Reconciliation tradutor Turco
376 parallel translation
She wanted reconciliation.
Barışmaya niyetlenmiştir.
I'll give them their pretense of reconciliation.
Onlarla bir gösteriş anlaşması yapacağım.
- We're celebrating our reconciliation.
- Barışma gecemiz.
Reduced to even deeper poverty by my father's death, Mama swallowed her pride and made an effort at reconciliation with her family.
Babamın ölümüyle daha da yoksulllaşan annem, gururunu bir kenara bırakmış ve ailesiyle barışmak için bir çaba harcamıştı.
It's pleasant. is it not... to see so perfect a reconciliation.
Çok hoş, değil mi, böylesine mükemmel bir uzlaşmaya şahit olmak?
I wanted to hire you for a reconciliation, but you were on vacation...?
Bir anlaşma için seni tutmak istemiştim ama tatilde miydin?
She had looked forward a great deal to your reconciliation.
Sizinle barışmayı dört gözle bekliyordu.
"A proposition of reconciliation".
Bak, hatırladın mı bunu?
The next time there won't be any reconciliation.
Bir dahaki sefer, uzlaşma falan olmayacak.
This is a real Franco-American reconciliation.
Tam bir Fransa-Amerika yakınlaşması, ona gülüyorum.
Since there is no reconciliation, we proceed.
Hiçbir uzlaşma olmadığı için kuralları uygulayacağız.
Somehow this isnt how I imagined the big reconciliation.
- Merhaba! Büyük barışmayı bu şekilde hayal etmemiştim.
My son, you know I've always been against any reconciliation with that wretch Becket.
Evlat, biliyorsun ben... şu sefil Becket'le uzlaşmana her zaman karşı oldum.
Since there can be no reconciliation, we may begin.
Uzlaşma olmadığına göre başlayabiliriz.
Let's drink to our reconciliation.
Barışmamıza içelim.
As a result, I am happy to be able to tell you that we have effected a complete reconciliation, both spiritual and political.
Sonuç olarak, manevi ve siyasi tam bir uzlaşma sağladığımızı söylemekten mutluyum.
Well, now that I can produce a husband... I might just as well start the reconciliation.
Ortaya artık bir koca koyabilirim,... barışmaya dahi başlayabilirim.
- What reconciliation?
- Ne barışması?
Maybe he won't be around for a reconciliation.
Belki barışmak için başka bir fırsatı olmayabilir.
Instead of the politics of reconciliation... it has chosen the politics of polarization
Uzlaşma politikası yerine... kutuplaşma politikasını seçti
My duty is to try to bring about a reconciliation.
Benim görevim boşanma kararını vermeden önce barıştırmaya çalışmaktır.
This reconciliation between State and Church occurred through a Demiurge which brought order to members of State and Church demanding iron discipline and the right to intervene in all aspects of individual life.
Devlet ve Kilise arasındaki bu uzlaşmayı bir Demiurgos sağlamıştır... Devlet ve Kilise organlarına çeki düzen vermiştir... bunu da tabiidir ki demir gibi bir disiplin ve insan hayatının her alanına müdahale hakkını talep ederek sağlamıştır.
The paradox which consists in suspending... the meaning of all reality in favor of... its historical accomplishment, and in revealing this meaning at the same time... by constituting itself as the accomplishment of history, devolves from the simple fact... that the thinker of the bourgeois revolutions... of the 17th and 18th centuries... sought in his philosophy... only reconciliation with their results.
Hegel'in içinde paradoks barindiran görüsü kendi sisteminin sonucu temsil ettigini ilan ederken tüm gerçekligin anlamini tarihsel sonuca boyun egdirmesi bu on yedi ve on sekizinci yüzyilin burjuvazi devrimleri düsünürünün, felsefesinde, yalnizca bu devrimlerin sonucuyla bir uzlasma aramasi gerçeginden çikmaktadir.
They asked for peace, for national reconciliation.
Ulusal birliğimiz için barışın tekrar tesis edilmesini istediler.
I mean reconciliation... between the past, the future and the present.
"Uzlaşma" diyecektim. Geçmiş, gelecek ve şimdi arasında uzlaşma.
