She can't do that tradutor Turco
302 parallel translation
After bringing this, she completely ignores me and when I tell her to do something, she says that she's tired and can't do it.
Bunu aldığı günden beri sürekli beni hor görüyor ne zaman bir şey söylesem dayanamıyorum öleceğim diyor.
A lot of good that'll do if she can't retain a murphy drip.
Murphy damlasını tutamıyorsa bunu yapmak çok iyi olur.
But i can't make i t out why she would... um, do you think that this has got her... give it to me.
Neden böyle yaptığını hiç... Bu mektup sana Fred, galiba...
She can't do that.
Gelemez.
Why, she can't do that to me.
Bunu bana yapamaz.
Ordinarily when a girl's through she can get married... but I don't think you can even do that now everyone knows you so well.
Felsefe uzmanı kayın biraderinin de dediği gibi : "Bazı soruların cevabını bilmek istemezsin"
She can't do that to Papa.
Babama bunu yapamaz.
- She can't do that to you!
- Bunu sana yapamaz!
She can't do that.
Bunu yapamaz.
I'm afraid she can't do that, Ward.
Korkarım bunu yapamaz, Bay Ward.
That I'd like to do, but she can't hear me.
Bende öyle olsun isterim fakat Beni duyamaz.
If she calls me on the phone... you don't have to tell her I ain't here. I can do that myself.
Telefonda beni aramışsa burada olmadığımı söylemek sana düşmez.
She can't do that in here.
Burada böyle davranamaz!
- If you were more educated and up-to-date, you would know that there are countries like Sweden and Finland where, if a woman can't take care of her child, you know what she can do?
- Daha modern ve eğitimli olsaydın, İsveç ve Finlandiya gibi ülkelerde bir kadın çocuk bakamaycak durumdaysa, ne yaptıklarını bilirdin. Ne yapıyorlar biliyor musun?
- She can't do that!
- Yapamaz!
I let her do exactly as she pleases, hoping, or rather knowing that she won't do anything to upset me.
Beni üzecek bir şey yapmayacağını umarak, daha ziyade bilerek canının her istediğini yapmasına müsaade ediyorum.
Someone told me the reason why you do that is when you meet a chick and you rub up against her, she can't tell you're a cop.
Biri bana dedi ki bunun sebebi bir kıza yanaşıp, sürtündüğünde polis olduğunu anlamasın diyeymiş.
That is the problem that stems between the black man and the black woman... today, because she wants to control and rule and run him, and you can't do that.
Βugün siyah kadιn νe siyah erkek arasιndaki sοrun bundan kaynaklanιyοr... kadιn, adamι kοntrοl etmek, οna emretmek istiyοr ama bu οlacak şey değil.
There hasn't been a breath about funny passports... or phony signatures, and here's Edith... telling Clifford Irving that she can't believe Elmyr... had anything to do with fakery.
Şüpheli pasaportlar ya da düzmece imzalar hakkında... tek kelime konuşulmamıştı ve Edith gelmiş burada... Clifford Irving'e, Elmyr'in sahtecilikle bir ilgisinin... olamayacağını anlatıyordu.
Well, she can't fall over waiters, or get herself jammed under desks, or start burglar alarms, or lock people in burning rooms, or fire fire extinguishers straight in her own face, but I'd think the hotel can do without that sort of coping for a couple of days.
Garsonların üstüne düşemez... masanın altına sıkışamaz... hırsız alarmını çalıştırmaz... yanan odalara insanları kilitlemez... yangın söndürücüyü kendi suratına açmaz... ama bence otel birkaç gün... böyle başa çıkmalar olmadan da yapabilir.
Livilla's done some pretty d-dreadful things in her time, but I can't believe she'd do that.
Livilla, zamanında bayağı korkunç şeyler yapmıştı ama bunu yapacağına inanamam.
She's not going to marry Leopold. You can't do that, you'll never be happy.
- Onunla evlenmeyecek.
Oh, she is very sick, you know. She started to die of that, and I can't do anything.
Tüberkiloz ve... çok hasta, bilirsin Ölüyordu ve ben bir şey yapamıyordum.
- What does that have to do... - She can't think for herself.
Kendi başına düşünemez.
SHE CAN'T DO THAT.
Bunu yapamaz.
I'll do everything I can to see that she gets better, and that doesn't mean letting her sit in a courtroom and be destroyed.
Ve, onun iyileştiğini görmek için yapabileceğim her şeyi yaparım. Ve bu, onun mahkeme salonunda oturup mahvedilmesine izin vemrek anlamına gelmiyor.
