So come with me tradutor Turco
755 parallel translation
! The last thing she remembers is getting in a fight with you, so you can't come back here and tell me that you didn't touch her!
Son hatırladığı şey seninle kavga ettiği bu yüzden dönüp ona dokunmadığını söyleme!
He's getting a bit older now... so he doesn't come to these outside meetings with me often anymore.
Yaşı nedeniyle ofis dışında çalışmıyor.
I'm just as determined as you are, so you might just as well come with me.
Ben de en az senin kadar kararlıyım o yüzden benimle gelsen iyi olur.
When you're done with breakfast... come up with an excuse so that you can meet me on the city wall. What for?
Kahvaltın bittiğinde bir bahane uydur ve benimle surların orada buluş.
So they dug a pit and they rubbed his face with sweet juice and made me watch the ants come.
Bir çukur kazıp, yüzüne şekerli su sürdüler. Ve karıncaların gelişini bana izlettiler.
Come with me. I've loved you for so long.
Seni uzun zamandır düşünüyorum.
Come on, you're going into town with me. So we can walk down Broadway, and you can look into the face of every young kid that goes by? Why?
- Şehre iniyoruz.
Will you come with me so I can show you something? - where?
- Benimle gelir misin, sana bir şey göstereceğim?
They just had another big fight with your Aunt Caterina, so they ask me if it's OK Caterina come live here.
Teyzen Caterina'yla gene birbirlerine girmişler, bu yüzden mümkünse, Caterina'nın gelip burda yaşamasını istiyorlar.
But you come with me... and you'll be so beautiful, you'll light up the world.
Ama benimle gelirsen o kadar güzelleşeceksin ki, dünyayı aydınlatacaksın.
We're gonna be the top item on the Grapevine Gazette anyway, so come on up and eat with me.
Dedikodu gazetesinde manşete çıktık bile nasıl olsa,... hiç olmazsa benimle bir yemek yiyin.
So you don't come with me now, that's all there is to it. You understand?
Şimdi benimle gelmezsen, yapacak başka bir şey yok, anladın mı?
Since you were so interested in my writing I thought you'd come to the hotel with me.
Madem yazdıklarımla bu kadar ilgilisiniz, birlikte otele gideriz dedim.
Now, look, if you attach so much importance to this... why don't you come down to Dartmoor with me today?
Bakın, bu olayı bu kadar önemsiyorsanız bugün benimle Darthmoor'a gelin isterseniz.
She's to come With me at m i dnight, So imust be In there at m i dnight.
O yüzden gece yarısı olduğunda orada olmalıyım.
... sculptured portals, ranks of doors, galleries... transverse corridors leading to deserted salons... encrusted with the ornamentation of another age... silent rooms, where footsteps are absorbed... by carpets so heavy, so thick... that one hears no step... as if the very ear were far away... far away from this numb, barren decor... far from this elaborate frieze beneath the cornice... with its branches and garlands... like dead leaves... as if the floor were still sand and gravel, or stone slabs... over which I advanced once again... as though to meet you... between richly panelled walls... stucco, moldings, paintings... framed prints amidst which I advanced... among which I found myself already... waiting for you... very far from the setting I stand in now... before you, waiting again... for one who will not come again... who will no longer keep us apart... tear you from me.
... oymalı girişler, sıra sıra kapılar, galeriler... başka bir çağdan kalma süslemelerle bezenmiş... metruk salonlara götüren birbirine dik koridorlar... sessiz odalar ; çok ağır, çok kalın halıların... ayak seslerini yuttuğu... adımların duyulmadığı... sanki dalıp gitmiş sırdaşlar... bu cansız, yavan dekordan çok uzaklara... kornişin altında, ölü yapraklar gibi dal ve çelenkleriyle... özenle hazırlanmış... bu frizden uzaklara... üzerinde bir kez daha yürüdüğüm zemin sanki hâlâ... kum ve çakıl veya taş döşeme... sana kavuşmak için adeta... zengin ahşap kaplamalı duvarlar arasında... ustuka, silme, tablolar... aralarından geçtiğim çerçeveli gravürler... seni beklerken içlerinde çoktan... kendimi bulduğum... şu an senin huzurunda bulunduğum mekândan... çok çok uzaklarda ; ve yine beklerken... bir daha gelmeyecek birini... artık bizi ayıramayacak birini... seni benden koparan.
So you see, you got to come back with me, Lulamae.
Gördüğün gibi, dönmelisin.
They better go all the way with me because if they just bust me up, I'll put the pieces together so help me God, Bert I'll come back and I'll kill you.
Sonuna kadar gitsinler... çünkü beni dövmekle yetinirlerse parçalarımı toparlarım... ve Tanrı şahidim olsun Bert... geri gelip seni gebertirim.
Now, come along with me, Herbert, because Miss Welenmelon wanted me to show you everything that you have to do, so you know your duties.
