Quickens tradutor Turco
29 parallel translation
He quickens his pace Like a bird he flies
Uçarcasına adımlarını sıklaştırıyor
Every time I hear the classics My pulse quickens
Ne zaman klasikleri duysam nabzım hızlanır
- Quickens the aging process.
- Yaşlanmayı hızlandırıyor.
When the blight quickens, the lesions turn red.
Yanıklık son evreye geldiğinde lekeler kırmızıya döner.
Look, I may not hang out with the beautiful people of Capeside but I like to think that I have the finger on a pulse of the common man and, believe me, that pulse quickens considerably when you walk by.
Bak, Capeside'daki güzel insanlarla takılmıyor olabilirim. Ama normal bir erkeğin nabız dalgalanması ile ilgili bir fikrim olduğunu düşünüyorum. Ve inan bana, sen birisinin önünden geçip gittiğin zaman, o nabız hızlanıyor.
Just at his approach, my power quickens.
Sadece yaklaşmasıyla bile, güçlerim kuvvetleniyor.
He quickens his pace, still clutching his precious load,
ormanı hızla geçti. korkusu hala geçmemişti.
That group-and-employer bullshit really quickens me with fucking trust.
Bu grup ve işveren saçmalığı içimi pek bir güvenle dolduruyor nedense.
When it finally reaches to within 130,000 miles of the surface, the photon enters the convective zone, and the pace suddenly quickens.
Foton, sonunda yüzeyin 210.000 km yakınına ulaştığında "konvektif bölge" ye girmiş olur. Tempo aniden hızlanır.
Their pace quickens.
Hızları artıyor.
I feel the pulse quickens.
Nabzım artıyor.
This my mean task would be as heavy to me as odious but the mistress which I serve quickens what's dead and makes my labours... pleasures
Bu yaptığım iş zorlu olduğu kadar tatsız da olabilirdi ama hanımımı düşününce en sıkıcı iş bile bana tatlı geliyor ve çektiğim eziyetleri zevke dönüşüyor.
And what quickens your pulse?
Peki seni heyecanlandıran ne?
My heart quickens at such a vision.
Güzelliğin karşısında kalp atışlarım hızlandı.
Nothing quickens your blood quite like couture.
Hiçbir şey kanını moda kadar kaynatmıyor.
Their pace quickens with the males'need to reach their ancient battlegrounds.
Erkeklerin eski savaş alanlarına ulaşmak için acele etmesiyle birlikte göç de hız kazanıyor.
There is only one reason that she quickens her pace.
Dişi aslanı daha hızlı hareket ettiren tek bir sebep var.
The cinema of the migrant maybe. Movies made by those who know what quickens the pulse of people in other countries. And who want to make a fast buck.
Göçmenin sineması denebilir veya diğer ülkelerin insanlarını neyin heyecanlandırdığını bilen ve hızla para kazanmak isteyenlerin sineması denebilir.
The breath I take quickens
Benim nefesimi azar azar azalttı...
Quickens the blood, doesn't it?
Kanını kaynatıyor, değil mi?
[Beeping quickens] Pull the drill!
Matkabı çekin!
( MELODIOUS MUSIC QUICKENS )
( AHENKLİ MÜZİK HIZLANIYOR )
♪ Oh, Elspeth Dickens, my heart quickens
# O, Elspeth Dickens, Kalbimi çarptırdınız
Your sympathetic nervous system quickens your pulse, your frontal lobe lowers your inhibitions, and you need to kiss them.
Duyusal sinir sisteminiz nabzınızı hızlandırır, ön lobunuz çekingenliğinizi azaltır, ve onu öpme ihtiyacı duyarsınız.
[grunting quickens] Let her go, dr. Morgan.
Bırak ölsün, Doktor Morgan.
( Breathing quickens ) Claustrophobic.
Klostrofobim var.
Nothing quickens the pulse at the start of a day's work like the sight of a lady with a pistol.
Bir iş gününün sabahında elinde silahla dolanan bir kadından başka kalbi böyle hızlandıracak ne olabilir ki?
The heart quickens.
Heyecan dorukta.
[beeping quickens ] [ grunting] She's going into shock.
Şoka giriyor.
quick 4440
quickly 2632
quickly and quietly 17
quick question 224
quicker 70
quick thinking 17
quick as you can 63
quick as you like 16
quickly now 51
quick march 35
quickly 2632
quickly and quietly 17
quick question 224
quicker 70
quick thinking 17
quick as you can 63
quick as you like 16
quickly now 51
quick march 35