karşı savunduğu, bir sanat eserinden çok daha öte bir sevgiyle sevdiği bu freski dünyaya göstererek gururunu paylaşmak istemesi suç mu yani?
Our play's chief aim has been to take to bits the great propositions and their opposites see how they work and let them fight it out.
Oyunumuzun ana hedefi, büyük savları ve karşıtlarını ustalıkla eleştirip çözümlemekti nasıl işlediklerini görmek ve onları çarpıştırmaktı.
I feel, nevertheless, that it should have gone to someone... whose work and long life in this village has been an example to us all -
Ne hissettiğim bir yana, bu ödül bence başka birine verilmeliydi... bu köyde çalışıp uzun bir hayat süren ve bu süre zarfında... hepimize örnek olmuş olan -
It has to be the work of God.
Sonu böyle olamaz.
I know I shouldn't be talking about this... but it's a shame Mr Markham has to work for a man like that.
Söylememem gerekir ama Bay Markham'ın böyle birisi için çalışması ne yazık!
Think it'll work? It has to. What a business!
Ne düşünüyorsunuz?
To make it live, the spetactor has to work with it.
Çalışması için, izleyici Onunla çalışmalı.
She has to work out there on the hot plain while the rest of the family take it easy in the shade.
Ailenin geri kalanı gölgede keyif çatarken, onun sıcak arazide çalışması gerekiyor.
It has to be an absolute, authentic, poisonous snake... or he won't work with it.
Kesinlikle hakiki bir zehirli yılan olmalı... yoksa onunla çalışmaz.
Find somebody who has a number close to it... -... and they probably work for him.
Numarası buna yakın birisini bul muhtemelen bunlar onun için çalışıyordur.
It could be a person who, in his own loony way feels your work is promoting porno and decadence and he has a mission to clean up the world.
Senin çalışmalarının, pornoyu ve çürümeyi körüklediğine inanıp, kendine de dünyayı temizleme misyonu vermiş bir yarım akıllı olabilir.
It has been measured to ensure you get energy for the long hours you work.
Saatlerce çalışabilmek için enerjiye ihtiyacın var.
For the ramjet to work it has to have a frontal scoop hundreds of kilometers across.
Bu jet motorunun çalışması için yüzlerce kilometre boyunda bir vakum alanı gerekir.
And so youth stands aside because it has no other choice, and we set to work.
Böylece gençler bir yana koyulur çünkü başka seçim yoktur, işe koyulmalıyız.
- Somewhere in here. The townpeople who has been forced to work on the fields estimate them to be approximately five miles... which, by jeep, would put it somewhere in this radius.
Tarlalarda çalışmaya zorlanan kasabalılar yaklaşık beş mil alanda cip ile bu bölgeye bırakılıyor.
It has to do with the work.
İşle ilgili olmalı.
Mr. Hashidera has no intention of remarrying right now, but Mrs. Shimozuma wants to bring him, and I think it might work this way.
Bay Hashidera'nın şu an tekrar evlenmek gibi bir niyeti yok ama Bayan Shimozuma onu getirmek istiyor ve sanırım bu şekilde işe yarayabilir.
It gave them a source of pleasure, but in order for it to work, the blood has to leave the brain, and, you see, it leaves them confused... disoriented... and eager to enter into negotiations,
Onlara zevk kaynağı verdi ama çalışması için de kanın, beyni terk etmesi gerekiyordu. Bu da onları şaşırtıyor kafaları karışıyor ve birlikteliği arzuluyorlar.
It's not hard to figure it out. " " I'm just a poor student who has to work for a living, after all... "
"Ömrü boyunca yaşamak için durmadan çalışan sırdan bir öğrenciyim..."
You're trying to trick me into giving away something. It won't work. It has worked!
Benden ele verecek bir şeyler yakalamaya çalışıyorsan, işe yaramaz.
I mean, once word leaks out that a pirate has gone soft, people begin to disobey you, and then it's nothing but work, work, work all the time.
Bir korsanın yumuşak davrandığı duyulursa, insanlar onu umursamamaya başlarlar ve tüm hayatın çalışmak, çalışmak ve çalışmak olur.
You know, it has been such an honor to work for the great Frank Cross.
Büyük Frank Cross için çalışmak bir şereftir.
You know, I don't think Steve has what it takes not to work.
Biliyor musun, bence Steve çalışmadan duracak kapasitede biri değil.
And just work it out. How long has it been since we've had a bed to ourselves?
Ayrıca şu da var aynı yatakta tek başımıza yatmayalı ne kadar zaman geçti?
So it'll sound like it has kind of a work ethic attached to it.
Böylece bağlı olduğu bir iş ahlakı varmış gibi görünsün diye.
You know, it happens sometimes. The spirit gets yanked out so quick that the essence still feels like it has work to do here.
Bazen ruhlar o kadar çabuk çıkar ki, burada hala yapması gerekenler varmış gibi gelir.
I don't know if personal business... or the time it's taken from work has anything to do with it... but you've got this Arnold divorce all screwed up.
Kişisel işlerinle ilgili mi bilemem ama Arnold boşanmasını eline yüzüne bulaştırmışsın. - Hiçbir şeyin bulaştığı yok.
Your work has been an inspiration to me, what I've seen of it.
Okuduğum yazılarınız bana ilham verdi.
( Woman ) It's only when we kiss that chemistry really has the chance to work its magic.
Sadece öpüştüğümüzde bile kimyasal büyüyü yakalama şansımız vardır.
Yeah, see,'cause it's just that I want to give Linda a raise...'cause she has four kids... and the guy that she lives with doesn't work, either, so...
Evet, işte Linda'ya zam yapmak istiyorum... dört çocuğu var... birlikte yaşadığı adam da çalışmıyor...
Our work, trying to understand it all, has hardly even begun.
Her türlü işleyişi anlamaya çalışmak olan işimiz daha yeni başlıyor.
It has a lawyer to work for you what told me what Frank said to him.
Onu savunan bir avukat var. Bana Frank'in dediklerini anlattı.
All he has to do is know what he wants and work hard for it.
Yapması gereken tek şey ne istediğini bilmesi ve bunun için çalışması.
He has to let it have a voice in his work otherwise the work itself will be inhibited.
İşine katılmasını sağlamalıdır. Yoksa eser güçsüz kalır.
Every man has the right to work, Bob... and should not be subjected to the butt of criticism when he fails to find it... through no fault of his own.
Çalışmak her insanın hakkı kendi hatası dışında iş bulamadığı zaman eleştiriye maruz kalmamalı.
It's just that he has to work on his next film.
Sadece sonraki filmine hazırlanması gerek.
Because, you know, I mean, we have to work together, and I don't think that it has to be unpleasant.
Çünkü... Yani, beraber çalışıyoruz... Ve nahoş olmasına gerek yok.
it has been a long time 28
it has been a while 26
it has begun 40
it has 378
it hasn't happened yet 22
it hasn't 96
it has nothing to do with you 93
it has happened 17
it has been 74
it hasn't been easy 41
it has been a while 26
it has begun 40
it has 378
it hasn't happened yet 22
it hasn't 96
it has nothing to do with you 93
it has happened 17
it has been 74
it hasn't been easy 41