Benimle gel. Bayan Welenmelon, görevlerini göstermemi istedi.
So you'd better come up with a few manners with me, or don't even expect the time of day from yours truly!
Bu yüzden bana biraz daha terbiyeli davransan iyi olur yoksa bir an için bile benden saygı bekleme!
I can't carry a gun and take a bath, too, so someone has to come with me - whoever gets the short straw!
Hem silah taşıyıp hem yıkanamam. Biri benimle gelecek, kısa çöpü çeken.
"I don't know." So why come with me then?
O zaman neden benimle berabersin?
Would you be so kind as to come with me, please?
Benimle gelme nezaketinde bulunur musunuz, lütfen?
So can I also say that you're going to come back home and live with me now?
Eve dönüp artık benimle yaşayacağını da söyleyebilir miyim?
My parents can't come this year so they're letting me go with Patrick.
Ailem bu yıl gelemiyor, bundan dolayı Patrick'le gitmeme izin verdiler.
I am baptizing you with water, for your repentance but one is to come after me who is mightier than I so that I am not worthy even to carry his shoes for him.
Günahtan dönesiniz diye ben sizi suyla vaftiz ediyorum. Ama benden sonra gelen benden daha güçlüdür. Ben O'nun çarıklarını taşımaya bile layık değilim.
So, come with me.
O zaman gel benimle.
So, will you come with me tomorrow?
Yarın benimle gelecek misin?
Nay, come with me and be not so discomfited.
Benimle gelin ; o kadar da üzülmeyin.
So, you can't come with me no further.
Artık benimle gelemezsin.
And when thou hast done so, come weep with me!
Sonra da yanımda ağlayın benimle!
I'm wracking my brain here. I'm trying to think of something I've heard that has made me happier, but I just can't come up with a thing. It's just so wonderful.
Beni böyle uçuran başka haber hatırlamaya uğraşıyorum, ama aklıma bu güzellikte bir şey gelmiyor.
So don't come these petty distinctions with me.
Bırak bu ufak farkları.
- So, why did you come home with me?
- O zaman neden benimle eve geldin? - Neden olmasın?
So Jimmy got me to leave Mark and come and live with him.
Jimmy de Mark'ı bırakıp onunla yaşamamı teklif etti.
I haven't used you, so don't come the hard-luck story with me.
Seni kullanmadım, o yüzden şanssızlık hikayeni bana anlatma.
So, Zira, if you would just come with me, please.
Zira, eğer benimle gelebilirsen, lütfen...
Joe-jums just rang me and said Jack was having a bad time with this announcement, so I've just come to give him a hand.
Joe-Jums şimdi arayıp Jack'in bu sunuşta çok zorlandığını söyledi. Ben de ona yardıma geldim.
Oh, well, I'm going back to town, too, so you can come with me.
Ben de kasabaya dönüyorum yani benimle gelebilirsin.
So, uh... why don't you forget your troubles and come to the game with me, huh?
Niçin tüm sorunlarını unutup benimle maçı izlemeye gelmiyorsun?
They gave me the name of this tutor... so I called him up. He told me to come over on Saturday. I don't suppose you'd have time... to come over with me, would you?
Bana bu özel öğretmenin adını verdiler... ben de telefon ettim... bana Cumartesi gelmemi söyledi... benimle gelmek için zamanın olduğunu... sanmıyorum, ama gelirmisin?
It's been so long since anyone has come to talk with me.
En son görüşmeye geldiğinden bu yana öyle çok zaman geçti ki.
But you seemed so happy to come here with me.
Ama benimle buraya gelirken çok mutlu gibiydin.
So you / / come dance with me
# Böylece benimle dansa geleceksin #
So why don't you come on and go up with Carol and me.
Neden bizimle yukarı gelmiyorsun.
"I pray with devotion so that you come before me"
"Bana gelmen için dua ediyorum"
So you tried every means to come with me here
Demek buraya bizimle... gelmenin asıl nedeni buydu
You can't dance with them, so don't come complaining to me again.
Onlarla dans edemezsiniz, sonra şikayet etmeyin bana.
Your father told you to come with me. So, come on.
Baban benimle gelmeni söylediğine göre, gel bakalım.
I haven't had this much fun with a girl ever... in my life, so... once you and Luke get your problems worked out, come by and look me up.
Şimdiye kadar bir kadınla hiç bu kadar eğlenmemiştim, hem de hiç. Luke'la sorunlarınızı halledince beni bir ara.
So you come here today just because you want a contest with me
Ne yani? buraya sırf... benimle yarışmak için mi geldin?
so come on 294
so come 20
come with me 3958
come with me if you want to live 21
come with me now 52
with me 1243
with men 23
so cold 102
so cool 170
so could i 24
so come 20
come with me 3958
come with me if you want to live 21
come with me now 52
with me 1243
with men 23
so cold 102
so cool 170
so could i 24