- She can't do that!
- Onu seçemez!
She sounds like the voice in your head that tells you you can't do anything.
O, kafanın içindeki sana hiçbirşey yapamayacağını söyleyen bir ses gibi.
I can do it in such a way, that she won't be alarmed.
Onu telaşlandırmayacak şekilde bunu yapabilirim.
I can't. He says it's not true... that she's too little... that he can't do such a thing.
Bunun doğru olmadığını, onun çok küçük olduğunu... yapamayacağını söyledi.
She was anticipating something that might happen in the future, and if you can do that you've got a trick that's really worth having, because you can solve problems that other animals can't solve.
Gelecekte bir şeyler olacağını umuyor. Bunu başarırsanız sahip olmaya değer bir beceriniz olur çünkü diğer hayvanların çözemediği sorunları çözebilirsiniz.
I can't do that speech if she's going to be fidgeting around upstage!
O sahnenin ortasında böyle dolanıp dururken konuşmamı yapamam ki!
She can't even fly No, that won't do
O uçamıyor bile. Hayır uçamaz.
She can't do that.
Bunu yapmış olamaz.
- She can't do that!
- Bunu yapamaz!
They'll say, "She's an unfit mother, bang'im into one o'them homes, coz I mean, she can't even get him to do his PE.", That's what they're gonna do.
Diyecekler ki ;'O yetersiz bir anne, onu diğerlerinin kaldığı eve yerleştirelim, çünkü demek istediğim onun sınıfını geçmesine bile yardımcı olamaz.'İşte yapacakları şey bu.
In the spirit of the new year and the whole idea of first-born... I'm sure W.M.I.A. Would be delighted to... honor Miami's true first-born, Fernandito Buttanda. - She can't do that.
Rob, yeni yılın sevinci ve ilk doğan bebek adına WMIA'nin Miami'nin gerçek ilk bebeği olan Fernandito Buttana'yı onurlandırmaktan mutluluk duyacağına eminim.
- What can she do that I can't? - Lieutenant.
- Teğmenim serbest konuşma izni istiyorum.
What can she do that I can't?
Neden?
You can't assume that she wants a kiss, so this is what I do.
Onun öpücük istediğinden emin olamazsın. Bak ben şöyle yaparım.
I can't do that... she's my hostage.
Bunu yapamam. O benim rehinem.
Do the stuff that she can't handle.
Onun üstesinden gelemediği şeyleri yapmak.
She doesn't feel she can do that.
Bunu yapabilirmiş gibi hissetmiyor.
I'm raring to get her the hell out of here, but the only way I can do that is if she can guarantee that she won't tell anyone, and I don't see how she can do that.
Ben de kızı şu lanet yerden göndermeye hevesliyim, ama bunu ancak ve ancak, olayı kimseye anlatmamaya söz verirse, yapabilirim, ve nasıl söz verebilir anlayamıyorum.
We can't do that unless she admits to blasphemy.
Kafir olduğunu kabul etmediği sürece bulamayız.
She'll get all pissed off... and, besides, I think the guy might actually be able to help. I can't do that.
Bunu yapamam.
She can't do that!
Bunu yapamaz.
I mean, legally she can't do that, can she?
Kanunen bunu yapmaya hakkı yok, değil mi?
I can't do that to her. She's really looking forward to Saturday night.
Cumartesi gecesini iple çekiyor.
She knows what was in that cage and she knows that it must be killed and that's the thought that she can't bear because she doesn't want this thing to be extinct any more than you do.
Kafesin içinde ne bulunduğunu ve öldürülmesi gerektiğini o biliyor. Ama bu hoşuna gitmiyor çünkü o da sizin gibi bu hayvanın yok olmasını istemiyor.
- lsn't there anything that she can do?
- Yapabileceği bir şey yok mu?
she can't 238
she can't help it 16
she can't be 45
she can't hear you 51
she can't stay here 16
she can't be trusted 16
she can't breathe 50
she can't be dead 17
she can't die 19
can't do that 138
she can't help it 16
she can't be 45
she can't hear you 51
she can't stay here 16
she can't be trusted 16
she can't breathe 50
she can't be dead 17
she can't die 19
can't do that 138
do that 435
do that for me 24
do that again 97
she comes 18
she chose me 21
she came back 47
she can 125
she couldn't 58
she came 41
she came to me 61
do that for me 24
do that again 97
she comes 18
she chose me 21
she came back 47
she can 125
she couldn't 58
she came 41
she came to me 61