Reconciliation... between public and private enterprises, between North and South, between Right and Left, rich and poor, wages and prices...
Uzlaşma... Kamu ve tüzel kuruluşlar arasında,... Kuzey ve Güney arasında, Sol ve Sağ arasında,... zenginle fakir arasında, ücretlerle fiyatlar arasında uzlaşma...
Now... no-one wants to admit the need... for any reconciliation with our role itself.
Şimdiyse... Onlar istiyor ki...
I think, friends, that the first reconciliation should be between us.
Arkadaşlar, bence ilk uzlaşma kendi aramızda yapılmalı.
Well, maybe a reconciliation could finally be discussed.
- Oh... Kim bilir belki yeniden bir arada olmayı düşünebiliriz.
I know that it's a little soon, perhaps, to talk about a reconciliation but I don't see why we have to finalize our divorce.
Oh, evet yeniden birleşmek için henüz erken olduğunu biliyordum. Ama neden hemen boşanmak istediğini de anlayamıyorum.
Here's to the reconciliation of the evil spirits of the Pongo.
Kadehimizi, Pongo'nun kötü ruhlarıyla yapılan barış için kaldıralım.
Not so sure... animal innocence may be a trick for getting around censorship, but perhaps also the mirror of an impossible reconciliation.
O kadar emin olmayin... hayvan masumiyeti sansürü atlatmak için bir numara olabilir ;
Yet all indications are that they have formed a reconciliation.
Ancak tüm belirtiler onların bir uzlaşma oluşturduğunu gösteriyor.
I misunderstood your tears and try to console you... we end up in bed, an illusion of reconciliation, et cetera...
Gözyaşlarını yanlış anladım ve seni avutmaya çalışıyorum kendimizi yatakta buluyoruz, bir barışma yanılsaması, vesaire...
During the reconciliation of the Meketrex, he came as a giant Sloar!
Meketrex ile birleşme zamanında da, dev Sloar kimliği ile gelmişti!
There's never gonna be any reconciliation.
Asla barış gerçekleşmeyecek.
How beautiful. Lord, you have guided our steps to this refuge of spiritual peace because you wish for reconciliation as much as we Franciscans.
Tanrım, bu ruhani huzur sığınağına gelirken adımlarımıza yön verdin çünkü sen de biz Fransiskenler
They are a sign that reconciliation...
Bu cinayetler uzlaşma için bir işaret...
Confession is for reconciliation. To seek forgiveness.
Günah çıkartma barış içindir bağışlanma arayışı içindir.
But I see no need for formal reconciliation, Monsieur.
Ama ben böyle resmi bir barışmaya gerek olduğunu sanmıyorum.
Early on, there was a chance for a reconciliation.
İlk başlarda barışabilir gibi duruyorlardı.
I think I can pave the way to a reconciliation.
Barışmalarını sağlayabilirim.
The women went for a walk. A reconciliation, I find.
Bayanlar bir uzlaşma turu için dışarı çıkmışlar, sanıyorum.
Reconciliation with the Gatherers is impossible.
Toplayıcılarla uzlaşma imkansız.
I didn't believe this persuasive Federation Captain when he suggested reconciliation.
Bu çok ikna edici Federasyon kaptanı... aramızdaki farklılıkları çözebileceğimizi önerdiğinde, ona inanmamıştım.
Zoe, I know this is- - this is difficult, but... your father and I are trying a reconciliation.
Zoe, böylesi hiç kolay değil farkındayım. Baban ve ben barışmaya çalışıyoruz.
This reconciliation takes place in an ideal world, in the world of the spirit into which everyone flees... when the earthly would no longer satisfy him.
Bu arabuluculuk ideal bir dunyada meydana gelir, herkesin bulustugu bir ruhlar dunyasinda... ne zamanki gercek dunya tatmin edemez duruma gelirse.
Are we talking reconciliation over here?
Burada uzlaşmayı mı konuşacağız, şimdi?
Lenny... a little reconciliation music, if you please.
Lenny... Ufak bir barışma müziği lütfen.
Without you, there is no a reconciliation.
Sensiz, Macaristan anlaşması olmazdı.
Without you, the reconciliation with Hungary would never have happened.
Sensiz, Macaristan anlaşması olmazdı.